Yaz bitti. Sonbaharın ilk ayı Eylül birçok sorununu da beraberinde getirerek zaman içinde yerini aldı. Her şeyden önce Eylül okul ayıdır. Kışlık hazırlama telaşı arasında okulu giden çocukları olan veliler;  okul, kırtasiye masrafları ile hızlı bir giriş yapar bu aya. Corona salgınından önce öğrenciler yeni defter, kitap, çanta ve formalarıyla heyecanla okul yolunu tutarlardı. Okula yeni başlayanlar, bir üst sınıfa geçenler cıvıl cıvıl okul bahçelerini doldururdu. Neredeyse son iki yıldır eğitimi de büyük ölçüde aksatan salgın nedeniyle okullar bir açıldı bir kapandı, pek çok eksikliklere rağmen çevrimiçi sistemle uzaktan eğitim verilmeye çalışıldı. Görüldü ki dijital eğitimde önemli adımlar atılsa bile uzaktan eğitim; öğretmenlerin, sınıftaki öğrencisinin gözünün içine bakarak ders anlatması aynı sınıfın enerjisini hissetmesi kadar etkili olamıyor. Okullarda yüz yüze eğitimin yerini başka bir şey tutamıyor.

Jules Verne’nin ünlü bir çocuk hikâyesi ‘’İki Sene Okul Tatili’’ kitabı, bizim kuşak çocuklarının severek okuduğu güzel kitap, bana nedense günümüzün öğrencilerini çağrıştırdı. Denizde fırtınaya yakalanan ve içinde çocukların bulunduğu bir teknenin okyanusta alabora olmasını ve bir adaya çıkan çocukların bu adada iki yıl mahsur kalmalarını anlatan kitap… Elbette bizim çocuklarımız da bu zorlu günlerden mutlaka kurtulacak. Biraz gayret, biraz sabır...

Normalleşme sürecine öyle bir hızlı girdik ki; herkes ‘’Tamam, salgın bitti ‘’ düşüncesine kapıldı. İlk günlerin panik havası zamanla endişe kaygıdan sonra sanki umursanmaz bir hal aldı.  Kendisinin ve başkalarının hayatını tehlikeye atanlar azımsanmayacak kadar çoğaldı. Buna kişisel özgürlük diyorlar.    Bazen maske, mesafe kuralı hiçe sayılarak rehavete kapılanlar, aşılarını olanlarla aşı karşıtları arasında görüş ayrılıkları salgın sürecini daha da zorlaştırıyor.

Aklıma gelen bir anı, öğrencilere yapılan aşıların birinde sanırım 1990 yılı, çocuk felci aşısı yapılıyor. Öğrencilerin bir kısmı Çocuk felci aşısının kısırlığa yol açtığını belirterek aşı olmak istemiyor. Velisi öyle telkinde bulunmuş. O zaman öğrencilerime şöyle bir açıklamada bulundum. ‘’Var sayalım çocuk felci aşısı kısırlık yapıyor ve sen de kısır olmamak için felç olmayı göze alıyorsun.  Hangisini tercih ederdin?  Bir ömür felçli kalmayı mı? ‘’ Geçen zaman içinde aşı olanların en az iki üç tane çocukları oldu. Ne yazık ki toplumumuzda her zaman bir ön yargı, kulaktan dolma, bilimden uzak hurafeler vardır.

 Okullar yüz yüze eğitim vermek üzere açılıyor. Vakaların son bir ayda artışı endişeye yol açarken bu gidişle  ‘’Yüz yüze eğitim yine kapanabilir mi?’’  sorusu akıllara geliyor. Çocuğunun eğitiminden endişe duyan ana ve babalar kadar sorumluluk hissedenler aynı kaygıyı taşıyor.

Bir eğitimci olarak öğrenciler için üzülüyorum, aksayan eğitimleri yüzünden öğrenecekleri o kadar çok bilgi var ki; hiç vakit kaybetmeden kendilerinin engin bilgi okyanusuna dalmalarını istiyorum. Bu süreçte ailelerin, öğretmenlerin, duyarlı bütün toplumun, corona salgınını önlemesi için tedbirlerini en sıkı şekilde almaları gerekiyor. Yetkililer alıyorlar bütün önlemleri. Yapacağımız şey onlara yardımcı olmak, zorluk çıkartmamak.
Dilimde ‘’Eylül’de gel’’ şarkısı var. ‘…’Okul yolu sensiz, Ölüm kadar sessiz…’’ Gerçekten de okul yollarının öğrencisiz hiç anlamı yok.   Bu sabah, üniformalarını giyinmiş,  sırtlarında çantaları, ağızlarında maskeleri ile pırıl pırıl öğrenciler sokaklara, yollara düşerek, okul bahçelerinin özlenen tablosunu ümitler vaat ederek çizdiler. Belli ki okullarını, öğretmenlerini, arkadaşlarını çok özlemişler. Yaprakların sararmaya başladığı bu günlerde, umutlarımızı yeşertecek fidanların boy atmalarını görmek karamsar günlerin aydınlık ışığı gibi ruhumuza yansıyor.  Tüm öğretmen, öğrencilerimizin sağlıklı, başarılı, huzurlu bir öğretim yılı geçirmeleri diliyorum.

Sevgili öğrenciler, başarılı olacaksınız, sizlere inanıyor ve güveniyoruz...
.