Sevgili Afyonhaber okuyucuları…

Kurtuluş Savaşı ile ilgili bu topraklarda yaşamış, zulmü ve zaferi görmüş Afyonluların hikayelerini arşivden çıkarmaya devam ediyoruz. Amacımız o dönemde yaşananları Zafer’in 100.yılında bir kez daha görebilmek ve zaferi daha da anlamlandırmak. Yazdıklarım hep arşiv belgelerine dayalı olduğunu da her yazımda özellikle dile getirmek istiyorum.

Şimdi gelelim bugünkü hikayemize… Bugün bir esaret anısından bahsedeceğim…


***
Sultandağı’nın Yeşilçiftlik kasabasından 1320 doğumlu Ömer İncel

Onun hikayesi öncelikle Kurtuluş Savaşında yaptıkları ile ilgili, daha sonra ise acı ama esaret hayatı ile ilgili… Evet, Sultandağı’ndan Ömer Kurtuluş Savaşı’nda Yunan’a esir düşüp Atina’ya götürülüyor.


Çok fazla laf kalabalığı yapmayalım ve Kurtuluş Savaşı’nda yaşadıklarını, arşiv belgelerine yansımış cümlelerini, onun ağzından sizlerle paylaşayım…

“Ben Ömer İncel… İstiklal Savaşı günlerinde 15-16 yaşlarındaydım.  Sultandağı’nın Çiftlik kasabasında oturuyordum. Buraya 20 km uzakta Akşehir kazasının Yağsıyan köyüne Doğu Anadolu Bölgesinden 1920 tarihinde 5’inci Kafkas Fırkası gelmiş, orada bir hafta istirahat ettikten sonra, bu fırkadan bir bölük asker kağnılarla çiftliğe gelerek benim yaşımdakileri toplayıp Sultandağı İstasyonuna memleketimizdeki kağnılardan da alarak gittik. O zaman Taşköprü, Karapınar, Üçkuyu’dan da bize istasyonda katılanlar oldu. Sonra Yunak’ın İngeltepe köyüne vardık. Oradan erzak aldık, peksimet aldık, bizim cephaneye götürdük. Daha sonra aynı kafileyle Ankara’ya hareket ettik. Oradan 2 top verdiler. Bunları çekerek Mangaltepe cephaneliğine getirdik. Akşamüstü İnnerkatrancı köyündeki bir camiden yiyecek erzak almak için hareket ettik. Cephaneden 20 km. uzaklıkta köye yaklaşırken, Yunan askeri bizi kuşattı. 15-20 kişi kadardık, teslim aldılar. Sonradan oradaki caminin de onlarca alındığını duyduk. Tercüman vasıtasıyla değişik sorular sordular.”

Evet, gördüğünüz üzere Sultandağlı Ömer, köyünden Ankara’ya doğru nasıl gittiğini, kağnılarla yiyecek ve cephane taşıdığını anlatıyor. Mangaltepe cephaneliğinden bahsetmesi anlattıklarının Sakarya Savaşı (23 Ağustos-13 Eylül 1921) ile ilişkili olduğunu gösteriyor. Cephe gerisinde askerlerimize yiyecek ve cephane taşıyan bir kahraman… 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşının cephe gerisindeki isimsiz kahramanlarından…

Sultandağlı Ömer’i dinlemeye devam edelim…

***

“Yunan askerleri tercüman vasıtasıyla değişik sorular sordular.
  • Siz Mustafa Kemal’in askerlerisiniz, erzak çekiyorsunuz değil mi? diye sordular…
Sonra öküz ve kağnılarımızı teslim aldılar. Mangaltepe civarına getirdiler. Orada bulunan bizim cephe ile savaşa tutuştular. Cepheden Katrancı’ya yaralı taşıttılar. Cephe ile Katrancı arası 6 km kadardır. Bu sırada bizlere çok eziyet ettiler. Bu eziyet eden Yunan zabiti idi. Bizim cepheden gelen daha başka esirlerle bizi Ankara’nın Polatlı köyüne kadar getirdiler. Polatlı’dan da kafileye esirler katıldı. Sivrihisar önlerinde yürüyemeyen yaşlılara eziyet ettiler. Kafilenin içinde bizlere bir zabit vardı, bize matarasından su verdi. Eskişehir’e götürüp bir ahıra kapattılar. Dar ve havasız bir yerdi. Bir müddet sonra ahırdan çıkarıp saman pazarında Türk cephaneliğinde aramızdan seçme yaptılar. Seyitgazi’ye götürüp 3 ay hendek kazdırdılar. Burada çoğumuz hastalandı. Hastalananları İzmir Tepecik’e götürüp oradaki tel örgüleri içinde tedavi ettiler. Orada seyyar hastane kurulmuş. Bu hastanede Türkleri çalıştırıyorlardı. Konya’nın aşağı köyünden Mustafa Çavuş aşçılık yapıyordu. Bizi buradan alarak İzmir Gaziemir’e götürdüler. Buradan Seydiköyü’ne, bu köyden bize taş çektirip havaalanına yol yaptırdılar.”

Sultandağlı Ömer’in burada anlattıkları Sakarya Savaşı sonrasında Büyük Taarruz Savaşına kadar yaşadıkları ile ilgilidir. Gördüğünüz üzere esir alındıktan sonra önce Eskişehir’e, daha sonra İzmir2e getiriyor. Yaşadıkları ile ilgili yorum yapmama gerek olmadığını düşünüyorum. Son derece net bir şekilde açıklıyor çektiği acıları.

Bakın sonrasını yani Büyük Taarruz başladıktan sonraki gelişmeleri ve yaşadıklarını nasıl anlatıyor?

****

“Biz İzmir’de esirdik… Bu sırada Afyon cephesinin bozulduğu haberi geldi. Bizi Tepecik’e götürüp vapura bindirdiler. O sırada orada bulunan kalabalık Yunan askerleri de vapura binmek için hücum ettiler. Bu askerler disiplinsiz, başıboş, başındaki kumandanlarını bile dinlemeden bir kısmı vapura bindiler. İzmir ana bana günüydü. Afyon cephesinden kaçan askerler orayı doldurmuştur. Bizi Midilli adasına, sonra Pire limanına vardık. Atina’ya götürüp sokaklarda dolaştırdılar. Perişan bir haldeydik. Sokaklarında bizi taşladılar. Çok zoruma gitti. Sonra bizi Konstantin’in sarayına götürüp sarayın önünde “Zito Konstantin” diye bağırmak için zorladılar. Bir kısmımız böyle dedi. Dipçiklerle eziyet ettiler. Oradan bir kışlaya götürüp taş çektirdiler. Bizi görmeye bir Türk sefiri (elçisi) geldi. Yanında karısı da vardı (Diğer sefirler de vardı.) Aralarında konuştular. Bizim sefir çok sinirlendi. Karısı ağlıyordu. Ayrıca İngiliz ve Fransız sefirleri de vardı. Sonra Türk sefiri birkaç sefer gidip geldi…”

Evet… Böyle anlatıyor Sultandağlı Ömer…. Büyük Taarruz ile 9 Eylül 1922’de İzmir Türk ordusu tarafından ele geçirilmişti. Ama Yunanlar çekilirken yanlarında Sultandağlı Ömer gibi Türk esirlerini de götürmüşlerdi. Atina’ya gittiklerinde ise kendilerini bekleyen şey eziyet idi… Savaş sonrasında Türkiye tarafında da Yunan askerleri esir alınmıştı. İki taraf birbirlerinin elinde bulunan esirleri değişimi için görüşmelere başlamıştı. Sultandağlı Ömer de bir Türk elçisinin diğer devlet elçileri ile kendilerini görmeye geldiğini ve hatta elçinin eşinin gördüğü manzara karşısında ağladığından bahsediyor… Kendinizi o sefirin ve eşinin yerine koyar mısınız? Başka bir ülkenin topraklarında esir olan askerlerimizi görseniz siz de gözyaşlarınızı tutamazsınız…

Devam edelim Sultandağlı Ömer’in sonrasında yaşadıklarını onun ağzından vermeye.
“…Sonra Türk sefiri birkaç sefer gidip geldi. Bundan sonra bizi bir Fransız vapuruna bindirdiler. Vapurla İzmir-Urla’ya getirip indirdiler. Bize burada bir hafta baktılar. Sağlık kontrolünden geçirdiler. Güzel ve etli yemekler verdiler. Kılık kıyafetimizi düzelttiler. Burada memleketimizin Yunanlılardan temizlendiğini öğrendik. Yunanlılar denize dökülmüştü. Sonra memleketimize gönderdiler.”

Ve özgürlük… Bütün vatan gibi Sultandağlı Ömer de özgürlüğüne kavuşup köyüne dönüyor… Türk bayrağının altında bağımsız bir ülkenin havasını ciğerlerine çekiyor…. Köyüne dönüyor, kiraz bahçelerine, soğuk sularına, verimli tarlalarına…

***

Sevgili Afyonhaber okuyucuları, işte Sultandağlı Ömer’in hikayesi budur.
Her zaman yazdığım gibi zaferin 100.yılında onun gibi zulmü ve zaferi yakından görmüş kahramanlarımızın adını yaşatalım. Onların neler yaptıklarını ve yaşadıklarını bilelim.

***

Yazımı yine Ömer İncel’in arşiv belgesine yansımış sözleri ile noktalandırayım.
“Kurtuluş Savaşını yaşamış bir kişi olarak gençlere tavsiyeniz nedir?” diye soruyorlar ona…
Verdiği cevap şu:

“Gençlere tavsiyem şudur: O günlerin değerini iyi anlamalıdırlar. Vatanını çarıkla, sopayla yoksulluk içinde nasıl kurtardığımızın değerini çok iyi bilmelidirler.”

Zulmü yaşamış, Kurtuluş Savaşı kahramanlarına saygı ve rahmetle…

İletişim: https://twitter.com/mozturkuaz

Not: Arşiv belgelerine dayalı hikâyenin her hakkı saklıdır.