Bu soru, bütün camileri ve son yüz yılın tamamını kapsar. Din, sağlık, aile, ahlak, vs. her şeyin bir ‘önceliği’ vardır. Öncelik yoksa sonraki yapılanların kıymeti yoktur. Adamın ağır hastalıkları var ama yüzündeki sivilce ile uğraşıyor. Önceliğini bilmiyor. İşte bunun gibi; hutbede de öncelik, insanlara ‘hak ilah’ kavramını hakkı ile izah etmektir. İlah kavramından haberi olmayanlara, İslam’ın diğer erkânından söz etmenin faydası yoktur. Bunun için “yazıklar olsun o namaz kılanlara” ayeti vardır. Namaz neden boşa gider? İtikatta, ilah inancında problem vardır.

Kimse ilah kavramını konu edinen bir hutbe dinlediğini söyleyemez. Ben böyle bir hutbe dinlemedim. Burası kesin; bundan daha kötü bir kesinlik var: Kayıtlarında ilah kavramını hakkı ile anlatan hiçbir kişi, kurum, vakıf bulamazsınız. Bu iki kesinlikten dolayı beni yanıltacak bir bilgi, belge, link, yazı fotoğrafı varsa gönderiniz. Kesinlikle yok. Bir yabancı edası ile ilah kavramını izah eden yerlilerin yazdıkları kayıtlarda sabit. Kimliğin dört temeli: Kavramlar, sloganlar, çağdaş teslisler ve tuzak bilgi sistemlerini (felsefe grubu) tevhidi filtreye tabi tutamayan (tutan yok), hiçbir konuda düşünemez, akledemez, hiçbir kavramın hakkını veremez. İlah kavramı bunun için bilinmiyor.

Testinin içindeki kirli su boşaltılıp, içi temizlenmeden, temiz su doldurulamaz. Kafanın içi de böyledir. Önce düşünceye temel teşkil eden sefil kelimeler (tevbe-40) atılır; sonra yüce kelimeler yerleştirilir. “Pis (habis) kelime, gövdesi yerden kopmuş pis ağaca benzer.” (İbrahim-26) Hak ilah kavramını öğrendikçe, kafanın içindeki sefil kelimeler yavaş yavaş kişinin kafasını terk ederler. Bunun için yazılmış tek kitap; Stadyumda Zar Ayaklarla Atılır, adını taşıyor. Kavramlar için yazılmış tek kitap ise Joker Kavramlardır. “Hayır, senin dediğin değil, şu kitap var” diyen varsa buyursun aşağıya kitap ismi yazsın, görelim. Kelime-i şehadet “hayır” diyerek başlıyor. Yani “testinin içini boşalt; sonra İslam inancına yer açılır” diyor. Sefil kelimeleri (kültür, ideoloji, felsefe, tanrı vs.) boşaltacak mısın?
    
“Sefil kelime, yüce kelime” tanımları Kuran’ın yaptığı tanımlardır. “Ben yüce kelimelerle sefil kelimelerin tasnifini yaptım ve bütün kavramları sınıflandırdım” diyen birisi ilah kavramının hakkını verebilir. Allah, “bana olan inancınızı nasıl dile getirirseniz getirin” demiyor. “İlla ki benim kelimelerim” diyor. Bu öyle bir şart koşmadır ki sureti haktan görünen münafığı bile açık eder. İslam; kendin keşfedersen İslam’dır; yoksa atadan kalan Cuma veya teravih namazı ile Müslümanlık kaim olmaz. İslam dediğimizin içinde; ahlak, hukuk, ilim, terakki, hepsi var.

Bir müminin asli görevi sınıfta dört işlemi, meydanda ok atmayı, camide namaza vaziyet etmeyi ifa etmek değildir; bunlar ikinci derecen önemlidir. Asli görevi; vaziyet ettiğiniz ‘kesime’ hak ilah kavramını kavratmak, İslami kimliği öğretmek, böylece 3D; din-dil-düşüce meselesini kökten çözmektir. Bunu yapmayanın “yediği içtiği şüphelidir” çünkü asli görevini yapmamıştır. Çünkü esastan değil, usulden görev yapmıştır. Hasletten değil, meslekten iş yapmıştır. Söz konusu din ise hasletten (fıtrattan) yapılmayan her şey; meslekten (meslek icabı) yapılmıştır; buna ruhbanlık deniyor.

Dört temel filtresi bilinmediği için, besmeleyi reddeden fikirler ve fiillerin neler olduğunu hiç kimse dile getiremedi. Bütün ideolojiler  (İslam’ın dışındaki her şey ideolojidir) besmeleyi reddeder. Adam Müslüman ama besmeleyi reddeden fiillere (ithal kavramlar, makyaj, moda, müzik, futbol, flört vs.) çanak tutuyor. Çünkü dört temeli filtre edemiyor. “Kavramları 85 milyonun önünde konuşabiliriz” diyorum ve ortalıkta kimse görünmüyor. İsteyen teke tek, aile meclisinde, arkadaş grubunda, halka açık zeminlerde, kavramlara dair her şeyi sen sor; cevabını verelim. 100 yıldır istisnasız, herkes yedi düvel kavramı ile düşünüyor ama İslam üzerinden sonuç alacağını zannediyor. İğnenizi samanlıkta kaybettiniz, avluda arıyorsunuz. Bu zandır. “Zan en büyük yalandır.” (H.Şerif) İthal kavramlar herkesi takıyyeci yapıyor. Kuran’ın; kendi kelimeleri üzerine bina edildiğini bilemeyen, “niçin kelime-i şehadet getirdiğini de bilemez.”