Sorgulama nedir? Hak arama, kendini ifade etmek, kendini beyan ne üzerinden olmalıdır? Buna ‘sorgulama’ diyoruz. Usul (yöntem)  meselesi de diyebiliriz. Bu çapta bir soru ve cevabı hiç duyulmadı. Çünkü iki asırdır düşünmenin kaybedildiği topraklardasınız. Bana fikrini, öncünü söyle; ben onun dört tekerinin patlak olduğunu ispat edeyim.

     Sorgulama iki türlü olur: Ya İslam üzerinden, ya da ideoloji üzerinden yapılır. Dünyadaki bütün idare sistemleri ideolojidir ve İslam’ı reddetmenin adıdır. İslam vahyi, ideolojiler ise rasyonalizmi (akılcılığı) esas alır. Bunların sorgulama usulleri de farklıdır. İslam’da sorgulama “hak ilah, batıl ilah” üzerinden yapılır. İdeolojilerde sorgulama‘iktidar’ üzerinden yapılır. İslam itikadı, ideolojiler iktidarı esas alır. Bu ayrımı yapamayan Müslüman’ın kafası Marx’dan daha karışıktır. 

    İslam; öncelikle kişinin İslam itikadını kabul etmesini ister. Bu kişiler yeterli çoğunluğa ulaşınca İslami ortam vaki olur. İslam, muhitten merkeze (azdan çoğa) doğru gider. Her konuda kendine has ölçüleri vardır. İslam’ın refah tezi, “iki günü birbirine eşit olan ziyandadır” hadisinde saklıdır. Dünya cenneti değil, ahiret cenneti vaadeder. Kendini sloganlarla değil, ayetlerle ifade eder. 

     İdeolojilere gelince; ideolojiler doğrudan toplumu değiştirmeyi (ele geçirmeyi) esas alırlar. Değişim diyenin amacı; kansa kan, devrimse devrim, darbe ise darbe veya zurnanın son deliği sandık yolu ile iktidarı ele geçirmektir. Devrim’in, ideolojilerin neden merkezine oturduğu buradan daha iyi anlaşılır. İdeolojiler merkezden (iktidardan) muhite gider. Marx, “dünyayı anlamak yetmez, değiştirmek gerekir” demiş. Bu değişim, bir gömlek değişimi gibi, iktidar değişimidir. İdeolojiler dünya cenneti; mikroplar-vitaminler-sosyal güvence teslisi vaat ederler. Ayetleri slogandır. 

      Sonuç: Müslüman; İslam ve ideoloji ayrımını böyle net yapamaz ise küreselleşme çukurundadır. Devrim; özetle şunu söyler: İktidarı ver, gerisini merak etme sen! Ama İslam öyle değil. Peygamberimize iktidarı hem de gönüllülük esası ile verdiler; almadı. Neden? Çünkü o toplum, ‘hak ilahı’ kabul etmiyordu. İşte böyle; İslam itikadı, ideolojiler ise iktidarı esas alırlar. 

    İktidar, İslam’da yok sayılan bir şey midir? Müslümanlar iktidar söz konusu olunca eli kolu bağlı mı dursunlar? Hayır! İktidara gelecek kadar alt yapın varsa, gel; iktidara gelince ne yapacağını bilecek kadar basiretin var mı? Mesele burada! Türkiye’nin, düşünmeye ve inanca taalluk eden bütün kavramları ithaldir. Düşüncesi olmayan Türkiye kendisi değil; yedi düvelin şubesidir. İktidara gelince yapacağın ilk şey; ithal kavramları devletin her türlü kaydından silmektir. Silmediğin, silemediğin için bindiğin dalı kestin; her gelen nesil öncekini aratmaya devam ediyor. Yüz yıldır “hak ilah nedir” sorusunu cevaplayan bir hutbe hiçbir camide okunmadı, vs. Bu sebepten dolayı yapılan, bütün imar, teknoloji, yol, köprü vs. kapitalizmin tahliye boruları hükmündedir. Kalkınma, kimlik temellendirmesi değildir. Avrupa kalkınmış ama kaba pisliğini atamıyor; klozetinde taharet musluğu yok. Yazdıklarımın evveliyatı yok ve hepsi ilk kez söyleniyor.   

    Türkiye’de iki asırdır; kimileri cinsiyetsiz ideolojiler, Müslümanlar da cinsiyetli ideolojiler üzerinden tavır aldığı için sorgulama bilinmiyor. Çünkü Türkiye’nin hafızası iki asır önce kavramlar üzerinden resetlendi. Selam gitti günaydın geldi, İslam gitti kültür/ideoloji geldi. Müslüman gitti muhafazakâr geldi. İslam’a temel olan her söz gitti. Herkes birbirinden kavram çaldı. Erbakanizm geleneği, ayeti slogan yaptı. Sağcı-milliyetçi- muhafazakâr veya hizmet-himmet-hoşgörü gibi onlarca teslis inancı Türkiye’ye yerleşti. Kuran’ın pratikte değiştirilmesi başlıklı metnimize; “hayır” diyebilen çıkmadı; sefil kelime-yüce kelime (tevbe-40) ayrımını yapamayan Kuran’a nasıl inanacak!

    İdeoloji üzerinden amel edip, İslam üzerinden sonuç alacağınızı zannetmek; yaşarken muhafazakâr, ölürken şehit olacağını zannetmek; sefil kelimelerin içine yüce anlamlar katarak bunun doğru olduğunu zannetmek; bunlar konjonktüre iman etmektir ve zan’dır. “Zan, en büyük yalandır.” (Hadisi Şerif) Kafanızdaki sefil kelimeleri boşaltıp, yüce kelimeleri esas alarak, kafanızı resetleyin; Kelime-i şahadetteki “hayır-evet” işte o zaman gerçek olur. Dünya dünya olalı, “Kuran pratikte değiştirildi” diyen ikinci bir kişi var mı? Türkiye’nin önünde konuşalım. Türkiye diye bir ülke kaldı ise!