DAĞLAR GEÇER ŞEHRİMİN İÇİNDEN
Dağlar geçer şehrimin içinden, Kafdağı sandığım dağlar…
Cebimde çocukluğum, Yamacında badem açmış ağaçlar.
Kavuşmayı özleyen pulsuz mektubum; aklımda çıkmaz sokaklar,
Beni ancak sılasından ayrı düşenler anlar! Ancak onlar anlar…
Karahisar kalesine umut diye bağladım, bükük boynumu,
Sarp ve zorlu hasretinin gösterdiği bana, trenin yolu…
Memleketsiz kalmış, çocukluk yorgunu, gurbet vurgunu.
Korkarım, peşinden koşacağım anıların, yok bunun sonu...
Kurtulsam elinden gurbetin, koşsam Kurtuluş caddesinden,
İmaret ’in aradan kaçsam; Akmescit’e doğru, kestirmeden,
Dalsam sokaklara, gittiğimi bilmeden, bedestenin önünden…
Dedemin doğduğu ev! Görsem güneşi; nasıl doğarmış eskiden?
Merdivenli yollardan çıksam, takılsa ayaklarım kesme taşlara,
Bir bayram sabahı heyecanı ile bulsam oturduğu evi, araya araya,
Artık susmuş, yaşamışların yankısı, ses gelmiyor, çökmüş duvarlara,
Bir Kafdağı’na baktım, bir olmayan eve; bir de bulamadığım yollara…
Nar renginde ateşimi üfledim sönmüş ocağa, küller saçıldı etrafa.
Çocuklar oynuyor, benim yerime mahallerde, koşuyor yarınlara,
Afyon çiçeğinin yaprağı düşüyor göz pınarlarıma, damla damla,
Yorulan yollarda, yürüyorum tuz pazarına doğru, tuz basacağım yarama…
Mürşide OKLU AYHAN