Otuz milyon kilometre kareyle yeryüzünde üç kıtada yer almış, devran sürmüş ender devletlerden biri Osmanlı.
Adı Osmanlı ama kökü Türk.
Kökü Türk ama içinde Bulgarı, Sırpı, Ermenisi, Rumu, Arabı, Acemi neşv ü nema bulmuş.
Çoğu zaman mutlu yaşamışlar.
Adına Sevr deyip, birilerine bir kağıt imzalatmışlar. İçinde millet olmayan bir grup sözde imzalamış ve birileri de gelmiş bu imzaları atanlara yalatmış. Kimi kaçmış, kimi boyun bükmüş.
O insanlar fakirdiler ama onurları vardı.
* * * * *
İşte o günlerde Ankara’ya gelen devlet adamlarını karşılamak için sırtlarına giyecek takım elbiseleri yoktu.
Birilerinden arayıp bulunur ve o frakı sırayla giyerler.
Bugün o insanlara karşı nefret tohumu ekenler utansın.
Lozan görüşmeleri başlar.
6-7 ay sürer.
İsmet İnönü, Bursa’da bir toplantıda iken, Mustafa Kemal onu Dışişleri Bakanı yapıverir. ‘Bu işi sen götürürsün’ der, sen yaparsın… Görüşmeler çıkmaza girer. İşgalciler İngiltere, Fransa, Rusya vs. çullanırlar üstüne.
İsmet Paşa’da azim ve kararlılık had safhadadır.
İngiliz delegesi Paşa’ya;’Neyinize güveniyorsunuz. İki gün sonra kapımıza gelecek ve dileneceksiniz. Bizde o zaman sizi kapıdan kovacağız’ der.
Paşa’da, ‘Gelirsek vermeyin’ diye cevap verir.
Hem Mustafa Kemal hem de İsmet Paşa yabancı bir devletin kapısına gidip dilenmeden ülkeyi kendinden sonra gelenlere teslim ettiler.
Onlar öyle büyük bir yüreğe sahiptiler ki, 2.Dünya Harbindeki usta politikalarla ülkeyi Hitler’den koruyup, ülkemizin insanlarını 65 milyon ölünün içine atmadılar.
Yunanistan’a, açlıktan ölen Yunanistan’a iki gemi parasız un gönderdiler ve düşman bile bu ülkeye, bu millete selam durdu.
O, yurt dışına hiç çıkmadı.
Bütün devlet adamları Anadolu ihtilalinin bu kahraman evladının ayağına geldi.
İngiltere kralını İstanbul’da ağırlarken üstüne tepsiyi deviren Türk garson için, ‘Ben bu millete her şeyi öğrettim, uşaklığı öğretemedim’ diyerek tarih yazdı.
Şimdi geldiğimiz noktaya bakın.
Şapkamızı önümüze koyup düşünme zamanıdır.