Mustafa Kemal Atatürk, Ramazan ayına özel bir ilgi ve saygı gösterirdi. Bu özel dönem, onun dini hassasiyetlerini ve toplumdaki inançlara olan hürmetini ortaya koyduğu zamanlardı.

Sinanpaşa mı, Sincanlı mı?.. Sinanpaşa mı, Sincanlı mı?..

Atatürk, Ramazan’ı sadece bir oruç dönemi olarak değil, manevi bir derinleşme ve toplumsal bir bütünleşme fırsatı olarak görürdü. İnançlarına sıkı sıkıya bağlı olduğu kadar, başkalarının inançlarına da saygı gösterir, bununla birlikte İslam’a dair derin bir sevgi ve saygı beslerdi.

Atatürk’ün Ramazan’a olan duyduğu saygı, özellikle Çankaya Köşkü’nde uyguladığı bazı geleneklerle kendini gösterirdi. Ramazan boyunca, Çankaya Köşkü’nde alkollü içkilerden kesinlikle uzak durulurdu. Ayrıca, geleneksel olarak ramazan ayında mevlit ve dini etkinliklerin düzenlendiği, saz ve müzik gibi eğlenceli aktivitelerin yapılmasına izin verilmezdi. Atatürk, bu dönemde daha fazla içsel huzur arayışına girer, manevi dünyasını derinleştirirdi. Sadece Ramazan’da değil, her zaman camilerde ibadet ve dua için de önemli bir yer ayırırdı.

Atatürk’ün Ramazan’a olan ilgisinin en belirgin göstergelerinden biri de, oruç tutanlara olan saygısıydı. Ramazan ayında, özellikle oruç tutanlarla ilgilenir, onlara kolaylıklar sağlardı. Eğer bir devlet görevlisi ya da halktan biri oruç tutuyorsa, Atatürk onlara özel ilgi gösterir, bazen sofralarına misafir olurdu. Ayrıca, Kur'an-ı Kerim okuma alışkanlığına sahipti ve Ramazan boyunca sıkça hafızlardan Kur'an dinlerdi. Bu, onun dini metinlere duyduğu derin saygıyı ve manevi değerlere olan bağlılığını bir kez daha ortaya koyuyordu.

Atatürk’ün Ramazan ayında, geleneksel yemeklerin öne çıktığı iftar sofraları da oldukça dikkat çekiciydi. İstanbul'da annesi ve kız kardeşi Makbule Hanım ile birlikte olduğu zamanlarda, iftar sofralarını hazırlayan kişi Fikriye Hanım’dı. Sofranın baş köşesinde, ramazan pidesi ve bol susamlı simit bulunur, bunun dışında reçel, sucuk, pastırma, peynir ve zeytin gibi yiyecekler yer alırdı. Ayrıca, komposto ve kuru bamya da iftar sofrasının vazgeçilmez parçalarındandı. Atatürk, yemeklerin fazlalığına karşıydı ve iftar sofralarında sadeliği tercih ederdi. Bir gün, hocalara “Hazreti Muhammed’in iftar sofrasında neler bulunuyor?” diye sorduğunda, kimse bu soruya yanıt verememişti. Bunun üzerine Atatürk, “Bir pide, beş zeytin ve üç hurma” diyerek, İslam’ın sadelik ve dengeye verdiği önemin altını çizdi.

Atatürk, Hz. Muhammed’e duyduğu derin saygıyı her fırsatta dile getirirdi. Ona “Ahir zaman peygamberi” olarak hitap eder, O’nun devrinin insanlık için saadet dolu olduğunu ifade ederdi. Ayrıca, dinin ahlaki, hukuki ve toplumsal yönlerine olan hakimiyetini vurgular ve bu değerleri günlük hayatına entegre ederdi. Atatürk, Peygamber Efendimiz’in yönetim anlayışına ve dirayetli liderliğine büyük bir saygı gösterir, O’nun bir devlet adamı ve başkumandan olarak sahip olduğu nitelikleri sıkça dile getirirdi.

Ramazan’a olan özel ilgisi, sadece bir manevi arayış değil, aynı zamanda toplumsal bir mesaj taşıyordu. Atatürk, halkı doğru bir şekilde bilgilendirmeyi ve doğru dini değerleri öğretmeyi önemserdi. Bu yüzden, dini sorumlulukları ve ibadetleri özenle takip eder, dini etkinliklerin toplumun her kesimine ulaşmasını sağlardı. Dini inançları ne olursa olsun, Atatürk her bireyin özgürlüğüne ve inancına saygı gösterir, halkı dini hassasiyetleriyle birlikte birleştirmeye çalışırdı.

Atatürk’ün yakın çevresi, onun Ramazan’daki manevi yönünü çok iyi tanır ve hatıralarında bu dönemin önemini sıkça vurgular. Atatürk’ün en yakınındaki isimlerden biri olan Cemal Granda, Ramazan ayında Atatürk’ün mevlit dinlemeyi sevdiğini ve Miraç bölümünü duyduğunda gözlerinin yaşardığını ifade eder. Ayrıca, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım, her Ramazan’da iftara gelir ve sofralarını geleneksel şekilde hazırlar, dua ile iftar açardı.

Atatürk’ün hayatındaki dini değerler ve Ramazan’a gösterdiği saygı, her zaman örnek alınması gereken bir duruş sergileyerek, bir liderin inançlarındaki derinlik ile halkına olan bağlılığını birleştiren bir özellik olarak öne çıkmıştır. Onun, Ramazan ayındaki davranışları sadece dini bir ritüel değil, toplumsal değerleri pekiştiren birer adım olarak kalmıştır. Atatürk’ün bu yönü, onun sadece bir devlet adamı değil, aynı zamanda halkına örnek olmayı hedefleyen bir lider olduğunu da göstermektedir.