(DP Basın Merkezi – 28 Mart 2014) Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, Fethiye Mitingi’nde konuştu.. İktidara, “ ördükleri korku duvarlarının altında kaldılar” diyen Uysal, “ Devletin en stratejik kurumlarının başında olan insanlar dinlenir hale gelmiş. Bu bir zafiyet.. Ama içeriğine baktığımızda, ‘yandı gülüm keten helva’. Vehametin de boyutlarını aştı..Allah’tan korkmayanlar, Twitter’dan korkmaya başladılar. Bu arkadaşlar islamın şartını da bire ikiye indirdiler. Bunlara her şey helal…” dedi. Fethiye Beşkaza meydanında Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatci ile birlikte coşkulu kalabalığı selamlayan Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal konuşmasında şunları kaydetti: “ Cuma gününde bu heyecanımızı, bu hasretimizi dindirmek için Hz. Mevlana’nın vuslatı gibi biz de milletle vuslatımızı bitirmeye geldik. Zikri de fikri de millet olan bir hareket olarak başka sığınacak yerimiz yok onun için sizlerin huzurunuzdayız. Milletimizin önemli kararlar vereceği bir karar günündeyiz. O gün diye tarif ettiğimiz günler yakındır. Sevdamız Türkiye, sevdamız millet diyerek yürüdüğümüz bu yolda, sevdamız Fethiye diyenlerle yolumuzun kesişmemesi mümkün mü? Mümkün değil, değil mi? “Milletin dini duygularını suistimal ettiler” Milletin önceliklerini kendi önceliği sayan bir hareket olarak bugün Türkiye’nin tarihi yürüyüşüne uygun geleceğini inşa etmek adına bir büyük mücadele veriyoruz. Bu büyük mücadelede millet adına görevimizi yapmak için karış karış Anadolu’yu geziyoruz. İnsanlarımızın zihinlerinin bulandırılmak istenildiği bir iklimde onlar biliyor ki, milletin hasbi duygularını, dini duygularını suistimal ettiler ama benim bahsettiğim, işte bu denizde geleceğimizi aydınlatan, deniz feneri gibi bu milletin geleceğini aydınlatma gayreti içerisindeyiz. Büyük şairlerimizden Abdürrahim Karakoç’un bir sözü var diyor ki, “bu hududu kimler çizmiş gönlüme, dar geliyor, dar geliyor gardaşım” dediği gibi, bu hududu bu ülkeyi çizenlere, bize dar geldiği gibi inanın bu bedenlere bu elbiseler de dar geliyor. O nedenle Fethiye’mize de çizilen hududun dar geldiğini biliyorum. Gönüllere hudutlar çizilmez. Bizim davamız Türk insanı ile Türk insanı arasına örülmüş duvarları yıkmaktır. Yaşama zevkinden vazgeçip yaşatma aşkına gönül veren insanlar olarak da başka bir davamız zaten olamaz. “Korku duvarlarının altında kaldılar” Geçmişimizi satır satır bildiğimiz gibi, geleceğini kuşatmak adına siyaset yapıyoruz. Birilerinin siyaseti ne için yaptığını vatandaşımız, insanımız iliklerine kadar hissediyor. Onların siyaseti niçin yaptıklarını bu ses kayıtlarından dinliyorsunuz. Neler neler yapmışlar da bizim haberimiz yokmuş. Bu milletin kaynaklarını bu millete eşit fırsatlarla sunacağına, birilerinin evlatlarını zengin ettiğini öğrendik. Birilerinin ayakkabı kutularına güya imam hatip yapacaklarmış onları sığdırmışlar, onları öğrendik. Kimi bakan çocuklarının trilyonlara, ‘üç beş kuruş’ dediklerini öğrendik. Kimilerinin milyar dolarları evlerinde sakladıklarını öğrendik. Kimilerinin paraları sıfırlıyoruz diyerek, Türkiye’yi nasıl sıfırlamaya gayret ettiklerini öğrendik. İşte bugün artık devletin çivisini çıkartırcasına bir üslubun içerisinde ördükleri korku duvarlarının altında nasıl kaldıklarını öğrendik. Çok kıymetli Anadolu’mun güzel insanları. Öğrendikleriniz yetmedi mi yoksa? Dağları aşmış bu usulsüzlükleri, bu yolsuzları hep beraber haykırmak durumundayız. Türkiye’nin önünde bugün bir tercih vardır. Bu tercih bir gelişim çizgisi içerisinde bu büyük milletin namerde muhtaç olmadan, kendi meselelerini kendisi çözecek mi, yoksa kendi meselelerini başka diyarlara, başka başkentlere, bölücü başılarına, Barzanilere havale edecek mi bunun kararını vereceksiniz. “Bugün ortada devlet yok.” İşte biz diyoruz ki, Kuzey Afrika’dan başlayıp, Pakistan’ına kadar bu senaryoyu bir asır evvel bu milletin önüne bir kader olarak koydular. Ama bu millet gönüllere çizileni kabullenmediği gibi önlerine konulanı da kader olarak kabul etmediler. Biliyorum ki, bugün de kabul etmeyecek. İşte bu bahsettiğim coğrafyada kendi kaderini kendisi tayin etmiş yegane millet bizleriz. Bunun anlamını önemini iyi bilmek durumundayız. Kadim bir devlet geleneğimiz vardı. Bugün üzülerek söyleyeyim ortada devlet yok. Devletin teamüllerini, geleneğini, kurumlarını değişiyoruz, dönüşüyoruz, reforme ediyoruz diyerek bir kişinin şahsında üçüncü dünya ülkelerine has bir düzeni kurmak adına ne hale getirdiklerini gördük. “Türk Devleti asla ve kata Tayyipland olmayacak.” Zannettiler ki birilerine operasyonlar çekiliyor, birileri dinleniyor, bizi de dinlemezler. Bunlar İsrail’in gök kubbe şemsiyesi olarak kendilerine kurdukları hava savunma mekanizması gibi adli denetimden, idari denetimden, siyasi denetimden yoksun bir şekilde hayatlarını sürdürecekler. O yüzden rahat konuşmuşlar. Rahatlıklar da yetmemiş, devletin kriptolu telefonlarınu kendi evlatlarına vermişler. Nasıl olsa bu devlet onların oldu artık öyle hissediyorlar. Bilmiyorlar ki, bu Türk Devleti asla ve kata Tayyipland olmayacak. “ Devletin en stratejik kurumlarının başında olan insanlar dinlenir hale gelmiş. Bu bir zafiyet.. “ Devleti İstanbul Büyükşehir Belediyesi zannediyorlar. Devleti tanımazsanız, devlet ve millet kavramlarını yerli yerine koymazsanız bugün Ortadoğu’nun düştüğü bu büyük bataklığa bu ülkeyi de düşürürsünüz. Düşürme noktasına getirdiler. Baktılar olmuyor, dün ortalığa saçılmış vehameti hafızalarımızın almayacağı, MİT Müsteşarının, Dışişleri Bakanı’nın, Dışişleri Müsteşarı’nın ve Genelkurmay ikinci başkanının olduğu daha yakınlarda bir toplantının kaydı internete düştü. Üzüldüğüm iki nokta var, bunları sizlerle paylaşmak durumundayız. Devletin en önemli en stratejik kurumlarının başında olan insanlar dinlenir hale gelmiş. Bu bir zafiyet ayrı mesele. İçeriğine baktığımızda, ‘yandı gülüm keten helva’. Vehametin boylarını aştığını görüyoruz. Nerede bir şehidimiz varsa biz biliyoruz ki, ora bizim vatanımızdır, nerede evladımız varsa o topraklar bizim topraklarımızdır. Bizim sadece sizlere değil oralara da borcumuz var. Suriye’de Süleyman Şah Türbesinin, ‘orayı iki tane bomba atarız, dört tane adam göndeririz Suriye’ye savaş açmak için bahane buluruz’ diyerek kullanma telaşına düşmüşler. Bu muhabbeti ülkenin MİT müsteşarı, bakanların müsteşarları, paşaları nasıl yapar? Ben açıkçası milletim adına üzülüyorum. Ama yine de orada ferasetini konuşturan, iradesini yargıladığımız, darbecilerle bu memlekette ikame edemeyeceğimiz bir güç olarak, Muhammed ocağı olarak bildiğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin paşası yine hepsinden daha temkinli davranıyor. “ Sizin yaptıklarınızı Suriye’ye savaş bile açsanız örtecek bir örtü yoktur. “ Dün, ‘birileri planlar yaptı’ diye mahkemelerde siyasallaştırarak yargıladınız. Bizim de talebimiz, darbelerden bunca zaman mağdur olmuş bir hareket ve milletin mensupları olarak darbecileri yargılamak başka bir şeydir. İşte bilsinler ki, bırakınız Suriye’de savaş çıkarmayı, tercih ettikleri dış politikanın bu ülkenin birliğini, beraberliğini, milli güvenliğini esas alacağına üzülerek gördük ki, iktidar partisinin kendisini kurtarmak, kendi geleceğini kurtarmak, Recep Tayyip Erdoğan’ı, dindar gençlik örneği olarak ortaya sunulmuş yeğenini, oğlunu bu yargılamalardan kurtarmak. Sizin yaptıklarınızı Suriye’ye Savaş bile açsanız örtecek bir örtü yoktur. “Allah’tan korkmayanlar ,Twitter’dan korkmaya başladılar.” Bu gerçekleri milletimiz görüyor, onları bu ülkede yolsuzluklarla mücadele edeceğiz diyerek, yoksullukla mücadele edeceğiz diyerek, yasaklarla mücadele edeceğiz diyerek geldikleri noktada insanımızın dini duygularını kullanarak siyasetlerine alet ettiler. Biz biliyoruz ki, bu vatan toprağının hamurunu nakış nakış işlemiş evliyalarımızın, ozanlarımızın, büyüklerimizin, Yunus Emrelerin, Hacı Bektaşların bu milletin ruh dünyasını ördüğünü biz biliyoruz ve onlardan öğrendiğimiz bir hakikat var. Din, Allah’a ulaşmak içindir, paraya, şana, şöhrete ulaşmak için değildir. Bu gerçekler ortaya çıkmaya başlayınca bu Allah’tan korkmayanlar Twitter’dan korkmaya başladılar. Zaten bu arkadaşlar ben emin oldum ki, İslam’ın şartını da bire ikiye indirdiler. Bunlara her şey helal. Affınıza sığınarak bir ifade kullanacağım. Domuzdan kıl koparma hesabı olarak bu devlete bakanlar, bugün eleştirdikleri bu devletin imkanlarını sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyorlar. Ama bilsinler ki, yetimin hakkını, öksüzün hakkını, çiftçimin hakkını, esnafımın hakkını ne bizler ne ülkenin namuslu evlatları bu haramzadelere yedirmeyeceğiz. Dış politikasından başlayarak bu ülkede hür ve eşit vatandaşlık temelinde, ay yıldızlı bayrağın altında yaşama iradesi koymuş bütün insanlarımızı bu topraklarda ortak hisseye sahip insanlar olarak görüyoruz. Ama birilerinin telkinleri ile Türkiye’de atılan adımların bu ülkede neye mal olduğunu hesap edemez haldeler. Bu kadim milletin tarihinde bir hakikat var. O da, biz millet olarak hangi meselemizi Avrupa Başkentlerine havale etmiş isek o kanadımız kesilmiş. İşte bugün geçmişini bilmeyenler, kendilerine geçmiş aradıkları gibi gömlek değiştiriyoruz diyerek bu büyük millete, bu büyük devlete de deli gömleği giydirmeye çalışıyorlar. Buna Fethiyemiz, Muğlamız, gençlerimiz, kadınlarımız müsade edecek mi? Bu toprakları bize emanet bırakmış şehitlerimizin ne kanlarını, ne ruhlarını bu haramzadelere bilsinler ki, ezdirmeyeceğiz. Tarihimizde 18 Mart 1915’te Çanakkale’yi geçilmez yapan kendisinden kat be kat üstün ordulara karşı bu mücadeleyi verme ruhunu oluşturan bu milletin dirliğidir, dinidir, inançlarıdır. Bu inançlarımızı bugün bu milletin birliğini, beraberliğini güçlendirmek adına mobilize edecek güç haline getirmemiz gerekirken, bölen parçalayan anlayışların aracısı haline getirdik. İşte bizim siyasetimiz bu köhnemiş siyasal düzene, bu düzenin partilerine, bu kaybedenler kulübü olarak milletin gerçek gündemini konuşacaklarına, Ankara’da TBMM’de kayıkçı kavgası gibi kendi gündemlerini konuşan, maskelerini takmış, rollerini oynuyorlar. Bu yağma düzenini hep beraber yıkacağız. Milletin geleceğini sağlam temeller üzerine inşa edeceğiz. Kendi çiftçisine vermediğini başka ülkelerin çiftçisine inşallah dün olduğu gibi yarın da bizim iktidarımız kaynak olarak aktarmayacaktır. Bizim meselemiz üreten insanlarımızın malını para ettirmektir. Onun nasıl olacağına karar vermek yönetenlerin meselesidir. Bizim meselemiz bu ülkeyi yeniden yarınlarından emin hale getirebilmektir. Yoksa bugün adları Ak olan fakat alınları ak olmayanların yapabileceği bir şey midir bu? Adınızın ak olması yetmez, alnınız da ak olacak. İşte bu anlayış içerisinde bugün Türkiye’yi büyük sıçrama hamleleleriyle buluşturacağız. Anadolu büyüklüğündeki bu yumruklarımızla bu milletin hakkını koruyacağız, bu insanların geleceğini biz kuşatacağız. Bu çarpık düzene, bu kayıkçı kavgası içerisinde bu ülkenin kaynaklarını heba edenlere, demokrasiyi işlemez hale getirenlere bir dur demek durumundayız. İşte o gün 30 Mart günüdür. Fethiyemizi, bu nadide toprakları bizler imar edeceğiz. Bu ülkeyi yeniden kendi birliğini, beraberliğini ne başka diyarlara, ne bölücü başına ne Barzani’ye havale etmeden kendimiz kuracağız. İşte kıymetli Fethiyeliler artık karar gününe yaklaştığımız bu günlerde zihnimizi berraklaştıracağız. Dalga dalga bir takım sanal projelerle milletin iradesine ipotek koymaya çalışanlara, milli iradeden bahsedip, milli irade hırsızlığı yapanlara karşı bir cevabı vereceğinizden eminim. Bu cevabı sadece ben beklemiyorum, bilesiniz ki, Fethiye’de çok kıymetli ağabeyimiz Behçet Saatci’nin şahsında Fethiye’ye bütün Türkiye gözünü dikmiştir. Burada bir turnusol testine dönüşmüş bir karara sahip çıkacaksınız. Kendi evlatlarına bu topraklar sahip çıkmayacaksa, neye sahip çıkacak. İşte bugün kendi iradenize, kendi insanınıza, hizmete, geleceğinize, umutlarınıza sahip çıkma günüdür. O nedenle ayağa kalkacağız ve bu iradeye ortak olacağız. Bırakalım birileri şerde ittifak etsin, biz hayırda ittifak yapacağız, hizmette ittifak yapacağız. Milletin geleceğinde, gençlerimizin ümitlerinde, kadınlarımızın evlatlarının geleceğini onurlu bir şekilde yaşacağı hayallerinde ittifak yapacağız. Türkiye’nin sağduyu hareketi olarak sesimizi vermek durumundayız, işte Fethiyemiz için gün bugündür. Biliyorum ki, buna sahip çıkacaksınız. Bu dayatmacı siyasete karşı çıkacağız. Allah bu mübarek mücadelede yolumuzu açık edecektir. Gün doğru yolda gittiğimiz bir noktada görünmez ordularımızla buluşma günüdür. Eğer burada bize nefes olursanız biliniz ki, biz de sizin Ankara’da soluğunuz oluruz. Çiftçimizin, kadınımızın, gencimizin, esnafımızın soluğu oluruz.”