Yaz ayları olanca hızıyla geçmeye başladı bile. Bir kış boyu yazı beklemişizdir. ”Okullar tatil olsa, yıllık izine çıksam” diye bir yılın yorgunluğunu nasıl geçireceğimizin hayalini kurmuşuzdur. İşte o günler geldi çattı. Üniversite sınavları da bitti. Şimdi ne yapacağız? Hani tatil hayallerimiz? Dinlenmeye hazır mısınız?

Yoğun bir iş günü veya okul gününün ardından evinizde dinlenirken kendinizi yarın yapacağınız işleri düşünürken buluyor olabilirsiniz. Yoldayken trafiğin ne kadar sıkışık olduğunu ve hiç bitmeyeceğini düşünüp canınızın daha da sıkıldığını fark edebilirsiniz. Hayatın karmaşasında yarını, bir hafta, bir ay hatta yıllar sonrasını düşünmek kaçınılmaz hale gelebilir. Bu durum hayattan aldığınız keyfi azaltabilir. Anın farkında olmadan sanki otomatik pilotta yaşıyormuş gibi hissedebilirsiniz. Bu döngüden kurtulmak için ana odaklanmayı deneyimleyebilirsiniz. Ana odaklanmak yaşadığınız olayların karmaşasından uzaklaşarak olayları farklı bir pencereden bakmanıza yardım eder.

İşimizin başındayken tatil yapmayı düşleriz, tatildeyken aklımız işimizde kalır. İş yerimizde biriken işlerimizi aklımıza getirerek içimize sindirmeyiz tatilimizi. Ya anılara dalar gideriz, geçmişi yaşarız ya da gelecekte olabilecek veya olamayabilecekler için kaygılanırız. Genellikle yaşadığımız anın değerini pek bilmeyiz. Anı yaşamak o anı fark etmek demektir.

An’ı yakalayabiliyor musunuz? An’ı yaşamak son zamanlarda en çok duyduğum bir kavram oldu. Fakat oldukça yanlış kullanıldığını sanıyorum. Mesela “Aman boş verdim, anı yaşayacağım” diyenleri duymuşsunuzdur. An’ı yaşamak kesinlikle boş vermek, umursamamak, duygularını görmezden gelmek veya bugünün işini yarına bırakmak değildir. Eğer bu şekilde kullanıyorsanız bilin ki anı yaşamıyorsunuz sadece savunma mekanizmanızı devreye sokuyorsunuzdur.

Eğer ana odaklanmaya nasıl başlayacağınızı bilmiyorsanız en yakınınızda duran nesneye odağınızı çevirerek başlayabilirsiniz. Dokusunu, şeklini sanki ilk defa görüyormuş gibi inceleyin bakalım. Kokusu varsa koklayın, yiyecekse tadına bakın. Bu arada hissettiğiniz duyguları, aklınızdan geçen düşünceleri izleyerek o ana odaklanabilirsiniz. O anda hissettiklerinizi olduğu gibi bir deftere, ya da telefonunuza yazabilirsiniz. Yazdıklarınızı okuduğunuzda aklınızdan geçenleri fark edebilir, hatta bu düşüncelerin daha önce farkında olmadığınıza şaşırabilirsiniz.

Dışarıdayken de ana odaklanmanızı sağlayacak pek çok yol vardır. Her gün geçip gittiğiniz yollara dikkatli bakın bakalım. Neler fark edeceksiniz? Onları daha önce görmediğinize şaşıracaksınız. Yol kenarında duran ağaçların budandığını, kıpkırmızı güllerin açtığını, her gün önünden geçtiğiniz fakat fark etmediğiniz küçük bir kafe, “ne zamandır burda?” diye şaşıracaksınız. Dahası gözünüzün önünden selam verip geçen bir arkadaşınızı göremediğinize inanamayacaksınız.

Yolda yürürken veya bir bankta dinlenirken çevrenizdeki insanları gözlemleyebilirsiniz. Hızlı mı yavaş mı yürüyorlar? Yalnız mı vakit geçiriyorlar? Bu gibi sorular sizin anı yakalamak için bir başlangıç noktası olabilir. Bir insanın zihninden her saat yaklaşık üç bin (3000) düşünce geçiyormuş. Bilimsel açıklamalar böyle diyor. Zihin sürekli meşgulken anda kalmak mümkün olabilir mi? Fiziksel benliğimiz gün içinde sürekli hareket ederken duygusal benliğiniz bedeninize ayak uyduruyor mu? Düşünceler gün içinde size sürekli eşlik mi ediyor? Ya da düşünmekten yaptığınız işe odaklanamadığınız oluyor mu?

Bedeniniz şimdiki zamanda iken ruhunuz çok daha farklı bir zamanda olabilir. Bu durum stresli hissettiğiniz dönemlerde daha sık yaşanmakta. Anda kalmak geçmişte yaşadığımız üzüntülü anları ve geleceğin kaygısını ortadan kaldırıyormuş. Bu kavram tam olarak ne ifade ediyor? Anda kalmak ya da “mevcut olmak” en basit anlamda zihnin ve bedenin aynı zamanda aynı yerde olmasıdır.

Bir yerde okumuştum. Farkındalık ve derin düşünmenin öncü savunucularından Jon Kabat-Zin, “Sıradan düşüncelerimiz, sağır edici bir çağlayan gibi zihnimizden akıp giderler. “ diye yazmış. Ona göre zihnimizi yaşamımızı daha fazla denetim altına tutabildiğimiz duygusunu kazanabilmek için, bir an için durmamız ve yalnızca var olmamız, yaşadığımız durgunluğun içinde bir durup dinlenmemiz gerekirmiş. Anı daha çok yaşamalıyız. Anı yaşamak demek “şimdi, burada “ya, etkin ve açık bir biçimde isteyerek odaklanmak demektir.

An’a odaklanınca, yalnızca düşüncelerden oluşmadığını anlarsınız; düşüncelerinizi yargılamadan, anbean onların gözlemcisi olursunuz. Ana odaklanmak ne onlara sıkı sıkıya tutunarak, ne de onlardan kurtulmaya çalışarak düşüncelerinizle, oldukları olduğu gibi birlikte olmayı kapsar. Böylece, yaşamın, yaşanmadan akıp gitmesine izin vermeden yaşantılarınızın ayrımına varırsınız. Anı yargılamadan ayrımına varmanın birçok yararı olur.

Ana odaklanmak gerginliği azaltır. Bağışıklığı güçlendirir, süreğen ağrıları azaltır. Kan basıncını düşürür ve kalp hastalıklarının ortaya çıkma olasılığını azaltır. Ana odaklanabilen insanlar daha mutludurlar, daha coşkuludurlar. Başkaları ile daha çok eş duyum ( empati kurabilirler) yapabilirler ve kendilerini daha güvende hissederler. Benlik saygıları daha yüksektir ve kendi güçsüz yanlarını daha kabullenicidirler. “Şimdi ve burada”nın farkına vararak bir takım durumların altında yatan tepkiselliği ve dürtüselliği de azaltır. Ana odaklanabilen insanlar, kendilerine iletilen olumsuz geribildirimleri de duyabilirler.

Sevdikleri ile daha az çatışırlar, kendilerini daha az savunucu ve daha çok uyum sağlayıcıdırlar. Sonuç olarak, ana odaklanabilen çiftlerin ilişkileri daha doyurucudur. Ana odaklanma ( Mindfulness) kitabının yazarı, Harvaardlı psikolog Ellen Langer, “Herkes anda yaşamanın önemli olduğu görüşünde birleşmektedir, ancak sorun bunun nasıl yapılabileceği” demiştir. “ İnsanlar anda olmadıklarında orada olmadıklarını bilmiyorlardır.” Diye belirmiştir. Langer, odağının dağılmasının önüne geçmek ve an’da kalabilmek için özel bir çaba gerektiğini söyler.

An’a odaklanmanın birçok yolu vardır. Benlik saygınızla ilişkilendirmeden, o sırada yaptığınız eyleme odaklandığınızda beğenilmeme ya da dışlanma gibi korkularınızda ortadan kalkar. An’a odaklanmak, insanı düşünüp durmaktan ve durmaksızın kendini değerlendirmeye kalkmaktan uzaklaştırır.

Gelecekle ilgili kaygılanıp durmak yerine an’a odaklanabilirsiniz. Çoğu zaman geçmiş ya da gelecekle ilgili düşüncelere öyle takılırız ki, o sırada olup bitenden değil zevk almak, o anı yaşayamayız bile. Bundan kaçınmanın en iyi yolu, geçirilen zamanın tadını çıkartmaya ve içinde bulunulan anı, geçmiş ya da gelecekle ilişkilendirmemeye çalışmaktır.

İçinde bulunulan anın tadını çıkartabilmek için, öyle olağan üstü ya da sıra dışı bir eylem yapıyor olmak da gerekmez. Sıcak bir çay ya da kahve içerken, yemek yerken, belirli bir yere gitmek üzere yolda yürürken de anın tadı çıkarılabilir.

Kendinizi bulunduğunuz ana getirmenin en iyi yollarından biri de soluk alıp vermenize odaklanmaktır. Böylece bütün farkındalığınız, o sırada ne olup bittiği ile sınırlamış olacaktır. Anı yaşamanın en iyi yollarından bir diğeri de, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan, zaman kavramını yitirip kendi yaptığı etkinliğe kaptırmaktır. İnsan kendini yaptığı işe kaptırır bir anlamda kendinden geçer ve çevresinde ne olup bittiğinin farkında olmaz. Kendi dünyanızda kendinizin oluşturduğu duygu ve düşüncelerinizle ayağınızı sıkıca yere basarsınız.

Etrafınızdaki güzelliklere odaklanın, içinde bulunduğunuz durum ne kadar sıkıcı olursa olsun mutlu kalmayı başarabilirsiniz. Çünkü odağınızı o sıkıcı olaya ya da duruma değil çevrenize ve devam eden hayata çevirirsiniz. Bu sayede hiçbir durumun keyfinizi kaçırmasına olanak tanımazsınız. Aynı zamanda tatil günlerinizde gelecekteki işlerinizi düşünmeden tatil yapabilir, dinlenme zamanında gerçekten dinlenebilirsiniz. Okuduğunuz kitaplara kendinizi kaptırabilir, aynı sayfayı tekrar tekrar okumak zorunda kalmazsınız. Kısacası farkındalığınız artar, stresiniz azalır, dikkatiniz gelişir, öfkenizi daha iyi kontrol edersiniz

Şu an ne oluyor? Yalnızca anı gözleyin. Ne görüyorsunuz, ne duyuyorsunuz ve nasıl bir koku alıyorsunuz? Ne hissettiğinizin önemi yok. İyi ya da kötü hissediyor olun, her ne yaşıyorsanız onu yaşıyorsunuzdur. Yargılamayın. Zihninizin dağıldığını anlarsınız. Toparlayın. Yalnızca kendinize “şimdi, şimdi burdayım ve anı yaşıyorum” deyin.