Hatırlatıp durma bana eski kışları,

Yığdıra koyduğun adam boyu karları,

Saçaklardan sarkan upuzun buz kılıçları,

Damlarından kürünen o beyazlıkları…

 

Hatırlatıp durma bana eski kışları…

Anılarıma inceden inceye yağan karı,

Çocukça sevinç içimde;  titreten soğukları,

Buz tutardı yerler sırlı aynalı, parlak camsı…

 

Tel helva çekerdi uzun gecelerde babam,

Tel tel dökülürken; kopan bizmişiz velhasılıkelam.

Dağıldık her birimiz bir yere, kalmadı izzeti ikram,

 Akraba eş, dost; sırra kadem bastık alam alam...

 

Kızardı sobalar, dışarıdaki soğuğa inat,

Lapa lapa yağarken; anne! Yine mısır patlat.

Harını söndürme kuzinenin durma odun at,

Fırınına da patates; üstünde çay kaynat.

 

Çorbalar ısıtmıştı içimizi, tüterken dumanları,

Arabaşları, kurutulmuş sebzelerin musakkaları,

Sobada gevretilen ev ekmeklerinin kuruları,

Hatırlatıp durma bana eski kışları…

 

Kartopu oynamayı unutacak şimdiki çocuklar,

Bilmeyecek yeni nesil, Kızak, buzak nasıl kayar?

 Yokuş aşağı sokaklardan,  genç, kadın, ihtiyar,

Yankılanmıyor artık mahallelerden neşeli çığlıklar.

 

Haberleri bile olmayacak kış gecelerinin oyunlarından,

El el üstünde kimin eli var, yattı kalktı unutuldu çoktan,

Heyecanla arayamayacak, yüzüğünü saklı fincandan,

Gökten üç elma düşmeyecek anlatılan masallardan…

 

 Kestanenin kebabını, yemesi sevabını belki de hiç duymayacak,

Hayat o zaman çok mu güzeldi? Bilmem? Sanki içim sımsıcak,

Tuzu kuru sanma! Herkes başına yağan karı eritiyor yandıkça ocak,

Avuçlarımda sakladığım kartopu eridi çoktan, üşüyen elim ıslak…

 

Yağdıkça kar, bembeyaz olurdu güngörmüş dağların,

Şalını bürünür, üşür de Karahisar Kalesi, donar taşların,

 Nur sana, kar bana yağıyordu. Yakalayamasam da yıldızların,

 Karlara gömülen şehrimi bir kez daha uyarsam, sabahların…

 

Nerde kış ayları gelince, beklediğim eylem?

Bozuldu mu iklimler, bozuldu mu denklem?

Ararım hâlâ içimde bitmeyecek bu özlem,

Hatırlatıp durma, kurumuyor gözlerimde nem,

Geçmiyor üşümem…





Mürşide OKLU AYHAN