Eğitim öğretim yılının ikinci dönemine başladık,eğitim camiasına hayırlı olsun,inşaallah kazasız belasız başarıyla tamamladığımız bir dönem olur.Benim de branşım olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden hareketle,ülkemizin en önemli kişisel gelişim uzmanlarından Prof. Dr. Üstün Dökmen’in “Herkesin din dersi 5’ti ama bunca hırsız, ahlaksız, uğursuz nereden çıktı” sorusuyla yeni bir tartışma başladı.Din eğitimcisi Dr.Muhammet Yılmaz arkadaşımız da bu tartışmaya girenlerden.Sayın Dökmen’in sözleri hem eğitim bilimleri hem de Din Derslerinin statüsü açısından sorunlu olmakla birlikte vurgulamak istediği konu açısından yerinde bir eleştiri olarak kabul edilebilir. Din derslerine yapılan eleştiri eğitim sistemindeki bütün dersler için geçerlidir. Mesela eğitim sistemimiz öğrencilere yüzlerce saat yabancı dil öğretiyor ama öğrenciler çoğunlukla yabancı dil bilmiyor; tarih öğretiyor ama insanlar tarihi nasıl okuyup anlayacağını bilmiyor,dizilerden,filmlerden öğrenmeye çalışıyor… Aynı sorun din dersleri için de geçerlidir. Dördüncü sınıftan itibaren lise son sınıfa kadar her yıl Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi veririz ama öğrencilere dinin ne olduğunu bile doğru düzgün öğretemeyiz.Acaba neden?Bunu doğuran etkenler nelerdir,onlara bakalım. Bu derste Anayasa gereği zorunlu öğretim yapılmakta,ama eğitim kısmı verilememektedir. Eğitimi verilmeyen bir dersi alan öğrencilerin neden bu derste öğrendiklerine uygun davranmadıklarını sormak pek adaletli bir yaklaşım değildir,öncelikle onu ifade edelim.Peki neden eğitim verilememektedir?Özellikle liselerde ders saati olukça azdır.Haftada bir saat.Zaten ders öğretmeni elindeki plan programa göre müfredatı tamamlamak zorundadır,onun için öğretimden eğitime vakit kalmamaktadır.Peki bu bir mazeret midir,aslında değildir.Öğrencilere performans ödevi verilip,bunlardan not veriliyor.O halde performans ödevleri eğitime yönelik olmalıdır.Davranış,uygulama ve gözlem odaklı olursa öğretim eğitimle birleştirilebilir.Ortaokullarda iki saat,ama onu destekleyen seçmeli dersler de var.Eğitim için yeterli zaman var demektir.İkokullarda da daha ziyade dini sevdirmeye ağırlık verilmelidir. Bunlarla birlikte din eğitiminin kalitesi acil olarak sorgulanmalıdır. Çoğunluğu Müslüman olan bir toplumda yaşıyoruz. Komşu ve akrabalarla ilişkilerimizden çevre temizliğine, ticaretteki dürüstlüğümüzden, adalete kadar kendimize baktığımızda inandıklarımızla yaşadıklarımız arasında büyük boyutlarda çelişkilerin olduğu bir gerçektir. Dini ve kültürü nasıl olursa olsun her toplumda ahlaki yozlaşma görülebilir. Önemli olan bu ahlaki yozlaşmanın boyutları ve yaygınlık derecesidir. Müslümanların yaşadığı bir toplumda görülmemesi gereken boyutlarda bir ahlaki yozlaşmadan bahsetmek mümkündür. Prof. Dr. Üstün Dökmen hocanın, “Ülkemde ya bilgide ya da ölçme değerlendirmede hata var. Herkesin din dersi 5’tir. Ama bunca hırsız uğursuz nereden çıkıyor? Örneğin Van depreminde din ve ahlak dersinden herkes 5 aldı. Ama kolonları kesen hırsızlar da 5 aldı” sözleri yabana atılacak sözler değildir.O halde eğitimde(öğretimde demiyorum) ahlak ve dürüstlüğe daha fazla önem vermeliyiz. Din eğitimi verenlerin de kendilerini yetiştirmeleri ve geliştirmeleri gerekir. Dini anlama sorunu olanların nitelikli din eğitimi vermeleri mümkün değildir. Bir eğitimci konuyu doğru anlamışsa doğru, yanlış anlamışsa yanlış öğretir. Biz din eğitimcilerinin en azından bir kısmımızın İslam’ı doğru anlama sorunları olduğunu kabul etmek lazım. İslam’ı doğru anlamak için, dinin ilkelerinin nedenselliği aklın ve bilgi birikiminin sınırları içinde sorgulanmalıdır. Neye niçin inandığını bilmeyen, yaptığı ibadetin amacının farkında olmayan Müslümanlar iman ve ibadetlerini davranışa yansıtamamaktadırlar. Burada din ile ilgili bilgilerin sade kuru bir bilgi olarak öğretilmesinin de etkisi vardır. Tutucu, kuralcı ve şekilci bir anlayışla; Kur’an okumayı, Hz. Muhammed’in kronolojik hayat hikâyesini ve 32 farzı öğreterek kaliteli din eğitimi yapılamaz. Peki, ne yapılmalıdır? Başta İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip Liselerinde olmak üzere din eğitimi ile ilgili bütün kurumlarda felsefe ve sosyal bilimlere değer verilmelidir. Din eğitimi verilen ve din eğitimcisi yetiştirilen kurumlarda dinin anlam boyutu ön plana alınmalı, İslam’ın tarihsel özelliği göz önünde bulundurularak anlaşılmalı ve öğretilmelidir. Kur’an’ın yüzünden okunması ve ezberletilmesi kadar vahyin anlaşılmasının ve amacının bilinmesine de değer verilmelidir. Hz Muhammed’in öğretiminde sadece kronolojik hayatı ile yetinilmemeli, onun örnekliği ile İslam’ı nasıl yorumladığı ve yaşadığı öğretilmeli. Peygamberimizin nerede ne yaptığı ve ne söylediğini öğretmekten daha önemli olan neyi niçin yaptığı ve hangi sözü hangi şartlarda söylediğinin öğretilmesi olmalıdır. Ahlak eğitimi din eğitiminden daha farklı ilkelere göre yapılmalıdır. Bu sebeple İslam ahlakı özel bir alan olarak görülmeli ve ahlak eğitiminin gerektirdiği ilkeler ve yöntemlerle verilmelidir. Özet olarak yukarıda sıralamaya çalıştığım çözüm önerileri artırılabilir.Gayret bizden olursa,muvaffakiyet de Allah’tan olur.. Saygılarımla.. [email protected] Lokman ÖZKUL