Demokratik Üniversiteler Platformu Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu, bir söyleşide özetle diyor ki: “Bir suikastte medya bizi aldattı, medya toplumu ve bizi yönlendirdi. Bundan dolayı biz de başka çevreleri, olayla ilgisi olmayan masum insanları suçladık, özeleştiri yapıyorum, yanlış yapmışız, pişmanım…” Ve devam ediyor Prof. Hatipoğlu: “Medyanın yanlış yönlendirmesiyle farklı senaryoları göremedik…” Medyanın kendilerini aldattığını ve yönlendirdiğini söyleyip özeleştiri yapan ve özür dileyen Prof. Hatipoğlu bir akademisyen, 30 kitabı basılan bir düşünce adamı, çok badireler atlatan bir bilim adamı… Eğer medya dediğimiz bu güç bu çaptaki bir kişiyi aldatıp yönlendirebiliyorsa korkmak ve düşünmek gerekir. Hatta medyanın yönlendirmeleri ve kandırmalarına karşı insanlarımızı “eğitmek” gerekebilir. Eskinin kartel medyası ve karşısında duran bir-iki küçük yayından oluşan “küçük ve ideolojik medya”nın altından çok sular aktı. Ama medyanın görevi, işlevi değişmedi, değişmez de. Konumuz bu değil… Konumuz, “medyanın aldatma ve yönlendirmelerine karşın toplumun eğitilmesi…” Biliyorsunuz ki, 2007 yılından bu yana “Medya Okuryazarlığı Dersi” Türkiye’de ilköğretim okullarında okutulmaya başlandı. Şu anda da sanıyorum seçmeli ders olarak okutuluyor. Bu ders müfredata girerken iki temel hedef konmuş, şöyle ki; Medya Okuryazarlığının iki temel noktası bulunmaktadır: Birincisi medyadaki içeriğe erişebilmek için teknolojiyi kullanabilme becerisi; ikincisi ise sunulan içeriği sadece anlamak değil aynı zamanda bu içeriği değerlendirebilme yeteneğidir. Birinci temel noktaya 7-8 yaşlarındaki çocuklar rahatlıkla erişebiliyor. Asıl önemlisi, ikinci temel nokta olarak düşünülen “medyada yer alan içeriklerin anlamaktan ziyade değerlendirebilme yeteneği”dir. Büyükler açısından medyanın etkisi “aldatılmak, yönlendirilmek, gaza getirilmek…” Yetişkinler için medyanın etkisi “ahlaksızlık, yanlış ve kötü alışkanlıklar, bağımlılık…” Çocuklar için ise, “şiddet, yanlış ve kötü alışkanlık ve davranışlar, reklam ve marka bağnazlığı, bağımlılık, asosyallik…” Diyebiliriz. Medya Okuryazarlığı dersini müfredatımıza koyanların değerlendirmelerine bu noktada katılmamak mümkün değil… “Günümüzde medya okuryazarlığı dendiğinde, medyayı çözümleyebilme becerisi üzerinde durulmaktadır. Çünkü medya; gazete, kitap, dergi, televizyon, video, sinema, internet, cep telefonu gibi bir çok aracı içermektedir. Bu araçların da günümüzde yaygınlığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Diğer yandan bu araçların kişi ve toplumlar üzerinde etkinliğinin boyutu konusu da tartışılmaktadır. Yani esas sorun, medyada verilen mesajların kişi ve toplumları hangi ölçüde etkilediği, mesajların alıcılar tarafından hangi düzeyde algılandığı ve çözümlemeye ya da eleştirel bir bakışa tâbi tutulup tutulmadığı sorunudur. Medya okuryazarlığındaki amaç ise; medya mesajlarının doğru algılanması, eleştirel bir bakış açısıyla alınabilmesi, gerçeklik-kurgusallık ayrımının yapılabilmesi, medyanın sunduğu dünyanın gerçeğin kendisi olmayabileceğinin anlaşılması, medyanın yönlendirme ve yönetme fonksiyonlarının olduğunun farkına varılabilmesi, mesajı gönderenlerin kendi düşüncelerini empoze etme gayreti içinde olabileceklerinin değerlendirilmesi gibi hedefleri içermektedir. Yani medya okuryazarlığı, kaynağı her ne olursa olsun, bilgiyi değerlendirip onu yerinde kullanabilen bireyler olmayı, böyle bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedir.” Hasılı; görüntülü, sesli, yazılı, sanal, her ne ise, medya dediğimiz olgu düşünülerek, sentezlenerek, irdelenerek değerlendirilirse eğitimin ve gelişimin bir numaralı ögesi olabilir. Aksi durumda, medya aldatır, yönlendirir, tahrik eder, toplumu çökertir, yıkar, bozar; bir evliyayı rezil eden medya bir hırsızı da vezir edebilir… 30 kitabı olan ve düşüncelerinden dolayı çok eziyetler gören bir akademisyeni aldatan bir medyaya karşı dikkatli olmak lazımdır, vesselam… —————————— idrisozek@gmail.com & facebook.com/idrisozek & twitter.com/idrisozek