İyi aile çocukları sefere çıkınca,

büyük savaş küçük savaşın gölgesinde kalır.

Tabana kuvvet kahramanlık türküleri,

açık büfe yeni kurbağa dili,

vatanın nâmusu kâmus ‘kültür’e rehin,

vizyon, misyon, adisyon: Deklarasyon…

Karın gurultusu, karga yürüyüşü,

baltası kültür, sapı ideoloji, işçisi ‘aydın’!

Kayıt dışı dil: Kayıt dışı din;

muâsır medeniyete hoş geldin!

 

İyi aile çocukları sefere çıkınca,

mezhebi geniş medya mezhebi,

bürünür yeşilin bin bir tonuna,

küreselleşme çukurunun baltaları,

ilerleme inancının fore kazıkları,

çakılır takır-tukur, Âmentü atlasına…

Kafa kâğıdından silinmiş tam iki hane,

ne Müslüman ne Türk hak getire!

 

İyi aile çocukları sefere çıkınca,

karşıtından devrimciler türer,

itikattan devrimcilere nazîre…

Vaziyeti coğrafya yenik düşer

konjonktüre,

yedi düvelin yedi kocalı hürmüz’ü,

reel politiğe…

Takıyye tavan yapar ağrı dağına,

mesûliyet insanlara,

insanlar ithal kavramlara rehin…

 

İyi aile çocukları sefere çıkınca,

alemin İslam’a bakışı bulanır,

şapkadan tavşan çıkarır arzuhalci yazarlar…

Yamanır vahyin sağına-soluna, önüne-ardına,

İslamcı, İslamofobi, siyasal/demokratik İslam,

yamalı bohçaya döner;

talan olur kavramları dini mübinin…

 

İyi aile çocukları sefere çıkınca,

açar mendilini Mona Roza

kaldırım kıyılarına,

çiğ köfte niyetine yedi boyalı bulguru,

bağladı türbanını, üfürdü marlborosunu,

acıdan makyajı döküldü diz boyu,

dizini dövdü dizilerde,                                        

diz kapakları bölük-pörçük;

sessizce mırıldanır:                                            

Gel gör beni moda neyledi,

yedi düvele kul eyledi…                                     

YÖK kapıdan baktırır,

şapka-peruk taktırır;                                           

zamanlarından kalma bir hatunun kızı…           

                                                                           

İyi aile çocukları sefere çıkınca,                         

kariyerizmin kâğıttan kaplanları,                      

Yale’nin , Oxford’un fotokopileri,                     

yana yakıla anlattılar,                                         

batının insan haklarını…                                    

Olur muydu böyle demokrasi!                            

Güpegündüz Akdeniz,                                        

nasıl olurdu göçmen batağı!                               

Uzak mıydı insan haklarına Irak!                      

Tereciye tere sattılar; Tavşan dağa darıldı.                                           

                                                                          

İyi aile çocukları sefere çıkınca,                     

‘besmelesi düdük’ olan oyuna geldiler.                      

Top ağlarda Türkiye ağlamaz mı?                    

Stadyumda atıldı zar ayaklarla,                          

eğildi büküldü fetvalar; 66 takla!                      

Ne kadın, ne erkek; ikisini eşitledi,                               

reddi cinse fit oldu,                                                     

dört kitabın her birinden âzâde…                                   

                                                                            

İyi aile çocukları sefere çıkınca,                         

çadır devleti, muz cumhuriyeti,

İmparatorluk bakiyesi,

vahşi batının en iyisi,

‘kültür ortak dininde’ buluştular…

Yol aldı Gannuşi’nin siyasal İslam treni,

karar kıldı kara treni Sandıklı hüdaisinde,

anlattı Graham Fuller ağzı ile

siyasal İslam’dan demokratik İslam’a

nasıl makas attığını!

Ağzına baktılar; ağız dolusu yedi düvele,

cümlesi girdi kertenkele deliğine…

 

İyi aile çocukları sefere çıkınca

Kuran’ın bölünmez bütünlüğü,  

vekalet kavramlarının gölgesinde kalır.

Açık büfe İslamcı, kapalı gişe demokrat,

vatansız dünya vatandaşı,

düzen bekçisi din doyum merkezleri,

din acentesi: şefaat sigorta…

Ayağa kalkar azınlık yası,

çoğunluk güzellemesi,

çakıldı cümlesi küreselleşme çukuruna…

 

İyi aile çocukları sefere çıkınca

Kabe’nin bölünmez bütünlüğü,

zemzem Tower’ın gölgesinde kalır.

Anadolu Frengistan’a boyanır;

ve Âyet slogana…

Külliyen “falancı-filancı” olur;

yeni yetme yedi uyurlar…

İlahiyata rağbet çok; kebairde gerileme yok;

dinden geçinmek gibisi var mı?

Söz yere düştü; ayağa kalkamaz Sakarya!

Tenezzül buyurunca gelir ‘çekiliş’,

kızıldan yeşile, ‘seç, beğen’!

Kör testere, keskin kılıç,

“kırk katır mı, kırk satır mı”?

“geçenden beş, geçmeyenden on akçe.”

 Ölümü görür, sıtmayı kâr sayar;

 ‘ithal kavramlar’ reddedilene kadar.



30.10.2020 AFYON

Ramazan DEMİR