DİLİ ÇİÇEK, AĞZI GÜL

Hayrettin DURMUŞ

Dil kalbin anahtarı. Dil gönül hazinelerimizin yağmalanmaması için yaptığımız tılsım.

Mevlana ne güzel ifade etmiş. “Dil tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da  kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın” diye.

Dili doğru olanın hali de doğru olur. İnsanların farklı dilleri konuşuyor olmaları birbirleriyle tanışıp anlaşmaları için değil mi? Bütün dillerin bir tek lisanı yok mu? Lisan-ı hâl…

Öyleyse nasıl konuşmalı, nelerden bahsetmeli? “Konuşurken nelere dikkât etmeli?” diye kendi kendime sordum. Bakalım verdiğim cevapları beğenecek misiniz? İsterseniz aynı soruyu sizler de kendinize sorup cevaplandırabilirsiniz.

Dostlar arasında konuşurken sırları sayıp dökmemeli. İçinde sakladığın sürece esirin olan sırrın açığa vurduğun zaman seni esir edeceğini daima hatırlamalı.

Kendi düşüncelerimizi benimsetmek için nasihat etmeye kalkışmamalı. Aslında kendimizin daima nasihate muhtaç olduğunu bilmeli. “Kişi noksanını bilmek gibi erdem olmaz” demişler.

Konuşurken kimseyi asla suçlamamalı, elimizde kesin belgeler olmadan başkalarını yargılama hastalığından vazgeçmeliyiz. Kendi kusurumuzla ilgilenmeliyiz.

Yüzümüze karşı bize övenlerden uzak durmalı, kusurlarımızı yüzümüze söyleyen insanların gerçek dostumuz olduklarını bilmeliyiz.

Düşünmeden konuşursak çoğu kez hata yaparız. Kırk ölçüp, bir biçmeliyiz. Düşünmeden konuşan kimse kendini üzecek cevapları duymaya da hazır olmalıdır. “Neden böyle konuştum” diye üzülmeden önce “ne söyleyeyim acaba?” diye düşünmek daha iyidir.

İlim ve yetenekle başa çıkamadığımız insanların ardından konuşmamalı, hiç kimseyi arkasından çekiştirmemeliyiz. Bükemediğimiz bileği öpmesini de bilmeliyiz.

İnsanı dili rezil eder. Cahilin susması konuşmasından hayırlıdır. “Dilim seni dilim dilim dileyim” diye hayıflanmadan önce dilimize sahip olmalıyız.

Konuşurken kendimizi övmemeliyiz. Sizi başkalarının övmesi önemlidir. Siz kendinizi övmeye başladığınız an aslında kıymetinizi düşürüyorsunuz demektir.

“Cahil cesur olur” derler. Boş teneke güm güm öter ama içi bal dolu bir tenekeye vurduğunuz zaman, tın tın ötmediğini görürsünüz. Konuşmanızdan etrafınızdaki insanlara güzel kokular sinmeli. Kıymetli olan incilerin az bulunduğunu da hatırdan çıkarmamalı.

Sözü yerinde ve zamanında söylemeli, hepsinden de önemlisi daima doğru söylemelidir. Dünyanın hazinelerini de verseler, idam sehpasına da götürseler doğru sözden ayrılmamalı. Doğruyu söyleyip zincire vurulmak, yalan söyleyerek zindandan kurtulmaktan daha iyidir.

Konuşurken dinleyicinin durumunu daima göz önünde bulundurmalıdır. Sadi’nin söylediği gibi “Mecnunla konuşacaksan eğer sadece Leyla’nın güzelliğinden bahset.” Mecnun Leyla’dan başka hiçbir şeyi önemsemez çünkü.

Atalar “Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür” diye boş yere söylememişlerdir elbette.

Peygamberimizin kutlu sözü hayatımızın düsturu olmalı:

“…Ya hayır söyle, ya sus.”

Dedim ya bunlar benim cevaplarım. Şimdi sıra sizde…

Dilimizi çiçeklerle bezemeye, ağzımızda gül açtırmaya hazır mısınız?