Son yıllarda, kendini bilmez provokatörlerin, tarihçi, gazeteci ya da siyasetçi geçinenlerin bilnçaltındaki görüşlerini pervasızca dile getirmelerine şahit oluyoruz.

Cumhuriyetimizin değerlerine karşı, istiklal savaşına karşı, Cumhuriyet'i kuran kadrolara karşı bu güruhun kinini, düşmanlığını, problemini anlamak çok zor.

Son günlerde de "30 Ağustos" un talihsiz ve çirkin bir şekilde gündeme getirilmesi, tartışılması asla kabul edilemez.

Çünkü, 30 Ağustos günü, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli günlerinden birisidir ve bu gün kutlanan bayram, en anlamlı bayramlardan biridir.

30 Ağustos 1922 tarihi, Türk Milletini esir etmek isteyen emperyalist ve istilacı güçlere karşı; kadınıyla, çocuğuyla topyekûn verdiği bir savaşın ve ulusal benliğini kurtardığı ve Zafer Destanı’nın yazıldığı gündür.





30 Ağustos Zafer Bayramı, Mustafa Kemal'in başkumandanlığında, büyük Türk Milletinin azmi, kararlılığı ve mücadelesiyle; 26 Ağustos 1922'de başlayıp, önce Kocatepe'de, sonrasında 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da, en nihayetinde İzmir'de emperyalist ve işgalci güçlerin denize dökülmesiyle  zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni, genel adıyla Büyük Taarruz ve sonrasındaki büyük zaferi anmak için kutlanan bayramdır.

Bu bayram; ahde vefa nedir bilenlerin, mücadelenin şerefini göğsünde taşıyan onurlu insanların bayramıdır...

30 Ağustos; mücadeledir, zaferdir, hürriyettir, istiklaldir, Sakarya'dır, Kocatepe'dir, Dumlupınar'dır, bağımsız Türk Milleti'dir...





Atatürk, 30 Ağustos 1922'deki Büyük Zafer'i, 1924 Dumlupınar konuşmasında şöyle anlatıyordu.

(Atatürk'ün 30 Ağustos 1922'de kazanılan Büyük Zafer'in 2. yıldönümünde 1924 yılında Dumlupınar'da yaptığı konuşmadan...)

"Bilmeyen kalmamıştır ki: Ulusumuz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi. Bu kararını başarıya ulaştırabilmek için kendine bir toplu davranış, bir belirli erek seçmesi gerekiyordu. Ulusun bütün varlığı ile, bütün inanıyla, canını dişine takarak o yolda birlikte yürümesi ve er geç başarıya ulaşması gerekti. İşte baylar o erek bu yerdi, burasıydı. Umulan ve istenen başarı, işte burada kazanılan zaferdi."





30 Ağustos'un talihsiz bir şekilde gündeme getirildiği bu günlerde Afyonkarahisar Valiliğine, Belediye Başkanlığına, siyasi parti il teşkilatlarına, sivil toplum örgütlerine çağrıda bulunuyorum:

Gelin bu yıl, 26-30 Ağustos Zafer Haftasına daha farklı ve büyük vir coşkuyla kutlayalım, ulusal hatta uluslararası büyük organizasyonlar ve halkımızın da daha büyük katılımıyla Afyonkarahisar'ı, Kocatepe'yi 30 Ağustos kutlamalarının merkezi yapalım. 27 Ağustos Afyonkarahisar'ın kurtuluşunu daha büyük bir coşkuyla hep birlikte devlet-millet olarak kutlayalım.





Yazımı, Büyük Atatürk'ün 1925 yılında Afyon’u ziyaretlerinde, ordumuzun 27 Ağustos 1922’de Afyon’a girişinden sonra karargâh olarak kullanılmış olup daha sonra Belediye’nin yerleştiği binada, şerefine verilen ziyafet sırasında söylediği sözlerle bitiriyorum:

“Efendiler! Bu binanın çatısı altında ne mesut, ne tatlı hatıralarımı canlandırıyorum! Bir gece ben şu odada, Fevzi Paşa bu odada, İsmet Paşa da bu odada yatıyorduk. Genelkurmayımız şu odada çalışıyordu. Düşman ordusunu tamamen sarmak ve imha etmek kararı, şu odada çıktı! Afyonkarahisar, son büyük zaferin kilidi oldu; esası oldu. Afyonkarahisar, mücadele tarihimizde unutulmaz parlak bir sayfaya sahiptir. Burada, buranın aziz halkıyla beraber bulunmaktan duyduğum zevk ve mutluluk büyüktür. Bana bu mutluluğu veren sizlere sevgi ve teşekkür!”



Saygılarımla...