Yaş büyüklüğü, büyüklere saygı gibi şeyler, yaşı büyük olanlara hemen her konuda öncelikli söz hakkı vermez. Zira 'hak' büyük-küçük, müslim-gayri müslim, kadın-erkek herkes için vardır

Yaş büyüklüğü, büyüklere saygı gibi şeyler, yaşı büyük olanlara hemen her konuda öncelikli söz hakkı vermez. Zira 'hak' büyük-küçük, müslim-gayri müslim, kadın-erkek herkes için vardır. Bu anlamda yanlış yaptığınızı farkettiğinizde kendi çocuğunuz olsa bile pek'ala özür dilemeniz-helalleşmeniz gerekebilir. Hoca iseniz öğrenci ya da birlikte çalıştığınız asistan için, koca iseniz ve özellikle de sizin maişetinize bağlı ise eşiniz için, amir iseniz maiyetinizdekiler için durum aynıdır. Zira her birisinde değişik şekillerde ‘büyük’sünüz ve bu büyüklük size üstünlük değil sorumluluk ve fedakârlık verir.

Ayrıca; haklı olmak için yaşça büyük olma şartı olmadığı gibi, reşit-mümeyyiz, akil-baliğ olan herkes ‘büyük’tür. Yaşı büyük olanların bu büyüklüklerini tartışmaya kapalı söz hakkı olarak önünüze koyması, nefsin tatmin aracı olmaktan öte anlam taşımaz. Hak, saygıdan da önce gelir. Eskiden 'büyükler' 'saygıyı' gerekçe göstererek, küçüklerin-gençlerin konuşmasına müsaade etmezlerdi. Şimdi artık ben de bir 'büyük' olarak anlıyorum ki; sebep boynuzun kulağı geçmesini geciktirmekmiş...

Ayrıca saygısızlık bir hakkı dile getirmek değil, yaş büyüklüğünü nefsin tatmini için kamuflaj olarak kullanmaktır. Bir başka deyişle saygı esasen yaşa değil 'hakka’ olmalıdır. Yaşı büyük olmak olsa olsa bayramlarda, o da çocuklar bakımından el öpme-öptürme gibi adabı muaşeratla ilgili kimi konulardır.

Saygının ölçüsü de konuşurken muhataba 'sayın, siz...' demek değildir sadece... Saygı bu kavramları da bünyesinde barındırır pek tabii olarak... Ama bu türden durumlar saygı ifadesi içerisinde bir detay olmanın ötesine geçmemelidir. Zira gerçek saygı, konu menfaate-fedakarlığa-paylaşmaya gelince nasıl davranıldığı ile ilgilidir. Mesela ihtiyaç sahibi komşunla ilgilenmen, onu incitmeden elindekini paylaşman böyledir. Ya da sorumlu makamda isen, maiyetindekilerin haksız bir muameleye maruz kaldığında, koltuğun muhafazasını öne alarak ‘karşısına dikilmek’ değil, günün koşullarını da dikkate alacak şekilde yanında yer almandır; geçmişte yaşadığın kimi kişisel kırgınlıkların olsa bile...

Batı insanı bu türden konularda fevkalade hassas bir görüntü verir. Yani bir yandan ‘excuse me’ler, ‘please’ler, thank you’lar havada uçuşurken, rahatının bir miktar etkilenme ihtimali belirdiğinde o hastalıklı ruh haliyle üzerinize hücum eder. Örneklerle de doludur; hem geçmişte hem günümüzde... İnsanlık ve medeniyet düşmanıdır çünkü Batı kültürü, medeniyeti ve değerleri… Şimdi bu mu olmalıdır saygı denen şey...

Kişisel ilişkilerde de bu türden ifadeler birçok zaman da sahtedir, samimiyetsizdir. Hatta ‘siz’ yerine ‘sen’ demek samimiyet ifade eder duruma göre... Aynı kişiye kızmışsanız da ‘Bey’ ‘Hanım’ dersiniz ama fevkalade samimiyetsiz ve bir o kadar resmisinizdir. Zira samimiyet dilden değil gönülden beslenir. Ama ‘gönül’ kelimesinin bu medeniyetin sözlüğünde karşılığı bile yoktur.

Bu türden büyükler sizin kendilerinden daha sağlıklı düşünebileceğinizi, boynuzun kulağı geçebileceğini, öğrencinizden, asistanınızdan bir şeyler öğrenebileceğinizi, ayıp olanın bilmemek değil öğrenmemek olduğunu, eleştirinin aslında sizi de geliştirdiğini, zira bu sayede öğrenme ve araştırma anlamında daha da şevkle çalışma azmi kazandırdığını hiçbir zaman kabul etmez... Zira böyle bir kabul "otoritesini" sarsar, imajını zedeler, gururu incinir.

İşte bütün bunlar hemen her hususta olduğu gibi büyüklük hususunda da yanlış teşhis içerisinde olduğumuzun resmidir. Şimdiye kadar bu anlamda büyük olanların sözlerini özellikle dinlememiş olmaktan da herhangi bir pişmanlığım yoktur. Bütün bunları bana gösteren Allah'a da sonsuz şükürler olsun. Devam edeceğim Efendim...