Alengirli, ağdalı sözler bizi hep yanıltmıştır. Birisi iyi konuşuyor mu, iyi giyiniyor mu, boylu-poslu mu, yakışıklı mı, biraz da bir şeyler biliyor süsleyip püslüyorsa hemen salıveririz yelkenleri... Oysa bunların hiç birisi birinci derecede önemli değildir.

 

Globalleşme, küreselleşme... Ne kadar çağdaş bir kavram değil mi... Bir de ne olduğunu bilsek… Ekonomik, sosyolojik, kültürel olarak biz ne kattık, bir düşünsek... Başkalarının yaşam tarzı, düşünce dünyası, hayat algılamasının yutturulmasının küresel yolu bu oysa... Bir başka deyişle pazarlanan dominant kültür… Yerel kültür sadece bir çeşni… O da bir süreliğine… Küresel aktörler-kurumlar size her şeyiyle aynı olmayı telkin etmektedir. Ve bu yolla patronlar işçileri, dominant ülkeler de kültür pompaladıkları sömürmektedir. Bunu geçmişteki gibi zorla yapmıyor bir taraftan da… ‘standartlaşma’ diyor mesela… Durumu bu bakımdan değerlendirdiğimizde küreselleşme=McDolaldslaşma... desek yeridir.

 

Bazen düşünürüm; sosyalizm sürekli kötü gösterildi bize… Oysa karşımızda bir düşman olduğunu biliyor, ona göre pozisyon alıyorduk. Şimdilerde varolan ve kutsallaştırılan değerler bizi içeriden ikna etmiş… Şeytan insanı hiçbir zaman zorlayamaz değil mi… Ama ikna eder… Şimdi iki kötüden hangisi daha kötü sizce… Adamlar resmen kültürel soykırım yapıyor. Teoman Duralı’nın tesbitiyle; “kültür soykırımı biyolojik soykırımdan daha etkilidir. Çünkü biyolojik soykırımdan kurtulanlar olabilir ama, kültürel soykırım topyekün imhadır. Örneğin yazıyı değiştirmek bir soykırımdır, bizde böyle oldu. Bizde yazıyla birlikte dil de değişti. Dil aklın dışa vurumudur. Dili zengin olan milletler akıllı milletlerdir."

 

Kültürel soykırımda size ait bir değer kalmaz. Sizin yerinize düşünen 'küresel aktörler' bu yola sizi ikna etmek için müracaat etmekte ve siz mışıl mışıl gaflet uykusundayken, size ait olan ne varsa yönetmektedir. Küreselleşmenin artık sıradan insan tarafından bile 'kanıksandığı' günümüzde, FETÖ vasıtasıyla gündemimize taşınan 'dinler arası diyalog' çalışmaları küreselleşmenin 'küresel bir din' oluşturma ayağı olabilir mi...  Her şey küresel-evrensel... Din neden olmasın (!)

 

Küreselleşme tek tip insan modeli önermektedir. Bütün örf adet kültür sıfırlanmak isteniyor. Türkiye’de devletin alt kültürleri uzun yıllar görmezlikten gelmesi, unutturmaya çalışması, daha doğrusu asimilasyon politikası sömürgeci ülkelerin işgal ettikleri yerlerin yerel dillerini unutturup kendi dillerini dikte ettirmesinden farklı bir şey değildir. İngilizler Fransızlar, Ruslar gibi... kültür emperyalizmi olarak isimlendirilen bu durum yüzlerce dilin yok olmasına neden olmuştur... Türkiye’de de benzer sonuçlar vermiş olan bu politika aynı zamanda alt kimliklerin (Gürcü, Çerkez, Arnavut, Boşnak gibi) dilleri yanında adet ve geleneklerini de yok etmiştir.

 

Bir insanlık suçu olan ‘islamofobia’ da bu planın bir parçasıdır. İslam’ı doğru anlamaya dönük küresel bir talep yoktur zira... Olayın esasen küresel ve uzun vadeli bir savaşın parçası olduğunu unutmamak gerek… FETÖ bunun ‘ılımlaştırılmış ayağı ise DAEŞ de ‘radikal’ ayağı…’ Ilımlı İslam olarak sunulan FETÖ de, sert-cihatçı-radikal olarak sunulan DAEŞ de aynı kaynaktan besleniyor ve aynı amaca matuf… FETÖ içerideki, DAEŞ de dışarıdaki insanı İslam’dan uzaklaştırdı.

 

Tabi bunlar hadisenin bir yüzü, yani oyun kurucuların planı… Bir de diğer taraftan bakalım olaya… Her şeyi sebep-sonuç ilişkisiyle açıklamak gerekmez. Sanki dünyanın kaderi değişiyor. Belki de temel kaynaklarda âhir zaman için öngörülen olayların başlangıcıdır olanlar... Zira olağan gibi görünen "içerideki" ve "dışarıdaki" sonuçlar, küresel ezberleri de bozuyor. Küresel çapta planlanmış darbe, gafil avladığını düşündüğü avcılarının eline düşüyor mesela... Hiç bir kural tanımayan İsrail, rahatlıkla at oynattığı Türkiye’den dünya kamuoyu önünde özür dileyerek tükürdüğünü yalıyor. ABD’nin yine eskiden kolaylıkla ikna ettiği hatta talimat verdiği Türkiye gibi ülkelere dayatma yapamıyor, neredeyse yalvarmak zorunda kalıyor, aba altından-üstünden gösterilen sopalar da işe yaramıyor.

 

Ne demişti şair; kaderin üstünde bir kader vardır ne yapsan boş, göklerden gelen bir emir vardır. Olaylara biraz da böyle bakmak gerek diye düşünüyorum.