Konya’dan sonra en önemli Mevlevihane merkezi Afyonkarahisar’da TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ 2. MEVLEVİHANESİ Dünyadaki bir çok Mevlevihaneler arasında Afyonkarahisar’ın ön plana çıkması, Ha. Mevlana’nın sağlığında Afyonkarahisar’ı ziyaret etmesi. İki oğlu Sultan Veled ve Alaaddin Çelebi’nin sünnet merasimini yine Afyonkarahisar’da yaptırmasıdır. Bir başka özellik ise Hz. Mevlana’nın kız torunu Mutahhara hatun Afyonkarahisar’a gelin geleler yerleşmesi ile Mevlana sülalesinin bir bölümü burada yaşamışlardır. Afganistan’ın Horasan yöresinde 803 yıl önce dünyaya gelen Mevlana, daha çocuk yaşlarda ailesi ile birlikte Moğol istilasından kurtulmak için yollara düşer. Çok uzun bir yolculuktan sonra, Selçukluların egemenliği altında olan Anadolu’ya gelir ve Karaman’a yerleşirler. Selçukluların Başşehri olan Konya ilim ve sanat adamlarının akınına uğruyordu. Daha sonra Hazreti Mevlana’da birçok ilim ve sanat adamı gibi Konya’ya yerleşti. Büyük bir ilim ve din bilgini olan Mevlana’yı dinlemeye yüzlerce kişi geliyordu. Mevlana’nın yanında yetişen Müritleri Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılarak çeşitli Mevlevihaneler kurdular. Bu Mevlevihanelerde Mevlevi kültürü ve eğitimi verildi. Anadolu’da kurulan ilk Mevlevihanelerden biriside Afyonkarahisar’da kurulur. Konya’daki Mevlevihane’den sonra en önemli Mevlevihane Afyonkarahisar Mevlevihanesi olur. Büyük Mevlana’nın Çelebi denilen soyundan gelen akrabalarının Konya’dan sonra en kalabalık şekilde yaşadıkları yer Afyonkarahisar olur. Torunlarından Sultan Divani’nin icraatları, Mevlevilik ve tarihi ve Afyonkarahisar Mevleviliği bakımından çok önemli. Büyük Mevlana’nın sağlığında ziyaret Afyonkarahisar Mevlevihane’sini ziyarete etmesi ile Konya’daki Mevlevihane’den sonraki en önemli Mevlevihane oluyor.
Hazreti Mevlana’nın büyüklüğünü sadece İslam ve Müslüman toplulukları ile sınırlı kalmadı. Eserleri 20’den fazla dile çevrilerek bütün dünyada en çok satılan ve okunan kitaplar arasında yerini almıştır. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO 2007 yılında Mevlana’nın doğumunun 800. Yılında “Dünya Mevlana Yılı” ilan etti. Dünya’nın her yerinde Mevlana ile ilgili etkinlikler yapıldı. Dünya’da yüz kadar Mevlevihane bulunmaktadır. Bunlar arasında Konya’dan sonra en önemli ikinci Mevlevihane olan Afyonkarahisar Mevlevihane’si olması dikkat çekiyor. Tarihte birkaç kez yangın geçiren Mevlevihane 1902 yılındaki büyük yangında tamamen kullanılamaz hale gelir. Dönemin Padişahı Sultan II. Abdülhamid’in özel gayretiyle yeniden yaptırılarak cami bugünkü haline kavuşur. Ancak cami dışındaki Afyonkarahisar Mevlevihanesi 2007 yılına kadar kullanılmıyordu. 2007 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilen Mevlevihane, Afyonkarahisar belediyesi imkanları ile aslına uygun olarak müze haline getirildi. 2008’de ise ziyaretçi kabul etmeye başladı.
    40 hatimli aşure
Sultan Dîvânî, Afyonkarahisar Mevlevihanesi’nin en önemli şahsı olup, kabri mevlevihanenin içerisindedir. Ayrıca, mevlevihanelerde 40 hatimli dua ile pişirilen Şifalı Aşure geleneği, Sultan Dîvânî döneminde Afyonkarahisar’da başladı. Günümüzde de bu gelenek sadece Afyonkarahisar’da devam etmektedir. 16. Yüzyılda Afyonkarahisar Mevlevihanesi Şeyhi ve Hz. Mevlana’nın 7. Kuşak torunlarından Sultan Divanı tarafından başlan bu gelenek zamanla unutulmaya yüz tutar. 1990’lı yıllarda Afyonkarahisar Kültür ve Turizm Derneği tarafından yeniden başlatılır. İki yıl sonra bu geleneğin sürdürülmesini Afyonkarahisar belediyesi üslenir. Mevlevihanenin bahçesine 40 kazan kurulur. 40 kazanın başına ise 40 hafız geçer. Her yıl Muharrem ayında devam eden bu gelenek Cuma namazından sonra halka açık bir törenle 40 hatimli aşure dağıtılır. Türkiye’de bu geleneği yerine getiren tek yer olması nedeniyle 25 Aralık 2009 Cuma günü şehrin 18 ayrı noktasından tam kırk bin kap 40 hatimli şifalı aşure dağıtıldı. Yoldan geçen otobüs yolcularına bile Aşure dağıtıldı. Bu geleneğin bir başka özelliği ise yine ilk kez Afyonkarahisar’da 40 kazan 40 farklı aile tarafından hazırlandı.
    15 Asitane’den biri Afyonkarahisar Mevlevihane’sinin en büyük özelliklerinden biriside Asitane denilen, çile çıkarılabilen 15 Mevlevihane’den birisi olması. Çile, nefsi terbiye etmek için, manevi bir eğitim dönemidir. Her mevlevihanede çile çıkarılmıyordu. Sadece asitanelerde çile çıkartılıyordu. Konya Mevlana Dergahından sonraki önem derecelerine göre Afyonkarahisar Mevlevihanesi 1. Sırada yer alıyor. Daha sonra Manisa, Kütahya, Halep, Galata, Yenikapı, Kasımpaşa, Beşiktaş, Bahariye, Bursa, Kahire, Kastamonu Eskişehir, Gelibolu ve Rumeli Yenişehir yer almaktadır. Asithane denilen çile çıkartma tam 1001 gün sürüyor. Bu dönemde, insan ahlakının olgunlaşması için bir dizi merhalelerden geçilir. Çile çıkarmak için Mevlevihane’ye gelen “can” denilen şahıs, ilk 3 gün Matbah denilen Mutfak’ta bulunur, olan bitenleri izler. Eğer çile için kalmaya karar verirse bunu Kazancı Dede’ye söyler. Kazancı Dede, Mevlevihane’nin şeyhinden sonra en önemli şahıstır. Görünüşte yemek pişiriliyor gibi ise de, Kazancı Dede’nin rehberliğinde Can’lar, ham olan insanın piştiği yer olmasıdır.             1001 gün sürecek çile döneminin ana prensibi, insanın insana hizmetidir. Nefs, insan ayırt etmeden hizmet etmeyi pek sevmez. İnsanların kimlik ve şöhretlerine göre yön değiştirir. Fakat Mevlevihanelerde dervişler, kendi benliğini bir kenara bırakarak, herkese hizmet etme konusunda titiz davranır. Bu hizmet dönemi 18 basamaklı. Pazarcılık ile işe başlar. Tahmisci “Kahveci”, tahmisci başı, çerağcı “aydınlatma işleri”, çerağcı başı, abrizci “su taşıma temizlik işleri”, abrizci başı gibi görevler sırası ile icra edilir. Tuvalet temizlemek de bu görevler arasındadır. Tuvalet temizlemekle, başkasının ayıbını örtmeyi başarmaya çalışır derviş. Başkasının ayıbını örtmek, nefse en ağır gelen şeydir. Çünkü nefs daha çok, kendini övmeyi, başkasının ayıbını ortaya çıkarmayı sever. Çilenin son 40 günü Halvet’te geçer. Halvet, Allah’la başbaşa kalmak demek. Çile çeken can, dua ile halvet odasına alınır ve 40 gün boyunca, abdest, tuvalet ve cuma namazı hariç bu odadan çıkmaz. Artık Nefs Muhasebesi’nin bu son dönemini de başarı ile tamamlarsa, Şeyh Efendi tarafından ona Sikke denilen Mevlevi Külahı giydirilir. Külahı artık onun nefsinin mezar taşıdır. Semazenin beyaz tennuresi de nefsinin kefeni. Siyah hırka dünyayı temsil eder. Sema ayini sırasında semazenler hırkalarını çıkarırlar, yani dünyayı bir kenara bırakırlar. Ahlaki olgunlaşmanın gerçekleşmesi için dünya hırsının bir kenara bırakılması anlamına gelir.               Postun sahibi
Postnişin, Mevlevihane’nin şeyhi ve post sahibi kimsedir. Posta oturmak tekkelerde bir gelenek idi. Post, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etme imtihanı sırasında gönderilen kurbanlığın temsilidir. Aslında fedakarlığın sembolüdür. Ayrıca postnişinin postu kırmızı renklidir. Kırmızı, kavuşmanın rengidir. Güneş batarken ufuk kızarır. Aslında başka bir memlekete kavuşan güneş bize batıyor gibi görünür. Hz. Mevlana’nın, kendi ölümünü, Şeb-i Aruz yani kavuşma gecesi diye adlandırmasının sebebi de budur. Sema, Hz. Mevlana’nın manevi coşkusunun, ete kemiğe bürünmüş halidir. Sema, kudümzenin kudüme bir iki darbe vurması ile başlar. Bu vuruş, Allah Teala’nın kainata “Ol” emrini verişini temsil eder. Sema töreni, önce kainatın yaratılışını anlatır. Ardından da neyzen, bir taksim yapar ve neyle Allah Teala’nın Hz. Adem’i yaratırken kendi ruhundan üfleyişini temsil eder. Semazenlerin dönüşü de yedi bölümdür ve sonunda İnsan’ı Kamil olunur. Sema, varoluş ve mükemmelliğe doğru yönelişi ifade eder. Hattat odası
Müzede bulunan temsillerden biri de, Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sini okuyup yorumlayan Mesnevihan’dır. Mesnevi, dünyada en çok okunan kitaplardan biri. Burada hattatlar da çizgi sanatının ustalarıymış. Çünkü harfler çizgilerden oluşur. Kuran-ı Kerim’de “Allah insana kalemle yazmayı öğretti” ayetinden dolayı hattatlar için yazı kutsaldır. Bundan dolayı da hiçbir yazının üzerine basmazlarmış. Onların bu hassas davranışı, yazı yazarken hata yaptıkları duruma da yansımış. Hatalarını parmakları ile yalayarak düzeltirlermiş. Çünkü silmek, saygısızlık ifade eder. Mürekkep yalamak deyimi de buradan gelmekte. Namık Kemal’in annesi
Afyonkarahisar Mevlevihanesi ve Sultan Dîvânî Mevlevihane Müzesi’nin bir başka özelliği de vatan şairi Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra hatun’un mezarı da Mevlevihane bahçesinde bulunmasıdır. Mevlihanenin kadın yöneticilerini, derviş hücrelerini, postnişin, halvet, sema, mesnevihan ve hattat odaları ile önemli bir müze haline gelmiş. Afyonkarahisar Mevlevihanesi 1710 yılında yapılmıştır. Ancak, bu yapı yıkılmış ve 1844’de Sultan Abdülmecit tarafından yenilenmiş, 1905’te de Sultan II.Abdülhamit tarafından yeniden onarılmıştır. Hatta Mevlevihane camisinin kapısı II.Abdülhamit tarafından kendi el işçiliği ile yapılan kapı günümüze kadar gelmiştir. Çıkan yangın ve depremlerde büyük hasar gören Mevlevihane cami çeşitli zamanlarda onarılsa da, Mevlevihane, semahane, harem-selamlık, matbah, derviş hücreleri gibi bölümleri yeniden inşa edilmedi. Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2007 yılında restorasyon çalışmaları başlatıldı. 30 aralık 2008’de tamamlanan restorasyon çalışmalarından sonra Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğü yapılan bir protokolle restore edilen bölümlerin Mevlevihane müzesi yapılması için Afyonkarahisar Belediyesine devretti. Belediye imkanları Mevlevihane kültürünü yansıtan bugünkü müzeye dönüştürdü. Mevlevihane, semahane, harem-selamlık, matbah, derviş hücreleri gibi bölümleri ile büyük bir alanı kaplıyor. Kesme taştan yapılmış olan semahanenin giriş kapısı üzerinde kitabesi ve Mevlevi sikkesi bulunuyordu. Kuzeye bakan cümle kapısındaki merdivenlerden sonra dedegânın hücrelerinin bulunduğu bir avluya giriliyordu. Bu avlunun ortasında da büyük bir şadırvan var. Avlunun sağında matbah kısmının bir bölümü ile çilehane yer alıyor. Mevlevihane’nin camisi kesme taştan olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kasnağındaki renkli camlarla caminin içerisi aydınlatılmıştır. Semahanenin doğusunda şerbethanenin üst katında da semahaneye bakan kafesli kadınlar mahfili bulunmuyor. Semahanenin sol tarafındaki türbe bölümünde de Mevlevi şeyhlerine ait 12 ahşap sanduka bulunmaktadır. Burada Mevlana’nın torunlarından Aba Puş-i Veli, Sultan-ı Divani Mehmet Semai Çelebi, Hızırşah Çelebi, Şah İsmail’in oğlu Elkas Mirza ve diğer Mevlevi büyükleri gömülü bulunmaktadır. Tekke ve dergâhların kapatılmasından sonra Mevlevihane Afyonkarahisar Müftülüğünce kullanılmış ve günümüzde de camiye dönüştürülmüştür.