Ekim, doğanın yavaş yavaş uykuya hazırlandığı ama vedalaşırken sergilediği en güzel renklerin ortaya çıktığı bu ayda, sarının, kızılın ve kahverenginin tonları, ağaçların dallarında nazlı nazlı dans ettiğini günler bu günler. Hafifçe esen rüzgâr, toprağın üzerindeki kuru yaprakları usulca havalandırarak, ardında tatlı bir hışırtı bırakırken dünyada neler olup bittiğinin, acıların, sevinçlerin yaşandığı sürecin, neler olduğunu bilmiyor Ekim… Ekim ayının bundan haberi bile yok. Mevsimler, doğa, takvimler kendi döngülerini sürdürürken, insanlar bambaşka duygularla, bazen kırık, bazen umutlu yürüyüşüne devam ediyor.
İki haftaya yakın zamandır Gazlıgöl ’deyim. Daha doğrusu tarihi ve doğal güzellikleri ile öne çıkan Yaylabağı termallerinden birindeydim. Yaylabağı termalleri diğer termallerde olduğu gibi İhsaniye’nin şifalı su zenginliği içinde sağlık turizmi için tercih edilen bölgelerden biridir.
“Phrygia Salutaris” ifadesi ile adlandırılan bölge “Şifalı Frigya" veya "Sağlık ve esenlik Veren Frigya" anlamına geliyor. Bu adlandırma, büyük ihtimalle bölgenin şifalı suları, kaplıcaları (termal kaynakları) ile ilişkilidir — ki bu özellik, özellikle Afyonkarahisar, Sandıklı, Gazlıgöl, İhsaniye gibi alanlarda Antik Çağ’dan bu yana bilinmektedir.
Bölge, hem Frig Uygarlığının izlerini taşıyan kaya anıtlarına yakınlığı hem de termal suların şifasıyla ziyaretçilerine çok yönlü deneyimler sunar. Yaylabağı ve çevresinde termal tesislerin yanı sıra, doğa yürüyüşü yapabileceğiniz ve Frigya’nın mistik atmosferini soluyabileceğiniz birçok alana sahip. Bizde bu fırsatı değerlendirmek istedik.
Gezimize önce Gazlıgöl ’deki tarihi hamamı görmekle başlıyoruz. Çocukluğumda bu hamam hizmete açıktı. Kral Midas’ın kızı Suna’ya yaptırıldığı söylenen efsane canlanıyor gözümde. Efsaneye göre; çocuğu olmayan Kral Midas’ın adaklarla doğan, göz kamaştıran bir güzelliğe sahip kızı, gizemli bir hastalığa yakalanır. Ne saray hekimleri ne uzak diyar büyücüleri bu derde çare bulamamış. Vücudunda çıkan yaraların acısıyla Suna kız kendini dağlara vurur. Kızının bu durumuna üzülen kral ona göz kulak olmaları için peşine askerlerini takar. Düşünüyorum da Frigya’nın başkenti Gordion, Ankara Polatlı yakınlarında. Arasındaki mesafe yaklaşık 220-230 Km. acıyla kıvranan kızı sanırım 20- 25 günde Gazlıgöl’e ulaşmış olabilir.
Sazlıklarla çevrili bataklık bir bölgede kamışlar arasından çıkan sıcak suya kendini bırakır. Suyundan kana kana içer. Suna burada ağrılarının azaldığını, rahatladığını görünce suya girip çıkmaya devam eder. Bir süre sonra sağlığına kavuşmuş olarak babasının yanına döner. Kral Midas derhal buraya hamam yapılmasını emreder. İşte bu gördüğümüz hamam birçok tamiratlar geçirerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Bu efsane bize şunu fısıldar:
Her derdin bir dermanı vardır ama bazen o derman uzak değil, doğanın kalbindedir.
Toprağın altından gelen şifa, bir kralın kızına merhem olduğu gibi, bugün hâlâ insanlara umut olur.
Gazlıgöl pazarını geçip belediye parkındaki bir duvarda Kral Midas’ı ve kızını resmettikleri büyük boy tablo bize efsaneyi yeniden hatırlatıyordu. Madensuyunu sıcak, soğuk doldurup içtiğimiz çeşmelerin suyu çeşitli hastalıklara iyi geldiği bilinir. Banyoları da aynı şekilde. Yılın her mevsiminde dolup taşıyor Gazlıgöl.
Nefes aldığımız her anda Frig Vadisinin o gizemli atmosferini içimizde hissediyorduk. Sabahları hafif bir sis, vadileri gizemli bir örtü gibi sarıp; gün doğumu, altın renkli ışıklarıyla kayaların üzerini örterken güneş, yazın sıcaklığından çekilir, yerini yumuşak ve nazik bir ışıltıya bıraktığını görürken, soğukların her an kapımızı çalacağını biliyorduk.
Ekim, kalbin daha derin hissettiği, geçmişin anılarıyla baş başa kaldığı zamandır. Romantikleşiyor insan. Havadaki serinlik, yan yana yürüyen iki sevgilinin ellerini birbirine daha sıkı sarıp, sessizliği paylaşmasına davet eder. Koyu kahve kokusu, termal suların buharıyla birleşir; içten bir sohbet, sıcak bir fincan çayın yanında anlam bulur.
Yaprakların yere düşüşü gibi, Ekim de bir veda ayıdır; ama bu vedada hüzün değil, umut ve yeniden doğuşun şiiri saklıdır. Her düşen yaprak, yeni bir başlangıcın müjdecisidir. Ekim’de yapılan bir yürüyüş, tarih kokan taşların arasında, sararmış yaprakların döküldüğü patikalarda aşkın ve huzurun dansıdır. İşte bu yüzden Ekim, en romantik aylardan biridir. Daha önceleri birkaç kere gezdiğimiz halde, bu ayda Frig Vadisi’nde olmak, buraları gezmek o büyülü havayı hissetmek başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz duygu seline dönüştürdü.
Uçsuz bucaksız gibi gelen engebeli araziye takılıyor gözlerim. Afyonkarahisar’da ilk medeniyetlere, tarih öncesi dönemlere kadar gidiyor düşüncelerim. M.Ö. 5000-3000 yılları arasında, Afyonkarahisar çevresindeki höyüklerde yapılan kazılarda Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı’na ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. İlk Gelişmiş devlete, Hititlere uzanıyor yıllar. Anadolu’da bilinen en eski büyük uygarlık Afyonkarahisar’da da kendini gösteriyor. İşin garibi her gördüğüm tümseği höyük sanıyor içinde bir mezar olacağına inanıyorum.
Ve Afyonkarahisar’ın Altın Çağı diye adlandıracağımız Frigler (M.Ö. 1200-600) çıkıyor tarihin yüzüne. Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Anadolu'nun batısına yerleşen Frigler, Afyonkarahisar ve çevresinde güçlü bir medeniyet kurmuşlar. Frig Vadisi (İhsaniye, Ayazini, Emre Gölü çevresi) bu dönemde önemli yerleşim ve kült merkezleriydi. Kayalara oyulmuş anıtlar, mezarlar, kaya tapınakları Friglerden kalmadır. Bu dönemde Midas gibi efsaneleriyle yüklü mitolojik kral figürleri ortaya çıkıyor.
Frig Vadisi, Afyonkarahisar başta olmak üzere Eskişehir ve Kütahya illerine yayılan, Türkiye'nin en etkileyici tarihî ve doğal alanlarından biridir. Antik Frig uygarlığına ait birçok kalıntıya ev sahipliği yapar ve "Türkiye'nin Kapadokya’sı" olarak da anılıyor.
Frig Vadisi, Anadolu’nun yazısız tarihini (yani halk anlatıları, dini ritüeller, kült inançları) en iyi temsil eden alanlardan biridir. Kaya anıtları, 2.700–3.000 yıllık geçmişi günümüze taşıyan “açık hava müzeleri” gibidir. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış olması, bu alanın uluslararası düzeyde de korunmaya değer kabul edildiğini gösterir.
İşte ekim ayının güzel günlerinde Frigya’nın kalbi sayılan köyde kayalara oyulmuş evler, kiliseler, mezarlar gezmek için bizi bekliyor. Ayazini Kaya Kilisesi (Bizans dönemi, fresk kalıntıları), Roma Mezarı, Kaya evleri ve sarnıçlar, köklerin çağrısıyla dilini anlarsan seninle konuşur.
Ekim'de sararan yapraklar ve taş duvarlar arasında yürüyüş, taşların ısıttığı nostaljiyle romantik bir atmosfer yaratır. Kaya kilisesinin büyük kemerli girişi önünde sabah ışığıyla harika çift fotoğrafları çekebilirsiniz. Kısa bir araç yolculuğu sonrası Avdalaz Vadisi’ne varırsınız. Burası, Frig dönemine ait çok katlı kaya mezarları ve doğal yürüyüş yollarıyla tanınıyor.
Emre gölü derseniz başlı başına doğal güzellik. Suyun içindeki kayalarla süzülür, sessizliği ile konuşur, suları ile anlatır, gökyüzü ile düşündürür. Huzur ararsanız rüya alemine açılan kapı gibidir.
Anadolu’nun eşsiz güzelliklerini tarih, kültür, gastronomi değerleri ile yoğrulan Afyonkarahisar’ın Frig Vadisi herkes tarafından keşfedilmesi, görülmesi gereken yerlerden birisi. Öyle ki Frig Vadisi’ndeki güzellikler insanı tarihin köklerindeki derinliğin gizemli yolculuğuna çıkarıyor.
Tarihteki ilk müzik yarışması ilimizin topraklarında çifte kaval çalan Marsyas (Yunan ve Anadolu mitolojisinde önemli bir figürdür ve özellikle Frigya (bugünkü Anadolu toprakları) kültürüyle özdeşleşmiştir.
Çifte kaval (aulos) çalmasıyla bilinen bu trajik kahraman, sanat, kibir ve cezalandırma temalarını içeren çarpıcı bir mitin merkezindeki bir satir (yarı keçi, yarı insan mitolojik varlık) ya da Frigyalı bir çoban olarak geçer.) ve Apollon (Antik Yunan mitolojisinin en önemli tanrılarından biridir. Babası Zeus, annesi Leto’dur. İkiz kardeşi Artemis’tir. Işık, müzik, kehanet, tıp, şiir ve sanatın tanrısıdır.) arasında gerçekleştiğini duymuşsunuzdur.
Ayrıca mitolojik öykülerle hayvan hikayeleri anlatım geleneği olan fabl’ın ilk kez Friglerde görüldüğünü, ilk büyük yazar ve anlatıcısı Ezop ’un Afyonkarahisarlı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Frigler’in kullandığı fibula, günümüzdeki çengelli iğneye benzeyen hem işlevsel hem de estetik bir giysi tutturma aracı. Eski çağlarda özellikle tunç ve demir devri toplumlarında yaygın olan bu nesne, Frigler döneminde hem süs eşyası hem de sosyal statü göstergesi olarak kullanılmıştır. Sonuçta bir iğne deriz ama kullanım yıllarına dikkat çekmek isterim.
Yine Frigler tarafından yapıldığını halı ve kilimlerine “Tapates”, Frigler döneminde kullanılan ve antik kaynaklarda adı geçen bir tür dokuma ürünüdür. Genellikle halı, kilim, örtü, perde gibi işlevlere sahip, sanatsal değeri olan tekstil eşyaları için kullanılan bir terimdir. Bu kelime hem işlevsel hem de estetik yönü olan Frigya dokumacılığını temsil ediyor.
Frigya gamı olarak bilinen Batı müziğinde modal sistemin bir parçası olan yedi kilit moddan biri ve karakteristik olarak hüzünlü, gizemli ve dramatik bir tınıya sahiptir. Bu gam, Osmanlı-Türk musikisinde “Muhayyer Kürdî makamı” ile oldukça benzer bir diziye sahiptir. Her iki sistem farklı kültürlere dayansa da bazı ses dizilerindeki benzerlikler, bu iki makam/gam arasında anlamlı bağlantılar kurmamıza olanak sağlar. Yunus Emre ilahisinde de Frigya gamının örnekleri görüldüğünü, Avrupa ve Amerika’da çeşitli arma ve amblemlerde kullanılan ve “Frig Başlığı” olarak adlandırılan başlığın Friglere özgü olduğunu bilmek duyurmak gerekir.
Kısacası halı, kilim motifleri, müzik aletleri, Frig modu, frig başlığı ve öyküleri hala günümüzde yaşamaya devam eden ve kültürel mirasçısı olduğumuz Kybele, Attis, Ezop, Marsyas Midas gibi mitolojik ve yaşamış ünlüleri, üstün nitelikli el sanatları ile tanınan Anadolu’nun en seçkin uygarlıklardan birini oluşturarak sanatçı toplum olarak anılmayı hak eden Frigleri günümüzde ön plana çıkarmaya çalışan Gökmen Çiçek Valimizi unutmamak gerekir. Ayrıca Frigya ile araştırma yapan kitaplaştıran yazarlarımıza da teşekkür ediyorum.
Ekim ayının yarısını geçtiğimiz bu günlerde Afyonkarahisar topraklarındaki geçip giden medeniyetlerin izinden Cumhuriyet’in kazanıldığı topraklar olma şerefini taşıyan yıldönümlerine erişmenin mutluluğu ve sevincini yaşıyoruz. Cumhuriyet Bayramının kutlu olsun…