Nevzat Ağabey

Sevgili çocuklar,

Biz, Allah’ın “ilk emrinin oku…” olduğu bir dinin sahipleriyiz.

Okuyacağız, öğreneceğiz, öğrendiklerimizle yaşayacağız ve bizi mutlu yapan bu güzel değerlerimizi başkaları da tanısın, onlar da bu değerlere sahip olsunlar ve onlarda mutlu olsunlar diye çalışacağız.

Güzel peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) bize bu konuda; “Ya öğrenen ol ya da öğreten. Üçüncüsü olma helak olursun (üzüntü ve sıkıntı çekersin)” buyurmuştur.

Bir başka güzel sözlerinde ise “İlim beşikten mezara kadardır” buyurarak bütün hayatımız boyunca okuma ve öğrenmeye devam etmemizi istemiştir.

Eski devirlerde atalarımız (dedelerimiz) okumaya ve öğrenmeye büyük emek vermişler, koca koca kitaplar yazmışlar, bütün dünya ilimlerinin de kurucuları olmuşlardır.

O dönemde ki insanlarının özelliklerinden birisi de ilim adamına (hocaya) ve ilim öğrenenlere (talebelere) büyük ilgi ve alaka göstermeleridir.

Mektepler (okullar) her kese açık olup her yaşta insan her konuda çalışabilir, istediği hocadan ders alabilirdi.

Dersler, Riyaziye (matematik), fizik, kimya, astronomi, tarih, edebiyat gibi fen derslerinden olduğu kadar, Kur’an-ı kerim, siyer, fıkıh ve hadis dersleri gibi manevi değerlerimizin de öğretildiği derslerden meydana gelirdi.

Öğrencinin derslerinden iyi not alması yetmez, aynı zamanda manevi derslerden de iyi not alması gerekirdi. Derslerdeki başarısı ile ona “icazet” (diploma) vermezler, talebenin (öğrencinin) mutlaka “iyi ahlaklı” da olması şartı da aranırdı.

Atalarımız, çocuklar için eğitimin en önemli devresi olan dört yaşını başlangıç olarak seçerlerdi. Bu gün Batı ülkelerinde de olduğu gibi çocuğun yaşı dört yaş, dört ay ve dört günü doldurunca eğitime alınır ve adım adım yükselerek giderdi.

 

 

 

Benim 5 yaşında Meryem adında bir torunum var ki annesi, babası ona neler neler öğretmişler, o da gelip öğrendiklerini bana okuyor. Tabii öpücükleri de alıyor.

Bu gün bile 4–5 yaşındaki çocuklarımızın “İstiklal marşımızın” 10 kıtasını ezbere okuyanlarına, Necip Fazıl Kısakürek’in “Sakarya türküsünü” veya “Peygamberimizin hayatını” anlatan uzun şiirleri okuyanlarına rastlıyor ve çok memnun oluyoruz.

Eğitim ve öğretim oyun şeklinde sunulurdu. Çocuk oyun oynarken ona öğrenmesi gerekenler öğretilirdi.

Bir güzel örnek olarak bizler çocukken Kur’an harflerini nasıl öğrendiğimizi sizlere de göstermek istiyorum.

Sizin de kolaylıkla öğrenebileceğiniz, yaratıcımızın bize gönderdiği dinimizin kitabı Kur’an Kerim’in harfleri ile bunların oyun olarak nasıl öğretildiklerine bir bakalım.         

Elif ….. (ﺍ) değnek gibi,

Ba ….. (ﺏ) börek gibi, …......... Ta  (ﺕ) ona benzer, .......... Sa  (ﺚ) ona benzer,

Cim … (ﺝ) karnında bir nokta,   Ha (ﺡ) ona benzer, ..........  Iha (ﺥ) ona benzer,

Dal …. (ﺩ) beli bükük, ………..Zal  (ﺫ) ona benzer,

Re ….. (ﺭ) ay gibi, …………… Ze  (ﺯ) ona benzer,

Sin … (ﺱ) üç dişli, ………….. Şın  (ﺵ) ona benzer,

Sad ... (ﺹ) orak gibi, ……….. Dat  (ﺽ) ona benzer,

Tıy … (ﻁ) kızak gibi, ……….  Zıy   (ﻅ) ona benzer,

Ayın.. (ﻉ) ağzı açık, ………. Gayın  (ﻍ) ona benzer,

Fa ….(ﻑ) kuzu başlı, ……….  Gaf    (ﻕ) koyun başlı, ... Kef  (ﻙ) içinde küçük elif,

Lam…(ﻝ) orakçık, …………. Mim  (ﻣ) çomakçık, …..  .Nun (ﻥ) üstünde bir nokta.

Vav… (ﻭ) bir gözlü,………….. He   (ﻬ) iki gözlü,

Lamelif ( ﻼ ), ………………...  Ye  (ﻱ) altında iki nokta.

Sevgili çocuklar, güzel mi, beğendiniz mi?

Tabii ilim öğrenebilmenin ilk şartı ilme ve ilim adamına saygıdan geçmektedir. İlim adamına (öğretmene) nasıl saygılı davranıldığını bir sonraki yazıda görelim, olur mu?