Peygamberimizin tebliğini kabul eden, kendisini gören ve sohbetinde bulunan kişiye sahabe denir. Ensar- muhacir tanımını alabilmek, hicrete refakat ve Medine’de muhacirlere mukabele etmeyi gerektirir. Bir göçmen grubunun yüzde şu kadarının İslami hassasiyetlerinin olması, onları göçmen, mülteci sıfatından kurtarmaz. Sahabe, ensar ve muhacir olma vasıflarında, peygamberimizle itikadi-fiili mukabele şartı vardır; günümüzdekilerin ise sadece itikadi bağı olduğunu biliyorsanız, ensar-muhacir varlığının da Peygamberimizin zamanı ile sınırlı olduğunu teslim etmiş olursunuz. Sahabe şartlarını taşıdığı halde, hicret kafilesine ya da Medine’de muhacirlere mukabele etme fırsatına sahip/nasip olmayan Müslümanlar vardı. Hicri birinci asrın sonları itibarı ile bütün sahabe, ensar- muhacirler vefat ettiler. Hicri 1. asırdan sonra, dünyanın her hangi bir yerindeki göç olayı ile Mekke’den Medine’ye hicret olayını kalın bir çizgi ile ayıramayanın kafası külliyen karışıktır. Zahirde göç benzerliği var ama bunun bâtın (İslami öz, ruh, hakikat) ile hiç alakası yoktur. Medine’ye hicret ile günümüzdeki göç olaylarının; sebep, sonuç, kimin vaziyet ettiği, hangi hukuk üzerinden amel ettikleri, elde ettikleri sonuçlar, anlamında hiçbir benzerlik yoktur.

Müslümanlar Mekkeli müşriklerden korkmadılar, kaçmadılar, firar etmediler. Kendi aralarında dinlerini zaten yaşıyorlardı. Medine’ye hicret etmelerinin sebebi: İslam’ın Mekke’de gönüllülük esasına dayalı “müesses bir nizam” olamayacağının anlaşılması üzerine, Allah’ın emri, Peygamberin vaziyet etmesi ile hicret vaki oldu. Hicret edenler, mal, mülk, hatıra, akraba, geriye dönme hesabı yapmadan yola çıktılar. Hicret, en üst seviyede İslami kaygılarla asrısaadeti getirdi; çağımız ise asrı felakettir. Asrı saadet, ensar-muhacir, tektir; o çağa hastır, taklitlerinden sakının!

Hiçbir göç olayı, hicretteki kaygı, amaç, fedakârlık, Allah’ın ve Peygamberin müdahil olma şartlarını zerre kadar taşımaz. Günümüzdekiler göç olayıdır ve tamamen güvenlik ve refah kaygıları vardır. Adam Suriye’deki veya dünyanın başka yerindeki zulümden kaçıp, canını kurtarma kaygısı ile bulduğu ülkeye sığınıyor.  İslam’ı, “müesses bir nizam” yapmayı bırak; göçmenlerin yüzde kaçının Müslümanlığa sadakati var, tartışılır. Arkalarında ne bıraktıklarının ve gittikleri ülkede ne bulacaklarının hesabını yapıyorlar. Zengin ve güvenli bir ortam bulsalar hemen oraya giderler.   

Kebair günah sektörleri olan bir ülkeye, kebairden kebaire hicret olmaz; sığınma, iltica, firarilik, göç olur. Günümüzdeki sistemlerin hepsi ideoloji merkezlidir. İdeoloji üzerinden pozisyon alıp, göçmenlere İslam üzerinden bir sıfat bulmak; işte buna İslam’ı işe koşmak denir. (Hâşâ) siyasal İslam, radikal/ılımlı İslam, İslamist, İslamofobi, İslamcı gibi onlarca müfsit kavram üzerinden İslam’ı tam dört kez; değiştirip, sentezleyip, takas edip, karışıma tabi tutanlara itiraz eden yok. Bunun için göç olayına (hâşâ) ensar-muhacir deniliyor. Sadece ensar-muhacir değil, her İslami kavram yama-takas yapılıyor. Medine’ye hicret ile İslam tarihinde ilk kez, açıktan hiçbir günahın işlenmediği, günahların reklamının yapılmadığı bir İslami ortam vaki oldu. İslam’da asıl olan budur. Dünyadaki bütün göç olaylarında, göçmen ya da ev sahibi olan ülkelerin, görülebilir nitelikte, nüfuslarının yüzde şu kadarı yüz kızartıcı suç, şu kadarı büyük günahlar, şu kadarı orta ve küçük günahlara batmışken, bu batakçılara kim ensar-muhacir diyebilir! Ensar-muhacirde bu günah dilimlerinin hiç birisi yoktu.

Böyle büyük yanlışlar devamlı yapılacak. Bu yanlışları herkes yiyip-yutacak. Kavramları bilememek, helak olmak budur işte! Tüm göçmenler, İslam üzerinden değil, insan hakları/tuzakları üzerinden tanımlanır. İslami kavramlar, küreselleşme çukurunun tanım deposu değildir. AİHM haksızlığa uğrayan bir göçmeni, ensar-muhacir üzerinden değil, sözde insan hakları üzerinden savunur. AİHM ile amel edip, İslam üzerinden tanım olmaz. Bilgeler kavramlar üzerinden, cahiller kişiler üzerinden konuşur. Kavramlar üzerinden konuşan, düşünen olmadığı için herkes “mikroplar, vitaminler, sosyal güvence” teslisi üzerinden konuşuyor. Tanım ve tasnif hangi kavramlar üzerinden ise din onun üzerinden oluşur. Hangi dinden olduğunu anlamak istiyorsan kimin tanımına itibar ettiğine bak! Sorma kişinin aslını, kelamından belli olur. (Kavram konulu sorular cevaplanır.)