Şeb-i Aruz haftasındayız. Yani Vuslat Gecesi. Büyük sevgi insanı, mutasavvıf, mütefekkir Hz.Mevlana’nın Sevgilisine, yani Rabbine kavuştuğu gecedir. Şeb-i Aruz düğün gecesi demektir. Mevlana, kendi ölümünü vefatından önce bu şekilde nitelemiştr. Hazret hakkında çok şey yazılıp çiziliyor,söyleniyor. Kimileri doğru, kimileri de yanlış, kimileri de iftira niteliğinde. Hemen hemen herkes Mevlana’nın sözlerini örnek veriyor veya sosyal medyada paylaşıyor ama çok az insan hariç, Mevlana’yı gerçekten tanımaya, anlamaya yanaşmıyor. Mevlana’yı kendi eserlerinden tanımalıyız. Mesnevi ve Divan-ı Kebir bunların başında geliyor.

Hz.Mevlânâ ve benzeri büyük mütefekkir ve mutasavvıflar  mânâlarıyla dünyamızı aydınlatan  çok büyük mânevi güneşlerdir. Merhum Mesnevihan Şefik Can Hocamız şöyle demiştir: “Hz.Mevlânâ’yı   sağdan soldan değil, bizatihi kendisinden öğrenin. O eserlerinde gizlidir”  







Cenâb-ı Allah; Hz.Muhammed’i ve onun varisleri olan büyük velileri de bu âleme  rahmet olarak gönderdi diye buyuran Hz.Mevlânâ; 



Biz altın gibi birkaç  kimsenin öz malı değiliz. Biz ummanlar gibiyiz madenler gibiyiz;  biz bu  âlemde   herkesin malıyız” 1



Mesnevi şerifte: İnsanda ayıp, kusur ve eksikten  başka hiçbir şey görmeyene binlerce defa  ayıplar olsun. Gayb âleminden gelen  ter  temiz rûh;  nasıl olurda aynı yerden gelen  kardeşlerinde ayıp,  kusur, eksik   görür.



Hiç kimseye kafir deme, hiç kimseyi inancından dolayı küçümseme  çünkü  bir insanın son nefesini nasıl vereceğini sen bilemezsin.2



Ayıpsız kusursuz eksiksiz   bir tek sensin Yâ Rabbi diyen Hz.Mevlânâ; bu düşünceler doğrultusunda insanlarda ayıp kusur eksik  görme yerine, insan insanın aynasıdır hadis-i şerifi gereğince o aynada kendisini görüp,  kendini  düzeltme yolunu tercih etmiştir.



Tüm âleme tevhid  nûruyla bakan Hz.Mevlânâ; yaratılanı yaratandan  ötürü severek, yüksek bir hoş görüyle tüm evreni  kucaklamıştır. Hz.Mevlânâ’nın insanları hoş görmesi, onları hiçbir ayrım yapmadan sevmesi, saygı duyması,  asla içi boş bir hümanistlik değildir.







Hazreti Mevlânâ’yı anlamak Hz.Peygamberimizi ve Kur’an-ı Kerimi  anlamak demektir.  Hz.Peygamberi ve Kur’an-ı Kerimi  anlamak ise; Cenâb-ı Allah’a  karşı  kulluk vazifelerimizin  idrâki içinde olmaktır.



Hz.Mevlânâ kendisini ve inandığı  tüm mânevi değerleri,  eserlerinde en açık bir şekilde ortaya koyarken, Mesnevi’nin önsözünde şöyle buyurmuştur:



Divân-ı Kebir’ beytinde: Şiir benim sözlerimin elbisesidir, herkes elbiseyle ilgilendi, fakat  elbisenin içindeki güzelden ne yazık ki  hiç  kimsenin haberi yok diye buyurmuştur. 



Başka bir Divan-ı Kebir beytinde ise : Hallac-ı Mansur’un o nükteli Ene-l Hakk  sözünün kavgası, gürültüsü, daha  bu dünyada  olmadan önce, biz rûh dünyası Bağdat’ında Ene-l Hakk diyorduk 3



“Hallaç-ı Mansur  Ene-l Hakk dedi  fakat halk gerçeği anlayamadığı için  onu dar ağacına çekti. Eğer  Hallaç şimdi  sağ olsaydı, benim sözlerimin ve  sırlarımın azametinden  HALLAÇ   beni dar ağacına çekerdi.  4



Tüm bu söylenenlere rağmen; Hz.Mevlânâ’yı anlamanın veya kendi ifadesiyle şiirlerin içindeki güzeli görmenin de imkansız,  veya  çok zor olduğunu da düşünmüyorum.



Öemli olan Hz.Mevlana’nın;“Ben  Kur’an’ın kulu kölesi. Hz.Muhammedin bastığı yerin toprağıyım” dediğini unutmadan eserlerini  temiz bir gönülle çok  dikkatli bir şekilde gerekirse tekrar tekrar okumaktır.



Hz. Mevlânâ’nın  konuyla alâkalı olarak bize ışık tutacak   yüzlerce  beytinden sadece iki tanesini burada  arz etmek isterim:



“Bizi görmek, bizi duymak, bizi anlamak için yüzünü gözünü kirlerden yıka, önce  temizlen kirlerden kurtul. Çünkü kirli bir insan bizi asla  göremez, bizi  duyamaz, bizi  anlayamaz.”5



Hz.Mevlânâ’nın sözünü ettiği  bu temizlik elbette  suyla sabunla elimizi yüzümüzü yıkamak değil. Hâl temizliği, davranış temizliği, gönül temizliğidir.



Divân-ı Kebirde bizi anlayabilmek için önce   yüzünü gözünü yıka temizlen derken; bir Mesnevi’de ise  şöyle buyurmuştur:  “Ey kör ! benim suyumu sağ elinle iç, sağ elinle iç ki gözün açılsın, yoksa sen bu körlükle  ne beni görebilir, nede benim  bu sözlerimi  anlayabilirsin.  Burada söylemiş olduğum sağ elden maksadım  nedir ? doğru güzel zandır, yâni güzel düşüncedir”6



Sizlerinde anladığı gibi  bu beyitlerde  bahsi geçen körlük gönül gözü körlüğüdür. Bizler Peygamber sünnetidir diyerek  sağ elimizle yemek yemeye gayret gösterdiğimiz kadar, sağ duyulu, güzel düşünceli  olmaya da o denli dikkat edebilirsek, sanırım birçok şey zaten kendiliğinden hallolacaktır.



Mesnevinin ilk on sekiz  beytinden sonra gelen on dokuzuncu beyit hür olmayı emretmektedir. Elbette bu bir tesadüf değildir. Çünkü çeşitli nefsâniduygu ve düşünceler zinciriyle bağlı olan bir kişinin Hz.Mevlânâ’yı anlayabilmesi asla mümkün değildir.



O nedenle ki; Hz.Mevlânâ’yı anlamak  için  atılacak ilk adım hür olmaya gayret göstermektir. Bunun içinde yapılacak tek şey; Sadece insanlara değil, hepsi  ayrı ayrı bir bütünün parçası olan, çiçeklere, böceklere, hatta taşa, toprağa, yaratılış gayeleri doğrultusunda evrendeki tüm varlığa  saygılı olmak. İnsanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan içimizdeki sevgi, dostluk duygularını geliştirmeye gayret göstermek. İnsanı insan yapan tüm değerler ışığında  gerek kendimize gerek çevremize zarar verebilecek çeşitli şahsi ihtiraslardan, bencilik ve egolarımızdan  kurtularak öncelikle  bireysel rûh  özgürlüğüne ulaşmaktır.

Kişisel rûh özgürlüğüne ulaşan bir kişide asıl  gaye olan  toplumsal  barışın sevgi ve dostluğun  bir parçası olduğu gibi; mânevi idrâk ve anlayıştan  da asla âciz olmayacaktır.



Cenâb-ı Hakk’ın kün emriyle ilâhi rahmet hazinesinden harf ve sözcükler şeklinde  yer yüzüne inen  Mesnevi’yi anlamanın ondan  faydalanmanın yollarını ise  yine  Hz.Mevlânâ’mız   Mesnevi  şerifte   kendisi şöyle  açıklamıştır:



“Sen Mesnevi’yi sadece okumak, yâhût yalnız dinlemekle istifade edebileceğini mi sanıyorsun? Mesneviden feyz almak ondan  faydalanmak  için önce  imân sahibi olmak, sonra onun ettiği tavsiyeleri tutmak en önemlisi Mesneviyi yaşamak gerekmektedir. Yüksek hakikatler, ilâhi hikmetler, gizli sırlar, kolayca kulağına girer ağzına aklına geliverir mi sanıyorsun. Sen bu hikmetleri bu hakikatları duysan bile bunlar sana masal gibi gelir, kabuk görünür tanelerin lezzetli olan içlerini, göremezsin”.



Anlaşıldığı üzere; Mesneviyi de anlamak, ondan istifade edebilmek  için önce güçlü bir iman sahibi olmamız, sonra okuduklarımızı mutlaka hayata geçirmemiz yaşamamız gerekmektedir. İşte bu birkaç cümle gönlümüzde yeterince anlaşılabilirse sorun da çözülmüş oluyor. Burada önemli olan acziyetimizin farkında olarak, hüsnü zan ile Mesnevi’yi idrâkimiz ölçüsünde okumaya anlamaya ve yaşamaya gayret göstermektir. Cenâb-ı Hakk sen bildiğinle amel et bilmediğini ben sana öğretirim diye buyurmuyor mu?



HZ.MEVLÂNÂ eserlerinde dile getirdiği  binlerce beyitten sonra,  son söz olarak bizlere bıraktığı vasiyetiyle de  maddi mânevi  tüm hayatımıza ışık tutmuştur.



 “Ben size gizli ve aleni Allah’tan korkmanızı

Az yemenizi

Az uyumanızı

Az söylemenizi

Günahlardan çekinmenizi

Oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi

Daima şehvetten kaçmanızı

Halkın eziyet ve cefalarına dayanmanızı

Avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı

Kerem sahibi olan Sâlih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim

İnsanların en faydalısı insanlara faydası dokunandır.

Sözün hayırlısı da az ve öz olandır.

Hamd  yalnız  tek olan Allah’a mahsustur.

TEVHİD ehline selam olsun.





Lokman ÖZKUL

[email protected]

Eğitimci-Yazar

 Faydalandığımız Kaynaklar:

1. Can Şefik Divân-ı Kebir clt.2.no 842

2. Can Şefik Mesnevi   clt.1. no 1995

3. Can Şefik Divân-ı Kebir clt.1.418

4. Can Şefik Divân-ı Kebir clt.2.694   

5. Can Şefik Divân-ı Kebir  clt.2. 742.

6.  Can Şefik Mesnevi clt.2. no 1120 

7.  H.Nur ARTIRAN  semazan.net (01.12.2017)