BİR TATLI HUZUR

yakamoz bir’liği yazıyor

 

Zaman hız zamanı deniyor . Pek çok şeyin çabucak sonuca götüren reçetelerini duyuyoruz, görüyoruz.  Lakin insanoğlunun “yazılımı ve donanımı ” bu hıza ne  derece uyuyor? İnsanın işletim sistemi onu hayatta tutmak üzere kurgulanmış. En büyük gayesi hayatta kalmak olan bir sistemimiz var. Bu yüzden can tehlikeye düştüğünde üç tepkiden birini seçeriz; savaş, kaç ya da donup kal.  Bu tepkilerden hangisinin duruma en uygun düştüğüne zihnimiz karar verir. Zihnimizin kararındaki isabet derecesi bütün yaşam birikimimizin yani idrakimizin  hasılasıdır/ürünüdür.  Ehem ile mühimi ayırt edebiliyorsak savaş, kaç ya da donup kal tepkilerinden yapacağımız seçim hayatımızı kurtarır. Mühim önemli demektir, ehem ise en önemli demektir. Misal; ormanda bir ayı tarafından kovalanıyorsak aman  ayakkabım kirlenir, elbisemin ütüsü bozulur  diye düşünürsek donar kalırız. Ben bu ayıyı döverim diye düşünüyorsak ayıyla savaşırız, idrak sahibi ve canını düşünen ise ardına bakmadan,  önüne bakarak  kaçar.







Bilmek başka İdrak başka.    İdrak;  anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme, algı. İdrak idrak etmek, bilinen bir şeyi kavramak, nedenleriyle ve sonuçlarıyla anlamak, bilinen şeyi özümsemektir. Görünenin ardına bakmak, satır aralarını okumak, söylenmeyeni duymak gibidir. Dünyada, ülkemizde, mahallenizde , akrabalar arasında neler oluyor biliyor duyduklarınızdan, gördüklerinizden, okuduklarınızdan haberdar olursunuz yani bilinti (ham/işlenmemiş/üzerinde düşünülmemiş veri/data)  sahibisinizdir. Verinin bilgiye dönüşmüş haline sahip olmaktır idrak etmek. O şeyi bütün cepheleriyle düşünebilmek, değerlendirebilmek, kıymetlendirebilmektir. Bunda kestirme yollar yok maalesef. İdrak etmek yavaş yavaş gerçekleşiyor, demlenerek.

İnsan etkilemeye ve etkilenmeye açık bir canlı. Kendinin ve kendi hayatının  bir anlamda “mimarıdır”  , kendini yetiştirir, büyütür.  Yediklerimize , içtiklerimize, giydiklerimize onların temizliğine ve besleyiciliğine gösterdiğimiz özeni zihnimize de göstermeli. Beşikten mezara kadar kendimizin “mimarıyız”. Kimimiz farkındayız bunun kimimiz değiliz. Okuduğumuz kitaplar, izlediğimizi filmler, diziler, söyleşiler, seçtiğimiz  arkadaşlarla kendimizi oluştururuz her vakit. Hayatta kısa devreler yok. Olgun, erdemli, dürüst, merhametli, iyiliksever  insanlar olmaya çalışalım. Değiştiremeyeceklerimizi kabullenelim ancak madem etkilenen canlılarız haber sitelerini, internet sayfalarını, müzikleri  özenle seçelim. Nihayet kişiliğimizi bu seçimlerle öreriz .



Hayata hem davran hem dayan.  Güzellik ve çirkinliğin, ölümü ve doğumun  bir biri peşi sıra yaşandığı adeta birbirini doğurduğu bir süreklilik alemi bu.  Hayat denen sahnede her birimiz kendi rolümüzü oynuyoruz, maldan, candan kayıplar ve hayal kırıklıkları yokluyor her birimizi. Kimimiz vaz geçiyor kimimiz mukavemet (sabır, tefekkür, hamle) etmeye devam ediyor. Elde kalan fırsat ve imkanlarla mücadeleye devam…Korkuyla geri durmayın hayattan, hayatın içine atılın ve onunla zenginleşin. Dertler öğretmenimizdir. Zorluk, çatışma ve sıkıntılar yahut  her türlü dert bizim düşmanımız değil, onunla savaşmamızı/mücadele etmemizi değil tedbiri alıp bir şeyler öğrenmemizi Bekliyor bizden. Sıçrama yapmak, olgunlaşmak “LEVEL ”  atlamak için idrak etmek , öğrenmek gerekli. Zorluğun içindeysen sabret, tefekkür et, onu aşmak için hamle et.



 

  Dr. Kadriye Işıklar Pürçek