Nevzat Dede

Gençlerle yazı serisi

 

Sevgili gençler,

Hayatınızda başarılı bir insan olmak istiyor musunuz?

O halde “Güvenilir insan olun”

Güvenilir insan olmak için yapılacak şeyler “helal süt emmiş olanlara” çok kolaydır.

“Konuştuğunuz zaman doğruyu konuşun. Sakın salan söylemeyin…

Bir şey için söz vermişseniz o sözünüzü mutlaka tutun…

Size bir şey emanet edilmişse, o emaneti koruyun. Onu sahibine aynen verin…”

Bu ifadeleri tırnak içinde yazmam boşuna değildir. Çünkü bu tavsiyeyi (öğüdü) bizlere Peygamberimiz hazreti Muhammed (s.a.v) yapmıştır.

Eğer “konuştuğumuz zaman yalan söylesek, söz verdiğimiz halde sözümüzde durmazsak ve bize verilen bir emanete hıyanet edersek (onu bozarsak) o zaman kendisine “güvenilmeyen bir insan oluruz ki bu bizim için, dünya ve ahiret yıkımını hazırlar ”

Gelin şimdi sizinle, “söz verdikleri halde sözlerinde durmayan insanların başına neler geldiğine…” bir bakalım.

 

FİL’E BAKMAK ÇOK ZOR GELDİ

Anlatırlar ki tarihte ki meşhur kumandanlardan biri olan Akkoyunluların hükümdarı Timur, Ankara savaşında Yıldırım Beyazıt’ı yenerek Anadolu’ya yerleşir

Akşehirlilere de baksınlar diye bir erkek fil verir.

Fil, önüne ne konduysa bir lokmada ağzına alır, yer içer ve ne varsa siler süpürür.

Akşehirliler bu file bakmaktan iyice bıkar usanırlar. “Acaba ne yapsak da şu filden kurtulsak” diye düşünmeye başlarlar.

Bir taraftan fil doymak bilmeden yer içerken, diğer taraftan da Timur’un karşısına çıkarak filden şikâyet etmekten korkarlar. Ama bu dertlerine bir çare bulmaları da şarttır.

Sonunda biri akıl eder ve der ki; “En iyisi, biz Nasreddin Hocaya gidelim. O bize bu işin bir yolunu bulsun” derler.

Akşehir’in ileri gelenlerinden oluşan bir heyet Nasreddin Hoca’ya giderek;

“Hocam, ne olursa senden olur… Bizi bu fil’in zulmünden kurtar” derler.

Hoca bunların “yana yakına anlattıklarını…” dinler.

O gün cumadır ve tatil günüdür. “Timur’u bu gün göremeyiz,” derler.

Ertesi günü birlikte Timur’un karşısına çıkmak üzere sözleşirler ve ayrılırlar.

 

TİMUR HAZRETLERİNİ ZİYARET

Ertesi günü sözleştikleri saatte buluşurlar. Hoca önde, Akşehir’in ileri gelenleri arkada Timur’un sarayına doğru yola çıkarlar. Fakat bu heyet saraya yaklaştıkça, içlerinde ki korku da büyür. Öyle ya Timur bunları cezalandırırsa, ne yapacaklardır?

Yol güzergâhında (saraya giden yolda) nerede bir köşeyi dönseler heyetin arkasından bir iki kişi verdiği sözü unutarak sıvışır, ayrılır.

Tam sarayın kapısına vardıklarında Hoca arkasına döner bir bakar ki heyetten kimse kalmamış. Saray kapısında ki nöbetçiler;

“Hayrola Hocam? Niçin geldin saraya?” derler. Hoca’da;

“Timur hazretleriyle görüşmek dilerim” der. Muhafızların kumandanı;

“Hocam. Sen biraz bekle, ben içeriye haber vereyim. İçeriden gelecek habere göre seni alayım” der.

 

DÖNEKLER CEZALANDIRILIR

Timur, Hocayı huzura kabul eder ve sorar;

“Buyur Hocam. Nedir isteğin, arzun?” Hoca da der ki;

“Hünkârım. Siz baksınlar diye bir erkek fil vermiştiniz ya Akşehirlilere… O fil yalnız kalmış ve canı çok sıkılıyormuş. Ona bir eş veremez misiniz?” demeye geldim, der.

Timur bu talepten (istekten) çok memnun olur;

“Hocam” der. “Şimdi emrediyorum. O file bir eş göndersinler”

Hoca saraydan çıkar, yavaş yavaş giderken her bir köşede arkadan sıvışan heyet üyeleri birer ikişer Hocanın arkasına tekrar takılmaya başlar.

Öyle ki ilk buluştukları yere gelince bütün heyet üyeleri tamamlanır.

Hoca bunlara bir şey söylemeden bir kahvehaneye girer, tabii heyette arkasından…

Hoca az şekerli bir kahve söyler, kendisine… Heyet üyeleri merakla beklemektedir.

“Acaba Hoca Timur’la ne konuştu?” diye. Sonun da Hoca;

“Müjde… Akşehirliler” der.

“Bu fil çok yalnız kalmış. Bundan böyle buna bir dişi fil arkadaşlık edecek” deyiverir.

Sevgili gençler,

Gördünüz mü? Hoca, sözünden dönerek kendini Timur’un karşısında yalnız bırakanları nasıl cezalandırdığını…