Cumhuriyetimizin 99. Yılını kutlarken, eskiden kutladığımız Cumhuriyet Bayramlarını düşündüm. 50. Yıl Marşını öğretiyordu öğretmenimiz anılarımın arasında.

‘’Müjdeler var yurdumun toprağına taşına

Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına

Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım

Başka bir tuğ yaraşmaz Türk’ün özgür başına’’

Marşı 50. Yıl Cumhuriyet Bayramına yetiştirdi öğretmenimiz. Cumhuriyet Bayramını kutluyorduk Konya’nın İstasyon Caddesinde…  Kortej eşliğinde yürüyen, onurla, gururla bayrak taşıyan gençler, askerler, pırıl pırıl kara önlüklü beyaz yakalı öğrenciler, izciler, ‘’yavrukurt’’ derdik onlara, folklor grupları, madalyalı gaziler, sağlık çalışanları, polisler bando ile birlikte uygun adım yürüyüşleri… Uzun caddenin her iki yanındaki kaldırımları halk tarafından tıklım tıklım dolup taşardı.  Babam üç çocuğunun elinden tutar getirirdi bayrama. Bayrama gelirken de özenle hazırlardı annem. En yeni kıyafetlerimizi giyinirdik.

Törenin sonlarına doğru süslenmiş kamyonlar, otobüsler yavaş yavaş cadde boyunca ilerlerdi. Çocuklara göre bayramın en güzel yanı da bu kamyonlardan atılan eşantiyonlardı. Büyüklerin de ilgi gösterdiği hediyelerde neler yoktu ki. Şekerlemeler, ayakkabılar, paketli yağlar, özel paketlenmiş çörekler, oyuncak, gidiş geliş açık tarihli otobüs biletleri, neler neler… Reklam amaçlı saçılan hediyeler kapanın elinde kalıyordu. Bazen kendiliğinden avucumuzun içine düştüğü oluyordu. Tertemiz giyinmiş çocukların elinde bayraklar, balonlar sallanırken; simit, su, gazoz, çitlek dedikleri çekirdek satan satıcıların sesleri bayram coşkusuna karışır, saatlerce ayakta bekleyen yaşlıların yorgunluklarına aldırmadan her geçeni alkışlayarak cumhuriyetin gururunu yaşarlardı. Gece de fener alayı geçip giderdi sokaklarından meşalelerini yakmış araçlar aydınlık geleceği müjdeler gibiydi.  

Çocukluğumuzda kutladığımız bayramların eski coşkusunu arasam da her yıl başka bir coşkuyla kutluyorum bayramlarımızı. Daha bilinçli, daha sahip çıkarak cumhuriyete ve geleceğe... Cumhuriyetin 99. Yılını kutlarken Açılımı Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu olan TOGG ve Anadolu Grubu, BMC, Turkcell, Zorlu Holding, TOBB ortaklığında 28 Haziran 2018’de kurulan, Türkiye’de üretilen elektrikli otomobili banttan indi.

Nereden nereye dedirten otomobilin tarihi; 19. Yüzyılda enerji kaynağı olarak buharın kullanılmasıyla başlar ve içten yanmalı motorlarda petrolün kullanılmasıyla devam eder. Günümüzde alternatif enerji kaynakları ile çalışan otomobillerin üretilmesi konusunda çalışmalar hız kazanmıştır.

Türkiye’de ilk otomobil serüveni Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlamıştır. 1929 yılında yabancı sermayeli otomobil, kamyonet, kamyon üretim tesisleri kuruldu. ABD menşeili Ford firması Türkiye’de yatırımlar planlasa da 1930 yılındaki büyük buhran dönemi nedeniyle üretim süreci başlamadan sona ermiştir. Ford’un yatırım girişiminden neredeyse 20 yıl sonra otomobil serüveninde yeni bir sayfa açıldı. Türkiye’de seri üretime geçen ilk otomobil ANADOL olarak bilinse de bu unvanın esas sahibi Nobel 200 isimli küçük otomobildi. 1960’lı yıllara kadar Türkiye’de sadece Amerikan otomobilleri ile bazı Avrupa otomobilleri bulunuyordu.

29 Ekim 1961’de dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Ulaştırma Bakanlığı bünyesindeki mühendislere zorlu bir görev vererek 4 ay gibi kısa sürede Türkiye’nin ilk yerli otomobilini üretmesi emretti. Birçok kişi bunu ciddiye almasa da, Türklerin kendilerine ait bir motor yapabileceklerine inanmasalar da DEVRİM Türkiye’nin ilk otomobili oldu. Otomobil trenle Eskişehir’den Ankara’ya getirildiği için güvenlik kuralı olarak benzinin bir kısmı boşaltıldı. Sonrasında yolda kalan cumhurbaşkanı o bilindik cümlesini kurdu. ‘’Batılı kafasıyla otomobili yaparız, doğulu kafasıyla yakıtını unuturuz.’’ Böylelikle Devrim yolda kaldı.

Nedense bizde her yeniliğe, her değişikliğe bir karşı koyma önyargımız vardır. Hemen kabullenemeyiz yeniliği. Pek çok eleştiririz, alay ederiz, küçümseriz. Devrim arabaları da böyle oldu.   

Daha sonraları Türkiye’de yabancı lisansla üretilen ilk otomobil Murat 124 tür, ‘’Hacı Murat ‘’ diye anılmasının nedeni de 1974’lü yıllarda hacca arabayla gitmek serbest bırakılınca pek çok kişi aldıkları Murat 124 ile hacca gittiklerinden Murat 124 Hacı Murat diye anılmaya başlamıştır. Tofaş’ın kuş serisi otomobillerin adını duyduk. Serçe, Şahin, Doğan, Kartal, isimler bize yakın geliyordu. Otomobiller herkeste yok lüks sayılıyordu. Aracı olanların havası bir başka idi. Teyp, radyo aksesuarları bile sonradan bulunmaya başladı.

Hiç unutmuyorum bir arkadaşımızın arabası ile Meram Yolunda bulunan okulumuza gidiyoruz sınıf arkadaşlarımızla. Belki benim ilk otomobile binişim o kadar keyifli ki arabanın camlarını açtık,

‘’Otomobil uçar gider/Ömrüm gibi geçer gider

Ben talihin peşindeyim/ Talih benden kaçar gider

Yar yar güzel yolcu güle güle’’

Bağıra bağıra bu şarkıyı söylüyoruz. Trafik yok, kalabalık yok. Yollar bizim, gençlik bizim, araba arkadaşın git gidebildiğin kadar.

50. yılını çoktan geride bıraktığımız; 75. Yılı, 80. Yılı, 90. Yılı derken 99. Yılını kutladığımız Cumhuriyetin neredeyse 100. Yılına geldik. Marşında olduğu gibi

‘’Yılları bir çığ gibi aşarak hafta hafta

Koşuyoruz durmadan kadın erkek bir safta

Elimizde meşale, ilke ilke Atatürk,

Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta’’

Nasa güneşi gülerken yakalamış, artık güneşte güldüğüne göre dünya gülsün, Türkiye gülsün. Nice yıllara Cumhuriyetimiz İyi ki doğdun. Çağdaş uygarlık yolunda hedefimiz uzay… Ay bekle bizi geliyoruz.