Kurban bayramının yaklaştığı bugünlerde söyleyeceklerimizi uzun uzun yazmak yerine Fuzuli’nin bir beyiti ile anlatalım:

 

 “Yılda bir kurbân keser halk-ı âlem ıyd için

Dem be dem sa’at be sâ’at men senin kurbânınam.”

 

(İnsanlar bayramda ibadet maksadıyla yılda bir kurban keserler

Oysa ben her an ve her saat senin için kurban olmaya hazırım.)

 

Hepimiz yüreklerimizi yoklayalım ve bayramları nasıl geçirdiğimizi sorgulayalım vesselam…

 

Çağımız insanı ne büyük yalnızlıklar yaşıyor. Gökdelenler, akıllı evler, rezidanslar derken, her türlü lüksün bulunduğu, beş yıldızlı otel konforunda hayatların yaşandığı, her şeyin olduğu ama huzurun bulunmadığı bir çağdayız…

 

Her apartman bir köy büyüklüğünde ama kimse kimseyi tanımıyor. Kapı komşunuzla bile selamlaşmak neredeyse merasime tabii.

 

Kimse helvadan put yapmıyor artık. Kimsenin koynunda taşıdığı heykelcik yok. Putlarla dolu mekân kalmadı neredeyse. Oysa ne çok ikonumuz var.. Akıllı telefonlar, tabletler, bize hizmet etmesi gerekirken esiri olduğumuz teknoloji bizi insanlığımızdan çıkarmıyor mu?

 

Sabah uyanır uyanmaz ilk işimiz Facebook, twitter hesabımızı kontrol etmek. Akıllı telefonla oynamak, oyalanmak. Yatağa girmeden önceki son işimiz de bu. Neredeyse uykularımızı böleceğiz bunlar için. Tabii ki gece uyuyanlar için bu durum söz konusu. Bir de tüm gece ekranın kölesi,  bilgisayarın tutsağı olanlarımız var.

 

“Katip arzuhalim yaz yâre böyle” diyordu türkümüz. Hal böyle böyle… Birçoklarımız farkında olmasak da bize dayatılan bu hayat tarzı her geçen gün bizi yok ediyor, birbirimize yabancılaştırıyor. Kimse kimseyi tanımıyor. Birimizin derdi hepimizin derdi değil artık. İnsan kendi yalnızlığında kayboluyor. Bunalıyoruz, içimiz daralıyor, hafakanlar basıyor hepimizi…

 

Bir derdin varsa kimseye söyleyemiyorsun. Anton Çehov’un hikâyelerindeki at arabacısı gibiyiz. Bizim konuşacak atımız da yok. Acılarımızla başbaşayız. Çocuğun askere mi gidiyor yalnız, başka şehirde okul mu kazandı yalnız, düğün dernek mi kuruyorsun sınırlı sayıda davetli, cenaze mi kaldırıyorsun bir avuç insan… Mutluluğu paylaşamıyor, acıyı bölüşemiyorsun. Gözümüzün önündeki ölümler, yangınlar uyandırmıyor bizi.

 

Sosyalleşiyoruz, daha doğrusu sosyalleştiğimizi zannediyoruz asosyalleşirken. Listemizde yüzlerce, binlerce arkadaşımız var. Sözler güzel, mesajlar etkili ama yapmacık. Hayatımız dopdolu olması gerekirken tıkış tıkış. Kimi, niçin listene eklediğin bile belli değil. Çoğaldıkça azalıyor, kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz.  Tebessümün bile insanlara iyilik olduğunu anlatan yüceliklere sahipken, kalbimiz zayıflıyor, gönüllerimiz boşalıyor.

 

Yine de umut hiç eksilmesin içimizden. Ölmesin insanlık, kaybolmasın gülen yüzler…





Hayrettin DURMUŞ