Düşünce ve ifade özgürlüğü insanlığın üzerinde en fazla mücadele ettiği, aşmak için bedel ödediği temel ve doğal bir insan hakkıdır. Nitekim Batıda kiliseye dayalı (skolastik) düşünceye karşı çıkanların aforoz edildiği, kimi zaman ölümle cezalandırıldığı tarihi bir gerçektir. Nitekim İtalyan filozof ve gökbilimci Giordiano Bruno skolastik düşünceye aykırı görüşleri savunduğu ve bu görüşünde ısrar ettiği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp ölüme mahkum edilmiş, ölüm cezası da diri diri yakılarak öldürülmek suretiyle infaz edilmiştir. Aynı dönemde yaşayan Galileo ise dünya dönüyor dediği için ömrünün önemli bir kısmını ev hapsinde geçirmiş Bruno ile aynı kaderi paylaşmaktan son anda kurtulmuştur.

Bruno’nun şu sözü manifesto gididir: "Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."

Düşünce ve ifade özgürlüğü; düşünceyi açıklamak, açıklanan düşünceyi yaymak ve yayılan düşünceye ulaşmak anlamında temel bir insan hakkıdır. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, ifade özgürlüğünü, insanın sahip olduğu “en değerli haklardan birisi” olarak tanımlamıştır (m.11). Düşünce ve fikirlerin serbestçe dolaşımının önemine iki yüzyılı aşan bir süre önce yapılan bu istisnai vurgu, günümüzde de birçok açıdan geçerliliğini korumaktadır. Fransız Devriminin fikir babalarından Montesquieu en önemli özgürlüğün, düşünceyi açıklama özgürlüğü olduğuna vurgu yapmıştır. Ona göre “insan, dinamik, yaratıcı ve erdemli bir varlıktır. Fakat bu nitelikler ancak özgür bir ortamda işlerlik kazanır ve gelişir. Özgür olmayan bir ortam, kuşku, korku, belirsizlik, güvensizlik ve uyuşukluk getirir.” Tabii bütün bunları anlayabilmek için kafadaki at gözlüklerini çıkarıp biraz etrafı görmek, biraz da beyin zarlarının ‘ince’ olması gerekmektedir. Vizyon, basiret ve feraseti saymıyorum bile… Zira eli sopalı muhatapların bunları duydukları konusunda bile ciddi şüphelerim var.

Düşünce özgürlüğü aslında sadece kişiye alan açmaz, devlete de yükümlülük getirir. Zira hukuki korumayı sağlayacak olan devlettir. Düşüncesini açıklayana barbarların ve modern görünümlü yobazların saldırısına karşı devlet eğer koruma sağlamıyorsa, hep birlikte cenaze namazına hazırlanmak gerek… Gerçekten de düşünceyi açıklama özgürlüğünün hayata geçirilmesinde devletin etkin bir işlevi olmalıdır. Dahası devlet, kendisinin koyduğu normlara uygun düşünmemeyi de güvenceye almalıdır. Bu bağlamda, bireyin düşüncesinin oluşum evresinde gerekli düzenlemeleri yapmanın yanı sıra devlet; düşüncesinden ötürü kınanmamak ve düşüncesini açıklamak ve yaymak ile nihayet meşru sınırlar içinde düşüncesine uygun davranışlarda bulunabileceği ortamı bireylere sağlamakla yükümlüdür.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir kararında ifade özgürlüğünü “demokratik toplumun en temel dayanaklarından biri” ve “toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişiminin esas koşullarından biri” olarak kabul etmiştir. Öte yandan, mahkemeye göre, ifade özgürlüğü sadece toplumda iyi karşılanan veya zararsız ya da önemsiz olarak algılanan fikirleri değil, aynı zamanda devleti veya toplumun bir kısmını inciten, şok eden veyahut kaygılandıran görüş ve düşünceleri de kapsamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “çoğulculuk”, “tolerans” ve “açık fikirlilik” kavramlarını toplumun bileşenleri olarak görmüş, bunlar olmaksızın demokratik bir toplumdan söz edilemeyeceğini belirtmiştir.

İfade özgürlüğü, bireysel bir hak olmanın ötesinde, kamu düzeni için bir değer olarak algılanmış ve güçlü bir korumadan yararlanması gerektiği savunulmuştur. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi (İHK) de aynı doğrultuda hareket etmiş ve ifade özgürlüğünün hukuk tarafından korunan bireysel bir hak olmanın ötesinde “bütün özgür ve demokratik toplumların köşe taşı” olduğunu dile getirmiştir. İfade özgürlüğünün bireysel bir hak olmanın ötesinde sosyal bir misyona sahip olduğu düşüncesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve BM İHK tarafından da kabul görmesi, sağlıklı işleyişi bakımından sahip olduğu önemin altının çizilmesi kuşkusuz bu doğrultuda yorumlanmalıdır.

İfade özgürlüğü dendiğinde akla ilk gelen, bireylerin düşüncelerini açıklama serbestisidir. Açıklanan düşüncenin bir anlam ve değer kazanabilmesi için bu düşüncenin yayılması, başkalarına ulaştırılması da ifade özgürlüğünün kapsamı içerisindedir. İfade özgürlüğü, her şeyden önce, bireyin entelektüel kapasitesini geliştirmesi ve sosyal bir varlık olarak hayatını sürdürmesi için zorunlu bir araçtır. Sanatçıların, yazarların, akademisyenlerin, aslında düşünen ve bunu paylaşmak isteyen herkesin bu düşüncelerini paylaşırken devletin sağladığı güvence nedeniyle bir endişe duymaması, ifade özgürlüğünün sosyal misyonunun gerçekleşmesinin en temel koşuludur. Nihayet, siyasi hakların kullanılması ve iktidarın denetimi bakımından ifade özgürlüğünün önemi büyüktür. Bu, günümüzde bir hak değil ulusalüstü bir görev olduğu, uyulmadığında uluslararası mahkemelerin denetimine tabi olan insanlığın büyük ölçüde uzlaştığı bir alandır. (devam edecek)