ÇOCUK GELİNLER -6-



             Tasmasız Nalın; Kaynanasız Gelin…



             İki kız kardeş, daha bekârken kendi aralarında anlaşıyorlar. ‘



Evlendiğimizde oğlumuz, kızımız olursa birbiri ile evlendirelim. Dünür olalım
’’ Çocukça oynadıkları oyunlarının arasını bu sözleşmeyi dâhil ediyorlar. İki kardeş arasında iki yaş var.  Vakti zamanı gelince ikisi de evleniyor. Kardeşlerden biraz daha gösterişli ve küçük olanı diğerinden önce zengin bir aileye gelin gidiyor. Bir oğlu oluyor.  Doğumu zor ve riskli olduğundan bir daha çocuk sahibi olamıyor. Öbür kardeş yıllar sonra karısı ölmüş bir çocuklu adamla evleniyor. Önce oğlan doğuruyor, sonra iki kız, iki oğlan daha doğuruyor. Beş çocuğu ve durumu hiçte iyi olmayan kocası ile zorlu hayat şartlarında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Kocası çalışkan, fakat aza kanaat getiren biri idi. Yorucu işlerde çalışıyor, eve ancak ekmek parası kazanabiliyordu.



            Zengin olan kız kardeş, ufak tefek yardımcı olmaya çalışsa da o da el kapısında fazla bir şey yapamıyor. Bir tek oğluna sımsıkı sarılıyor, bir şey olmasından korkarak onu biraz da şımarık yetiştiriyor. Oğlu büyüyüp liseye son sınıfa geldiğinde,  birkaç dersten bütünlemeye kalıyor. Oğlunun üzülmesine dayanamayan annesi onu evlendirmeye kalkıyor. Yıllar önce kardeşlerin birbirine verdikleri sözü aklına geliyor. Ablasının kızını oğluna alacak.



            Şükran, o yıl orta ikiye başladı. Başarılı bir öğrenci ve dersleri çok iyi. Kendi hayalinde okuyup, iyi yerlerde olacak, ailesinin çektiği yokluk sıkıntıları yaşamayacak, hem de kendi ayaklarının üstünde durabilecekti.



            Şükran’ın babası, kalabalık ailesini geçindirmeye çabalıyor, ekmeği çok yemesinler diye haftalık ekmek alıyor, kuruyan ekmeği soğanla kavrulmuş salçalı suyla tirit yaptırıp beş çocuğunu böyle doyuruyor. Arada bulgur pilavı çorba idare ediyorlar. Şükran, kardeşleri gibi her gün kahvaltıda kuru ekmeği açık çaya batırıp, yemekten kurtulmak için hırsla okuyor, derslerine çalışıyordu.



            Teyzesi dünür geldiğinde Şükran’dan başka herkes çok sevindi. Evlenmek istemiyordu Şükran. Hem yaşı küçüktü hem de okuyacaktı. Kimse Şükran’ı duymuyordu. İlk iş okulunu bıraktırmak oldu. Çeyizini hazırlayacaklardı. Artık okula gitmiyordu.  Günlerce ağladı durdu, okumak istiyordu.



             Öğretmenleri Şükran’ın okula gelmemesine anlam veremeyerek, bir grup öğrenci ile evine ziyarete gidiyor. ‘’Kızınız çok çalışkan neden okula göndermiyorsunuz’’ diyecekler. Ziyarete geldikleri gün, evde Şükran’ın nişanı oluyor. Şükran’a nişan elbisesi giydirmişler, süslemişler, yüklüce ziynet takı takılmış; akrabaları coşku ile nişan kutlaması yapıyorlardı.  Şükran, öğretmenlerini ve arkadaşlarını görünce ağlıyor… Ağlıyor… Hiçbir şey yapamadan, bir şey diyemeden dönüyor öğretmenleri.



            O yıl sınıfta kalan oğullarına teselli için; yaşı büyütülen Şükran gelin gidiyor. Zenginliğin gözünü döndürdüğü kayınpederini hiç memnun edemiyor. Yokluktan gelme Şükran,  çocukluğunda verdiği bilgisizlikle ne yapacağını bilemiyor. Hep sakar, hep beceriksiz. Kısa sürede Şükran’ı adam(!) ediyor el kapısı…



             El kapısı lafın gelişi teyzesinin evi ama gel gör ki, artık annesine bile gönderilmiyor. Annesinin gelmesine izin verilmiyor.  Annesi, kızını göremediği için üzülüyor ama kızı rahat yerde, yokluk çekmiyor hiç olmazsa diye kendince teselli buluyor. Şımarık kocasının, titizlenen kayınpederinin, mızmızlanan kaynanasının kahrını yıllarca çekiyor. Her şeyleri var, yediği önünde yemediği ardında. Ama yine de kuru ekmeğini çaya batırıp yediği o günleri özlüyor.



             Kayınvalidesi, kendi tek çocukla kaldığı için, gelinine durmadan ‘’Çocuk doğur, anamın adını koyacağım, babamın adını koyacağım’’ diye gelinin karnını nerdeyse hiç boş bıraktırmıyor. . Şükran hiç sesini çıkartmadan her şeye boyun eğiyor.  Kayınvalidesi olmadan dışarı adım atamıyor, ona yol gösterecek olan, kayınvalidedir. Nerede ne zaman konuşacağına; nasıl oturup kalkacağına kayınvalidesi karar vermelidir. ‘’Ele güne karşı ‘’diye görünmez çevre baskısı vardır üzerinde. Gelen giden misafirleri hiç eksik olmamakta, mükemmeliyetçi kaynanası, her şeyin en iyisi olması için Şükran’a yüklenmektedir.



             Bir gelini yönetecek ve yönlendirecek kayınvalidesidir. Kayınvalide çevresindeki asi (!) gelinleri gördükçe’’ Tasmasız nalın; kaynanasız gelin!’’ diyerek gelinine çeki düzen veremeyen kaynanaları suçlayacaktır. Çocuk gelin Şükran, iyice kaynanasının yörüngesine girmiş, onsuz düşünemez, kendince kararlar veremeyecek hale gelmişti.



Çocuk yaşta evlenen diğer çocuklar gibi içinde büyüttüğü çocukluğu ile okuyamamanın hayal kırıklığını yaşadı, hayata tutunmaya çalışarak…