BU GÜN MURAT ARISOY BENİ ÇOK ÜZDÜ Emret komutanım der gibi bir başlık oldu. Murat ARISOY ile Nerde nasıl tanıştığımın bir önemi yok, her zaman yazmam bu köşeden, yazabilmem için beni etkileyen beni heyecanlandıran veyahut ta mutsuz eden bir şey olması lazım, bu günde beni mutlu eden bir olay yaşadım. Mutlu olmasına mutlu oldum amma… Bu gün Murat Arısoy beni çok üzdü. Evet beni Murat Arısoy üzdü. Bana karşı bir kusur mu işledi? Hayır. Hakaret mi etti? Hayır. Zarar mı verdi? Hayır. Canımı mı yaktı ? Hayır. O zaman nasıl üzdü diyebilirsiniz, beni haklı çıkararak üzdü. Evet yanılmadınız beni haklı çıkararak üzdü. Gazeteci Murat Arısoy kardeşimin ‘Tebessüm Öğretmeni’ isimli ilk şiir kitabının yayınlanması beni çok mutlu etti. 28 yaşındaki bu genç delikanlı, muhabirlikle başladığı basın hayatında, kendisi için yeni bir devrin kapılarını açtı, sorumluluklarına yenisini ekledi. Murat Arısoy da emeği olan öğretmenlerine, üniversitedeki hocalarına ve ona her anlamda değer katan ve Murat’ı nakış gibi işleyen ailesine teşekkür etmek asli görevim, iyi ki bu genç sizlerin elinde yoğrulmuş, ne güzel eğitmişiniz, dik başlı ve inatçılığında arkasında dahi sevgi kavramını nakış gibi işlemişiniz. Emeğinize sağlık. Gazeteci ve muhabir vasfının yanına artık ‘YAZAR’ kelimesini eklemekte bana nasip olsun, Gazeteci Murat Arısoy diye başlayan cümlelerimize artık Gazeteci YAZAR Murat Arısoy diye ilave yapsak fena olmayacak sanırım. Hayırlı olsun Gazeteci Yazar Murat Arısoy ilk kitabın. Yalı kavağı gibi uzun boyu ile, salına salına yeşil yoldan başlayıp, Kocatepe gazetesine giderek, mürekkep kokan merdivenlerden çıkarken, başını vurmamak için boynunu eğen bu yağız delikanlı, cüsseli vücudunun sergilediği görüntünün arkasındaki cevheri bana ispat ederek beni üzdü. Sen Afyonkarahisarın Orhan Pamuk’usun, sen Afyonkarahisarın Necip Fazıl’ısın, dediğimde, efendi ve sessiz bakışlar artık ispata ve gerçeğe dönüşerek, yayınlanan ilk kitabı olan ‘Tebessüm Öğretmeni’ isimli Şiir kitabını imzalayarak bana takdim ettiğinde üzdü. Biliyordum Murat kardeşimdeki cevheri, üniversitedeki akademisyenlerle düşüncelerimi paylaştığımda, hepimiz hem fikirdik, Murat’ta ki cevheri, Sezer Küçükkkurt’la paylaştığımda da hem fikirdim. Yanılmamıştım bu gençte ruh vardı, omurga vardı, aile terbiyesi vardı, yaradan ve yaratılanların aşkı vardı. Bu genç muhabirden fazlasıydı, alçakgönüllü utangaç, inatçı ve başına buyruktu. Tüm bunlara rağmen saygılı ve dik bir duruşu vardı. Başkanlık nedeniyle devlet erkanı ile olan sohbetlerimde; Murat hakkındaki sitem ve şikayetler noktasında, şahsımın ve Kocatepe gazetesinin kalkanlarını kaldırdığımızda, Murat’ın tüm bunları yazmayıp ta ‘Omurgasız mı olayım başkanım:’ dediğinde, kulaklarımda hala o haykırışı duyar ve isyanların arasından gelen bu haykırışın, suratıma tokat gibi inmesinin tadını çıkarıyorum… Murat’ın beni nasıl üzdüğüne gelince, ruhunun derinliklerinde insan sevgisiyle dolu olan bu genç arkadaşımın beni nasıl üzdüğüne anlam veremediğinizi biliyorum, Murat taşıdığı fotoğraf makinesi ve video kamarasıyla habercilik peşinde koşmayacak kadar değerli, bu makine ve teknolojilerle haber peşinde koştuğu her gün beni üzmeye devem edecek. Bunlardan kurtulmalı, benim tanıdığım Murat anlatacaklarını fotoğraf kareleri veya video görüntüleriyle anlatmamalı, benim tanıdığım Murat gözlem ve düşüncelerini mısralara öyle bir yansıtmalı ki, yıllar sonrada okunsa güncelliğini korumalı ve gündeme damgasını vurabilmelidir. Elbette ki, teknolojinin her evresinden faydalanmalı, lakin güncel konularla değil, derinliklere ve detaylara daha fazla eğilmeli, işte o zaman beni üzmeyi bırakıp, kitaplar yazmaya başlamalı, belgeselcilik ruhunu günümüzle buluşmasını sağlamalıdır. İşte o zaman artık beni üzmeye Murat’ında gücü kalmayacaktır. Genç kardeşim Murat’ın ilk göz ağrısı olan ‘Tebessüm Öğretmeni’ isimli şiir kitabına göz gezdirirken, tüylerim diken diken oldu, sevgiliden gelen ilk mektubu açar gibi kitabın ilk yaprağını özenle ve ellerim titreyerek açtım, ilk yaprak ve ilk cümle gene içimi titretti, gene beni aldı ve farklı okyanuslara taşıdı, Murat imzaladığı kitabında gene bana bir mesaj vermiş ve imzasının üstüne tebessümünü koymuştu. ‘Değerli başkanım Mehmet Abdioğulları; selam saygı ve muhabbetimle ‘yazma’’ denilse de yazıyor bu eller.’ diyerek son noktayı koymuş. Yaz be Murat yaz, okyanusları da yaz, dağları taşları da yaz, kavgalar arkasındaki sevgiyi de yaz, kapitalizmi de yaz, kominiz mide yaz, faşizmi de yaz, çünkü sevgi senin yüreğinde. Sen, kin ve nefret yazamazsın artık, sen topluma mal edilmiş ve omurgası olan birisin. Yazacaksın elbet, lakin üzme beni artık, bırak siyah çantalarını, etrafına bak, bakarken gör, görürken yazarak anlat, senin fotoğrafa makinesine ihtiyacın yok artık. Üzme beni. İlk göz ağrın olan Tebessüm Öğretmeni isimli kitabına gelince, Er meydanına çıktın artık, doğruya da, yanlışa da atmışın imzanı, bekleyeceksin, beklerken sabret, takdiri de not et, tenkiti de not et, eleştiriler seni olgunlaştırıp geliştirirken, takdir ve teşekkürler besleyecektir. Yazmak zorunda kalacaksın, acıkacaksın, yorulacaksın ama hep mutlu olacaksın. Makale, hikaye, şiir senin ruhunla büyüyecek, bir nokta bir virgül, bir ünlemle anlatacaksın derdini, iki nokta üst üste, noktalardan sonra yapacaksın bir kapalı parantez ve bakacaksın hayata tebessümle yolun açık, mürekkebin bol olsun”     Mehmet Abdioğulları – Afyonkarahisar Gazeteciler Dayanışma Derneği Başkanı