Geçtiğimiz günlerde 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz alarak TBMM Genel Kurulu’na hitap eden ve yaptığı konuşmada Türkiye’de son 12 yılda yaşanan gelişmeler neticesinde Türkiye’siz AB’nin olmayacağı fikrinin hakim kılındığını ifade eden AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün’ün açıklamalarına, Cumhuriyet Halk Partisi Afyonkarahisar İl Başkanı Yalçın Görgöz’den cevap geldi. Yaptığı yazılı açıklamada Türkiye’de son 12 yılda yaşanan gelişmeler neticesinde Türkiye’siz AB’nin olmayacağı fikrinin hakim kılındığını ifade eden AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün’ün açıklamalarına cevap veren Cumhuriyet Halk Partisi Afyonkarahisar İl Başkanı Yalçın Görgöz “Türkiye ikinci bir Gümrük Birliği anlaşması hatası ile karşı karşıya. Gümrük Birliği anlaşması ile Avrupa Birliği’ne verilen tavizlerin ekonomik ve siyasi faturası bugün geri dönülmesi bir şekilde karşımıza çıkıyor” dedi. Görgöz açıklamasında şu sözlere yer verdi; ” Türkiye’ye vizesiz AB için şimdi yeni koşullar öne sürülüyor ve Geri Kabul Anlaşması için imzaların atılması aşamasına gelinmiş durumda. İkinci dünya savaşından sonra kurulan Avrupa Konseyi’ne Türkiye 1949 yılında üye oldu. İlk üyelerden birisiydik. Avrupa Konseyi, Avrupa kıtasında bir daha savaş yaşanmaması, barış ortamının kalıcı olması amacıyla, üye ülkelerin yurttaşlarının birbirlerini daha yakından tanımalarına olanak sağlamak, dostluk ortamını sürekli kılmak için “Vizesiz Avrupa” kavramını geliştirdi. Bu kavram çerçevesinde hazırlanan anlaşmayı Türkiye de imzaladı. Böylece, Türkiye aslında Avrupa’ya vizesiz seyahat hakkını 1957’de elde etmişti. 1957 yılında “Avrupa Konseyi Üyesi Ülkeler Arasında Şahısların Serbest Dolaşımı Anlaşması”nın imzalanmasıyla, 1960 yılına gelindiğinde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa Konseyi ülkelerinin büyük çoğunluğu karşılıklı olarak birbirlerinin yurttaşlarına vize uygulamasına son vermişti. Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı 1960 yılından itibaren uygulamaya girmişti. Ancak 1980’lere gelindiğinde ülkemizdeki terör ve anarşi ortamının giderek yükselmesi, peş peşe sıkıyönetim ilanları, siyasi nedenlerle yurt dışına ilticaların artış göstermesi ile birlikte, ilk olarak Almanya, Türk vatandaşları için 1957 anlaşmasını askıya aldığını, Avrupa Konseyi genel sekreterliğine 9 Temmuz 1980 tarihinde bildirdi. Almanya, kendi güvenlik ve asayişi için bu kararı aldığını, “iltica hakkını kötüye kullanıp, ikamet ve yerleşme amacıyla Almanya’ya gelen Türklerin sayısında olağanüstü artış olduğunu” belirterek, bu kararı aldığını duyurdu. Üç yıl içinde, Türk vatandaşlarına vize konusunu yeniden gözden geçireceğini açıklamasına karşın bugüne kadar askıya alma kararını yürürlükten kaldırmadı. Almanya’yı Fransa izledi ve 1980 Askeri darbesi ile birlikte de Türk vatandaşlarına vize ve 1957 anlaşmasının askıya alınması uygulaması, hızla diğer Avrupa ülkeleri tarafında yürürlüğe sokuldu. Böylece Türkiye “Vizesiz Avrupa” alanından 1980 yılından itibaren çıkartıldı. Darbeden sonra 1984 yılına kadar TBMM üyesi milletvekilleri, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden (AKPM) çıkartıldıkları için de, Türkiye bu konuyu uzun süre uluslararası alanda siyasi olarak gündeme getiremedi. Böylece 1980’de “geçici” denilerek alınan askıya alma önlemi aradan geçen 33 yılda kalıcı hale geldi. Türkiye özellikle ekonomik ve siyasi nedenlerle, turizmde yapılan atılımlar, dış sermaye girişlerine duyulan büyük ihtiyaç yüzünden başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine ve diğer dünya ülkelerine mütekabiliyet çerçevesinde vize uygulaması yapamadı. Ancak son yıllarda özellikle Almanya’da, Fransa’da yaşayan bazı Türk yurttaşları, Türkiye’den bazı sanayi ve ticaret odaları vize konusunu gündeme getirerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, Adalet Divanı’na, Avrupa Konseyi’ne başvurularda bulundular.
Bu nedenle de Türk vatandaşlarına vize konusu Türkiye-AB ilişkilerinin gündeminde önemli bir konu başlığı olarak yeniden gündeme geldi. Yukarıda kısaca tarihsel geçmişini aktardığım ve Türk vatandaşlarının 1957’den bu yana kazanılmış hakkı olduğu halde, tek taraflı olarak askıya alınan, hukuki temelden yoksun vize ve serbest dolaşım hakkının sınırlandırılması konusunda, AB tarafı şimdi farklı koşullar öne sürerek, Türkiye’yi ileride çok ciddi sorunlarla baş başa bırakacak bir anlaşma imzalamaya zorlamaktadır. AB tarafı Türk vatandaşlarına vize muafiyeti için Türkiye’nin önüne biyometrik pasaport, sınır güvenliği ve geri kabul anlaşması gibi yeni koşullar koymaya başladı. Geri Kabul Anlaşması ile Vize Muafiyeti Anlaşması birbirleriyle ilişkilendirilerek, biri diğerinin ön koşulu haline getirildi. Yani Avrupa Konseyi ve AB olmadan önce AET ile imzalanan ve normal hukuki koşullarda, uluslararası hukuk açısından da hâlâ yürürlükte olan anlaşmalar bugün Türk vatandaşlarına vizenin kaldırılması için pazarlık konusu haline geldi. • Türkiye kanımca Geri Kabul Anlaşması’nı imzaladığı takdirde, tıpkı geçmişte Gümrük Birliği anlaşmasında olduğu gibi “tarihi bir hataya” imza atmış olacaktır. Başbakan 16 Aralık’ta bir müjdesi olduğunu söylüyor. 3 yıl aradan sonra AB liderleriyle Başbakan düzeyinde ilk kez bir araya gelinecek. Şayet imzalanır da Geri Kabul Anlaşması yürürlüğe girerse, 28 AB ülkesine, Türkiye üzerinden kaçak giriş yapmış üçüncü ülke vatandaşlarının otomatik olarak Türkiye’ye iadeleri gündeme gelecek. Türkiye AB ülkelerinden kendisine gönderilen bu kaçak göçmenleri geldikleri ülkelere, kendi ülkelerine gönderemeyecek. Çünkü Türkiye, bu göçmenleri ülkelerine geri göndermek istediğinde, bu sefer önüne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi engeli çıkacak. Şu anda Özbekistan, Irak, İran, Filistin, Suriye ve çeşitli Afrika ülkelerinden kaçak gelip, Türkiye kendilerini anavatanlarına iade etmek istiyor diye AİHM’de Türkiye aleyhine açılmış yüzlerce dava var. AİHM hem bu insanların hayati risklerini gündeme getirerek Türkiye’yi sorumlu tutuyor hem de Türkiye’yi binlerce euro tazminata mahkûm ediyor. Dolayısıyla Türkiye açısından bu insanların ikameti, barındırılması, iş bulunması, güvenliklerinin sağlanması gibi sorunlar gündeme gelecek. Türkiye’de şu anda sadece resmi kayıtlara göre 600 bin Suriyeli sığınmacı var. Gayriresmî rakamlara göre ise bu sayı 1 milyonun üzerinde. Avrupa’da, Ege’de, Akdeniz’de her gün bir kaçak göçmen dalgası ortaya çıkıyor. Daha geçenlerde İtalya’da Lampedusa Adası yakınlarında kaçak taşıyan gemi alabora oldu, 390 Afrikalı göçmen öldü. İtalyan güvenlik güçlerinin kaçak göçmenleri taşıyan tekneyi bilhassa kurtarmadıkları, adaya yaklaşmalarını engelleyerek ölmelerine sebebiyet verdikleri iddiaları var. Soruşturmalar açılmış durumda. Ülkemizde özellikle Ege kıyılarımızda defalarca kaçak göçmen tekneleri devrildi ya da yakalandı kurtarıldı. Şimdi bu anlaşmadan sonra, AB ülkelerine Türkiye üzerinden gittikleri iddia edilen tüm bu göçmenler, Geri Kabul Anlaşması imzalandığında Türkiye’ye iade edilecek ve Türkiye AİHM kararları gereği bu insanları ülkelerine geri gönderemeyecek. Hükümet bu anlaşmayı büyük bir başarı olarak, büyük bir zafer olarak sunmak isteyecektir.
Bunun karşılığında AB’nin Türkiye’ye ne söz verdiği, ne vaatte bulunduğu bilinmiyor.
Konuşulanlara bakılırsa, bu anlaşmanın imzalanması durumunda AB, Türk vatandaşlarına kademeli olarak 3 yıl sonunda vize uygulamasını kaldıracak. Şayet bu anlaşma karşılığında, tam üyelik sözü alındıysa ki sanmıyorum, o zaman Geri Kabul Anlaşması’nın Türkiye ekonomisine getireceği yük konusunda da AB’nin katkısını talep etmek zorunludur.
Aksi halde Türkiye, yüz binlerce, belki de milyonlarca kaçak göçmenin akın ettiği bir geçiş ülkesi haline gelecektir. Türkiye bu anlaşmayı imzaladığı takdirde gerçekte 1957 anlaşmasıyla hâlâ yürürlükte olan kazanılmış haklarından da kendi iradesiyle feragat etmiş olacaktır”