Türk Ocakları Afyonkarahisar Şubesi basın açıklaması… Aziz Milletimizin başı sağ olsun. Güzel ilimiz Van’da 23 Ekim 2011 günü yüreklerimizi yakan acı bir haber duyuldu. Deprem ve mühendislik teknolojisine itibar etmeyişimiz 7.2 şiddetinde il merkezini, İlçeleri, köyleri yıktı, canlara kıydı. Analar, bebelere siper olmaya çalıştılar, kendileri can verdi, evladı hayat bulabilsin diye. Umutlu gözlerle insanlarımız kurtarılmayı bekledi, kutarıldı veya yolda giderken şehit oldu. Türk Milleti devletiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte seferber oldu, Van’lı hemşehrilerinin yaralarını sarmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Depremin henüz kesin olmayan rakamlara göre 600 civarında can kaybı ve binlerce yaralı var. Bu deprem şehitlerinin 30’u öğretmen. Van’da meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem sonrası Başbakan Erdoğan, Bakanlar ve yetkililer Van’a gitti. Van’da meydana gelen depremde çok sayıda binanın çöktüğü, enkaz altında çok sayıda insanın kaldığı öğrenildi. Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer tüm kurumlar seferber oldu. Tüm kuruluşlar el ele verdi. Erciş’te ise her enkazın altından ölü ve yaralı çıkıyor. Deprem, camilerin minarelerinin yıkıldığı, kubbelerinin çöktüğü, duvarların homurdanarak ses verdiği, yerin yarıldığı, ayaklarımızın altından toprağın kaydığı, evde işyerinde duvarların dayanmak için elimizi uzattığımızda kendini bizden çekip uzaklaştırdığı veya bizi ezmek için bize devrildiği bir afettir. Ne merdivenleri inebiliriz, ne üstümüzdeki yıkıntıları kaldırabiliriz. Tavan çöker, gök kubbe çöktü sanırız. Birilerinin yardım elini bekleriz. Susuzluk ve ezilen vücudumuzdaki protein yıkımı saniye saniye bizi ölüme yaklaştırır. Yıkıntılardan ölmesek de belki kalan hayatımızı organ yetmezlikleri veya engelli bir vücutla devam ettireceğizdir. Deprem sırasında milletçe duygularımız kabarır, yardım yapabilecek konumdaysak bilerek veya bilmeyerek koşarız, çoğu kez çaresizliğin acısını hissederiz. Afetler çoğu kez bize çaresizliği hatırlatır ve haykırır. Bu çaresizlik Japonya gibi teknolojik olarak gelişmiş bir ülke de olur, bizim gibi teknoloji ve bilim’e önem vermeyen toplumlarda da görülür. Binalarımızı Sakarya’da, İzmit’te, Dinar’da, Simav’da isterse de Van’da olsun deprem’den önce bizi yıkan bizi vuran kural kaide tanımayışımızdır. Mühendisliğe, mimarlığa, teknolojiye itibar edilmezse depremden korunabilir miyiz? Parası olan kural kaide tanımayan bazı müteahhitler, yönetmeliklere uymayan bazı “yapı denetim firmaları” zorla düşük ücretle çalışan mühendise, mimara beyin ve yürek teri ile elde ettiği imzasını attırmaya çalışırsa ve attırırsa depremler bize daha büyük felaketler getirmez mi? Bu ülkede 2011 yılında hala kaçak yapılan, kontrolsüz binaların sayısını bilen var mı? Neden gelişmişlik seviyesi bizden daha alt sıralarda olduğu halde aynı şiddette deprem geçiren ülkelerden daha fazla can kaybı veriyoruz? 1999’daki Marmara depreminden bu yana yaşadığımız depremlerden yeterince ders çıkarabildik mi? Herkesin mimariden, statikten, betonarmeden anlaması gerekmez. Ancak neden bu konuları bilenlere sorulmaz da ankastre mutfak, İtalyan seramik, saten alçı, Amerikan saydin, vs. en önemli kriterler arasında olur? Aslında depreme dayanıklı yapı yapmanın üç temel kuralı vardır: doğru proje, doğru malzeme ve doğru uygulama. Bu üç sac ayağından biri eksik olursa işte o zaman binalarımız ayakta kalması zorlaşır. Orta şiddetli depremlerde bile can kayıpları veriyoruz. Önce projelerin deprem yönetmeliğine uygun olarak hazırlanması son derece önemli olmaktadır. Bu projeye uygun malzeme seçimi yapılması, beton kalitesi, çelik donatı ve diğer malzemelerin projeye uygun olarak seçilmesi önem taşımaktadır. Bu iki kural yetmemekte üçüncü olarak ta projeye uyularak ve uygun malzeme kullanarak inşa sürecini gerçekleştirmek, yani doğru uygulama ve kaliteli işçilik üçüncü ayağı oluşturmaktadır. Yapı Denetim Yönetmeliği 2001 yılında yürürlüğe konmuş ve 2011 yılında ülke genelinde uygulanmaya başlanmıştır. Ancak yönetmeliğin eksik ve yanlış tarafları olduğu bu gün herkes tarafından kabul edilmiş ve bu yönetmelik ile sağlam yapıların inşa edilemeyeceği konusunda herkes hemfikir olmuştur. Yönetmelik acilen gözden geçirilmeli, eksik ve yanlışları düzeltilmelidir. Özellikle acılara çare olma arzusu Türk Milletinde yüksek bir duygudur. Fakat Türk Milletinin bilimi gözardı etmesi ve teknolojinin diline kulağını kapaması çok bariz bir zaafıdır. Üstelik acılarımız, hafızalarımızdan kolaylıkla silinmekte ders çıkarmak da çok güç olmaktadır. Bizi depremle birlikte cahilliğimizde vuruyor. Deprem şehitleri vicdanımızda ve ahirette bizlere sormayacak mı? Bize okullarda depremi ve önlemlerini niye yeterince anlatmadınız? Depreme dayanıklı olmayan binalara müsaade eden imzaları niye attınız, atılmasına izin verdiniz? Niçin teknolojik ve bilimsel gelişmeye itibar etmediniz? Geçmişte en büyük teşkilatları kuran bu millet şimdi en basit işbirliğinde çaresizliğe düşüyor? Deprem sonrası; bireylere, ailelere, kurumlara düşen görevler vardır. Her durum ve şartta nasıl davranacağımızı biliyor muyuz? Çalıştığımız Kurum veya mensup olduğumuz meslek gereği yapmamız gerekenler de bulunmaktadır. Hekim, asker, teknik personel, serbest meslek sahibi, işçi, memur vd. her mesleğin üstüne düşen görevler vardır. Belediyelere ise çok büyük görevler düşmektedir, deprem öncesi dönemde binaların denetimi, bölgenin su şebekesi, yol, ulaşım, atıkların tahliyesi düzenli olmalıdır. Deprem sonrası su ve elektrik şebekeleri kesintiye uğrayacaktır. Sulara kirlilikler karışması nedeniyle salgın hastalıklar olacaktır. Elektrik nedeniyle yangınlar, tüp veya doğal gaz patlamaları beklenecektir. Ulaşım karadan çoğu kez imkansızlaşacak, hava trafiği kullanılacaktır. Vilayet, ordu, belediye, sağlık kurumları, sivil toplum kuruluşları organize bir halde vatandaşa yardım elini uzatmalıdır. Kriz yönetimi, paniksiz hazırlıklı olmalıdır. Gelen yardımların dağıtımından, artçı depremlerden ve hastalıklardan korunma, ısınma, barınmaya kadar dünya standartları örnek alınarak gerçekleştirilmelidir. Deprem sonrası emniyet ve güvenliğin sağlanması ise başlı başına büyük bir problemdir. Çeşitli fırsatçılardan organ hırsızlarına kadar çok kötü niyetli insanlar, milletin kendi ızdırabını, yarasını sarmaya çalıştığı dönemde her türlü şerrî icra edebilirler. Sağlık kurumlarının acil müdahalesi, sivil savunma ile mümkün olabilecektir. Kurumlar arası uyumun süratle sağlanabilmesi için önceden işbirliğinde deneyimli olmaları gerekir. Vatan’ın her köşesi, bizden gerektiği yerde ilmî, gerektiği yerde gönüllerin çağlamasını ister. Güzel Vatan’ımızın binlerce yıllık Türk diyarı Van’ımıza geçmiş olsun der, deprem şehitlerine Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına başsağlığı dileriz. Doç. Dr. İsmail DEMİR Türk Ocakları Afyonkarahisar Şube Başkanı