Üç aylar girdi. Takvimlerde küçük bir not gibi duruyor ama insanın iç dünyasında başka bir yere dokunuyor. Günümüz dünyasında ise zaman, hızla akan bir nehir gibi; bir saniyesi diğerini kovalıyor. İnsanlar, bir yerden başka bir yere yetişme telaşında, bir hedefe varmanın derdindeler. Kimisi işte, kimisi okulda, kimisi de evinde ya da sosyal medyada… Gündemin hiç durmayan çarkları arasında, bir anlamda birbirimizi takip etmekten kendimizi takip etmeyi unuttuk. Geriye kalan tek şey, bir anlık boşluk anlarında hissettiğimiz o eksiklik duygusu.
Üç aylar geldiğinde, bu telaşlı dünyaya bir karşıtlık olarak sunduğumuz yalnızca küçük bir hatırlatmadır: Biraz yavaşla. O kadar hızlı bir tempoya girdik ki, kendimize zaman ayırmayı unuttuk. Oysa, insan bazen sadece kendisine yetişmek ister. Üç aylar, hızla akan günlere, biraz olsun içsel bir muhasebe yapma fırsatı bulabileceğimiz bir zaman dilimidir.
İnsanlar, bazen başka bir yere yetişmek için, kendilerinden çok uzaklaşırlar. Takvimdeki birbirini kovalayan günlerin tek düze olmasını, uyarı niteliğinde; aslında kaybolmuş bir anlamı hatırlatır: Kendini bulmak, bir an için durmak, insan olmanın kıymetini hatırlamak için gelmiştir üç aylar. Hızla ilerleyen dünyada, bu yavaşlamayı kabul etmek, aslında “kendine gel demek içindir.” Bu günler…
Peki, bizler bu günlerin kıymetini ne kadar biliyoruz? Kimimiz sadece üç aylık duraklamalarda içsel huzuru bulurken, kimimiz bu koşuşturmalarımıza devam ediyoruz.
Bu dönemde, dış dünyadaki koşuşturmalardan uzaklaşabilmek, bazen sadece bir nefes almak ve maneviyatla dolabilmemiz için bile olsa, bir adımdır. Kendi iç yolculuğumuza yeniden odaklanmak, belki de üç ayların sunduğu en değerli hediyedir.
Üç aylar, birçok Müslüman için manevi yolculuğun başlangıcı gibidir. Recep Ayı’nın saygısı, niyetlerin temizlenmesi. Şaban Ayı’nın hazırlığı, kalbin yumuşaması ve Ramazan Ayı’nın coşkusu, maneviyatın yükselmesi. Bu üç aylar insanların iç dünyalarına dönmeye, niyetlerini temizlemeye ve hayırlarla yarışmaya teşvik eder. Diğer aylarda ise günlük hayatımızda bu üç aylar, belki farkında olmadan bizi daha sabırlı, daha şükürlü ve merhametli olmaya yönlendirir.
Bu günler, maneviyatın neden gerekli olduğunu en sade hâliyle anlatır. Çünkü insan sadece hedeflerine ulaşmakla tatmin olmaz; o hedeflerin kalbinde bir karşılığı olmasını ister. Maneviyat, hayata anlam kazandırır. Acının içinden geçen bir sabrı, bekleyişin içindeki umudu öğretir. İnsan her istediğine ulaşamadığında yıkılmıyorsa, bu manevî dayanak sayesindedir.
Gençlik çağında maneviyatın önemi daha da belirginleşir. Çünkü bu dönem, insanın yönünü aradığı bir eşiktir. Kim olduğunu, neye değer verdiğini, neyin peşinden gideceğini bu yıllarda şekillendirir. Üç aylar, genç kalplere acele etmemeyi fısıldar. Her yolun parlak olmadığını, her sessizliğin kayıp sayılmadığını öğretir. İnsan bazen durarak büyür.
Maneviyat, insana sadece kendini değil, başkasını da görmeyi öğretir. Bencilliği törpüler, merhameti çoğaltır. Üç aylar, kalbin sertleştiği yerleri fark etmek için bir fırsattır. Kırdığımız cümleleri, sustuğumuz anları, ihmal ettiğimiz insanları düşünme zamanıdır. Çünkü insan, başkasının kalbine dokunduğu kadar insan olur.
Bu günler aynı zamanda bir iç muhasebe zamanıdır. Ne kadar koştuk ama nereye vardık? Ne kazandık ama neyi kaybettik? Maneviyat, bu sorulara dürüst cevaplar verebilmeyi mümkün kılar. İnsan, kendini kandırmayı bıraktığında gerçek dönüşüm başlar.
Ve üç aylar, affetmenin kıymetini yeniden hatırlatır. Başkalarını olduğu kadar kendini de affetmenin… Çünkü insan geçmişinin toplamı değildir; geleceğine niyet edebilen bir varlıktır. Maneviyat, bu niyeti diri tutar.
Belki de üç ayların bize en büyük hatırlatması şudur: İnsan, sadece yaşamak için değil; anlamlı yaşamak için vardır. Maneviyat bu anlamın kalpteki karşılığıdır. Hayat ne kadar gürültülü olursa olsun, insan içini susturduğunda kaybolur. Üç aylar, kaybolanı bulma vaktidir. Kalbi yeniden merkeze alma, yönü tekrar belirleme zamanıdır. Çünkü insan, kendine döndüğünde; hayat da yavaş yavaş yerine oturur.
Üç aylar, sadece bir takvim dönemi değil, aynı zamanda bir yol haritasıdır. Her adımda iyilik ve farkındalıkla iz bırakmak hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluktur. O halde, bu kutsal ayları en iyi şekilde değerlendirerek hem kendimize hem de çevremize katkıda bulunmaya çalışalım.
Bu özel zaman diliminde, arınma ve yenilenme yalnızca bedensel değil, ruhsal bir temizlikle de gerçekleşir. Her bir dua, her bir iyilik, insanın kalbindeki kirleri arındırarak, ona gerçek huzuru ve dinginliği getirir. Bu dönem, bizlere sabır, sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmanın, hayatın her anını daha anlamlı kılmanın ne denli değerli olduğunu hatırlatır. Üç aylar, bir arınma dönemi olduğu kadar, toplum olarak da birlikte büyüdüğümüz, paylaşımların arttığı ve gerçek anlamda insan olmanın önemini kavradığımız bir zaman dilimidir. Hep birlikte bu manevi yolculuğa çıktığımızda, dünyada barışın ve huzurun her zaman var olabileceğine dair bir umut ışığı yanacağına inanalım…
Üç aylarınız mübarek olsun.