Kültürel değerlerin ne olduğunu söylediğimiz zaman, esasen kültürün ne olduğunu söylemiş olacağız. Kültürel değerin temelini kültür yani Unesco oluşturur. Her değerin kendine has adı, tanımı bağlayıcıdır. Edebiyata ilişkin ne varsa edebi değer, dine ilişkin ne varsa dini değer, tarihe ilişkin ne varsa tarihi değer, ilme ilişkin ne varsa ilmi değer, kimliğe ilişkin ne varsa manevi değerdir… Bunlara ve her şeye kültür deniyor. Esas yalancı, yanlış kelime kullanandır; çünkü bu yalan topluma mal oluyor; toplumu ifsat ediyor. Bildiğimiz anlamdaki yalancının mumu yatsıya kadar yanar.  

 

   AKÜ veya Afyon; Unesco’ya müracaatla yemeğini ve ilgili fakülte bölümünü tescilletmiş, Türedi dil ile akredite ettirmiş; yani güven, itimatname alınmış. Unesco, Unicef, Bilderberg, uluslar arası sözleşmeler, daha onlarcası; ne, kim, kime ait, ne amaçla kurulmuş? Kimin neyine gerek! Unesco kendini eğitim, bilim, kültür teslisi ile tanımlıyor. Bizde bunlar; tedrisat, ilim, din olarak vaziyet alır. Onların bilimi terör örgütlerine silah temin ediyor. Bizim ilmimiz, mazlumu savunmayı, doyurmayı emrediyor… Unesco, (BM) birleşmiş milletler demektir. BM ile kâr ve zararını gözeterek diyaloga girmek başka şey; onun ideoloji, kimlik şırınga eden teşkilatı Unesco’dan icazet almak daha başka şeydir. “BM ne iş yapar” dediğimiz organizasyonun dünyaya ayar veren bir kuruluşudur Unesco. Yemeği yapan benim, diplomayı veren Unesco. Unesco; yemek, bulaşık, müzik, mimari, her alanda bütün dünyanın noteri.   

 

     “Unesco, açıkgöz düşünce cambazlarının büyük bir iştiha ile memelerine sarıldıkları garip bir inek. Süslü kutularla sunulan bir afyon Unesco. Amacı: Asya ile Afrika’yı terbiyeli bir sirk hayvanı haline getirmek, kurdun dişlerini törpülemek ve köleleştirmek.” (C. Meriç, K. İrfana, S. 407, İletişim Y. 2013, İst.) Böyle bir yapı ile muhatap olmazsın; olur biter.

 

    Asya’yı, Afrika’yı tokatlayanların bir yüzü BM, diğer yüzü Unesco. Daha nice yüzleri var. Unesco Milli eğitime bir komisyon yerleştirmiş; daha bilmem neler! Bundan ötesini bu ülkeye sadakati olanlar öğrensin.



 

   Unesco, kültür kavramının sahibi. Kültür kavramı ile kurduğunuz bir cümlenin altına Trump imzasını atar; Netanyahu atar. Unesco’nun kültürel değerler dediği alanda rol almak, onun tanım dili ile ondan icazet almak kültürel bir değerdir; yani kültürdür. Afyonhaber’in arşivindeki; “evlerinizin adı neden İngilizce” başlıklı yazıya cevap vermemek, kültürdür. Cevap vermek için kültürlü değil; yerli ve milli olmak gerekir.

 

   Opera, caz, faşing, festival, karnaval hepsi Unesco onaylı kültürdür. Dünya güzellik yarışması kültürdür. Besmelesi düdük olan tüm futbol gösterileri kültürel faaliyettir. Nicelerinin kimliğine temel teşkil eden tarihteki bütün mitoloji, efsaneler kültürdür, kültürel değerdir; aynı şey… Vakıf, dernek, dergi, gazete ve yapılanma adlarının bir yerine ‘kültür’ kavramını yerleştirmek, Unesco’nun bir şubesi olmaktır ve bu kültürdür. Kültürde bütün yollar Unesco’ya, BM’e çıkar. Kültürlü demek, Unesconun taşra temsilcisi demektir.  

 

     İthal kavramlara itibar etmek kültürdür. Nobel’den ödül almak kültürdür. Gastronomi, farkındalık,  aktivist, oley, bay bay, şeklinde yeni kurbağa dili ile konuşmak kültürdür. Heybesi sırtında, saç sakala karışmış, saçakları-diz kapakları bölük pörçük kıyafet; kültürdür. “Tapılacak kadınsın” filmini çekmek, seyretmek, kültürdür. Çok dinli olmak, çok kültürlülüktür ve bu kültürdür.

 

    Unesco İslam için, ‘karşı kültür’ diyor. Okullarda da aynı; İslam’a, din kültürü deniyor. Unesco onay makamımız;  “âferin, iyi aşçı olmuşsunuz, güzel harmandalı oynuyorsunuz, fakültenizi bile onaylıyorum” diyor. Her onay aldıkça Cemil Meriç’in ifadesi ile bizim dişlerimiz(kimliğimiz)den bir sayfa siliniyor. Aynı kavramları kullananlar aynı kefeye düşerler; ancak terazinin tartanı değil, tanımlananı, tartılanı, onay bekleyeni olurlar. Söz konusu dilse, gerisi teferruattır. Çünkü “hakiki vatan, hususen lisandır.”  Cümle kurmanın kaybedildiği topraklardasınız.



RAMAZAN DEMİR