İki sekreter kız, aralarında konuşuyorlardı;   “Nasıl, gene şef seni türlü bahanelerle sıkıştırıyor mu?”   “Hayır, artık gözü korktu..”   “Nasıl, korkuttun?”   “Basit.. Böyle devam edersen ben Erkmen’de villa isterim diye tehdit ettim…”   *******   Sümbül Ağa, torpil bulmuş, belediyede işe girmiş..   Cenaze arabası şoförü yapmışlar.   İlk gün, bir cenaze varmış, amiri anlatmış;   “Hastaneden cenazeyi alacaksın İmaret Camii’ne.. Namazdan sonra mezarlığa taşıyacaksın” demişler.   Sümbül Ağa “Peki” demiş..   İkindi namazına vakit olduğu için, şehirde tura çıkmış.   İlk gördüğü kızın yanına yanaşmış, atlasana gezelim demiş…   Kız “Bununla mı?” diye sorunca;   “Beğenemedin mi” demiş, “Millet buna binebilmek için ölüyor be, ölüyor!”   *********   Hüseyin Efendi, Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar.   Evdekiler, bir avuç taş doldurur çömleğin içine muziplik olsun diye.   Bir zaman sonra İbrahim Efendi, lokumcu sohbet ederlerken:   “Bugün Ramazan’ın kaçı acaba?” diye sorarlar Hüseyin Efendiye…   Hüseyin Efendi: “Şimdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar.   Çömleği boşaltır; bir sayar iki sayar…   Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür.   Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına…   “Rafıklar, bugün  Ramazan’ın kırk beşi” der.   Hüseyin Efendinin bu cevabına gülüşürler rafıkları.   Lokumcu:   “Aman rafığım bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırk beşi olur mu?” diye itiraz eder.   Hüseyin Efendi biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: “Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi beşi!”der.   Tefe hesabıyla mı karıştırdı ne?   ***********   Koyu Müslümanlardan Damat Efendi ile Bektaş Efendi sohbet ediyorlarmış.   Damat Efendi tüm Ramazan boyunca hasta olduğundan yakınmış ve bu nedenle sadece bir gün niyetlenebildiğini diğer günler ne yazık ki hastalığından ötürü oruç tutamadığını söylemiş.   Sümbül Ağa’da katılmış aralarına…   Bektaş Efendi “Sümbül Ağa sen kaç gün oruç tuttun?” diye sormuş.   “Ben de rahatsızdım Damat Efendi’den bir gün eksik tutabildim ancak..”   “Anlaşılan ikinizde orucu sakatlamamak için tutmuyorsunuz..”   *********   Adam yeni bulunan mermer ocağının şefi olmuş.   Kar kış demeden dağlarda koşturuyor.   Bir gece arabasıyla şehre inmeye niyetlenmiş ama yolunu kaybetmiş.   Bakmış yakında bir ışık var, gidip kapıyı çalmış.   Güzel bir hanım çıkmış karşısına şefin;   “Çok özür dilerim hanımefendi, ben yakındaki mermer ocağında şefim. Dağda yolumu kaybettim. Bir sakıncası yoksa beni bu gece misafir edebilir misiniz?”   “Tabii” demiş kadın. “Buyrun içeri.”   Önce şefin önüne güzel bir yemek koymuş. Derken sohbet açılmış.   Şef yalnızlıktan yakınırken, kadın eşi Almanya’da çalıştığı için kendisinin de çok uzun zamandır yalnız olduğunu anlatıyormuş.   Sohbet ilerledikçe, üzerine daha rahat bir kıyafet giyen kadın sık sık soruyormuş şefe,   “Bakın Temel Bey, bir kadın ve bir erkek bu evde yalnızız. İstediğiniz bir şey varsa çekinmeyin söyleyin.”   Ama şefte kadının mesajını anladığını gösterir en ufak bir hareket yok.   Saat gece yarısını geçip şef artık uyumak istediğini söylediğinde kadın onun yatağını hazırlayıp üzerine yalnızca iç çamaşırıyla dikilmiş karşısına:   “Benden istediğiniz bir şey var mı?”   Şef, teşekkür edip iyi geceler diledikten sonra vurmuş kafayı uyumuş.   Sabah kalktığında kahvaltısı hazır.   Ev sahibi hanım da kapının önünde hayvanları yemliyor.   Şef bakmış 1 tavuk, 5 tanede horoz var.   Sormuş kadına: “5 tane horoz 1 tavuğa çok değil mi?”   Kadın cevaplamış.   “Siz onların öyle horoz gibi göründüğüne bakmayın. Onların biri gerçek horoz, diğerleri mermer ocağında şeftir…”