ÇOCUK GELİNLER -15-

 

Vurma Yavrularıma...



Kemal, mahallelerinde bir kıza sevdalandı. Kız da sevdasını karşılıksız bırakmadı. Evlenmek üzere anlaştılar. Kemal, sevdiği ile nişanlandı ve dönüşte düğün yapmak üzere sözleşip umutla gitti askere. Mektuplaşıyorlar, izin günlerinde saatlerce telefonla konuşuyorlardı. Kuracakları yuvanın hayali ile askerliğinin bitmesini bekliyordu, şafak sayıyordu Kemal.

Son zamanlarda nişanlısından gelen mektuplar seyrekleşti sonra da kesildi. Telefonlara da çıkmıyordu nişanlısı. Hiç izin kullanmadı askerliğim erken bitsin diye. Kemal bir anlam veremiyordu bütün bu olanlara. Kendi annesini babasını arıyor nişanlısını soruyor onlardan da kesin bir cevap alamıyordu.‘’Düğün hazırlıkları yapıyoruz ondan arayamamıştır’’ diyorlar geçiştiriyorlardı. Net bir şey söyleyemiyorlardı.  Askerden kaçıp ne olup bittiğini öğrenmek istiyordu Kemal. Arkadaşları ‘’Askerliğini yakıp ceza alırsın süreyi uzatırsın şurada ne kaldı sabret hele  ‘’ diyerek engel oldular. Günleri geçmek bilmiyordu. Sevdiğinin başına mutlaka kötü bir şey geldiğini düşünüyor, ‘’ Acaba hastamı oldu benim hasretimden?’’  diye cevabını bulamadığı bin bir soru soruyordu kendine.

Nihayet askerliğini bitirip evine döndüğünde öğrendi gerçekleri. Nişanlısı başka biri ile evlenmiş, kocası yurt dışında çalıştığı için eşini de alıp götürmüştü.  Anne, babası askerde iken söyleyememişler; gelmesini beklemişlerdi. Kemal’in bütün dünyası yıkıldı. Sevdiği kızın, nişanlısının kendisini neden böyle oyuna getirdiğini anlayamamıştı. Hâlbuki mektuplarında, telefonlarında kendisini ne kadar çok sevdiğini söyleyip durmuştu.

Uzun yıllar atlatamadı içindeki nefretini, kızgınlığını. Aslında hâlâ seviyordu onu, bir türlü unutamadı. Ailesinin başkası ile evlendirme tekliflerine karşı çıkıyor, ‘’ Bütün kadınlardannefret ediyorum’’ diyerek sevdiğinin kendisine yaptığı ihaneti unutamıyordu.

Yaşına göre olgun, becerikli, her şeyi çabuk öğrenen pratik zekâlı bir kızdı Fadime. Küçük bir kasabada yaşıyordu, Kemal’in yaşadığı kasabada.  Bu vasıfları yüzünden daha büyüme çağında iken çevresinin gözüne battı. En çokta Kemal’in annesi izliyordu. Bir akrabalarının komşuları idi Fadime’nin ailesi, durumları da pekiyi sayılmazdı.  Şen şakrak, çalışkan bu kız Kemal’i yola getirebilir diye düşünüyordu Kemal’in annesi.

 İlkokulu bitiremeden istediler Kemal’e. ‘’Ben okumak istiyorum’’ çığlıklarını duymadılar bile, okulunu bıraktırdılar. Düğün için Kemal’in gönlünün olmasını beklediler. On üçünde gelin olurken, mahkemeden kazai rüst kararı alınıyor. On altı yaşından bir gün almış gibi. Yani devletimizin mahkemesi evlenmesi için izin veriyor. Mahkeme izin verdiğine göre onlar artık çocuk sayılmazdı. Çünkü Mahkeme izin verirken ebeveynin rızası, kızın rızası yanında psikolog psikiyatr gibi kişilerden de olumlu görüşü alınıyor. Bu şekilde evlenmesine izin verilen kızlar çocuk gelin olmuyordu. Kemal’in babasının çevresi geniş, bu gibi formaliteleri kolaylıkla hallediyor.

 Kemal yirmi sekizindeydi. On beş yaş büyüktü Fadime’den. Kemal oldubittiye getirilen evlendirilmesinden sesini çıkartmamış, daha doğrusu ailesinin baskılarından bıkmış, ne olacaksa olsun dercesine kabul etmişti.

Fadime, evlendiğinden beri kocasının davranışlarına bir anlam vermiyordu. Bir bakıyor melek gibi sevecen, tatlı dilli, hoşgörülü, bir bakıyor; suratını asmış, kimseyle konuşmuyor, bir bakıyor;  kızgın, öfkeli, kıskanç biri.Nasıl davranacağını, ne diyeceğini bilemiyordu?  Eşinin iki ruhlu olduğuna inanmaya başladı. Birden bire değişimlerine akıl sır erdiremiyordu.

 Önceleri ayda bir mahalle veya iş arkadaşları ile buluşup eğlenirlerken;  kızı doğduktan sonra her hafta sonu eve geç gelmeye başladı Kemal. Bu geç gelmelerinde ayakta zor duruyor, kahkahalar atıyor, karısı ile şakalaşırken peltek peltek konuşuyor, şarkı, türkü söylüyor, sonrada istifra edip uyuyakalıyordu. Bazen de sebepsiz yere hıçkırıklara boğularak ağlıyordu. Fadime onun hasta olduğunu düşünüyor, sara nöbeti geçirdiğini ya da verem olduğunu sanıyor, hasta diye başucunda gözyaşı döküyordu. Bitki çayları kaynatıyor, okuyor üflüyor, kendince çareler aramaya çalışıyordu.  Ertesi gün, akşam ki Kemal’ den eser kalmamış kalkıp giyinip işine gidiyordu.

Kemal görünürde boylu poslu yakışıklı sayılabilecek, Fadime’nin sayesinde temiz ütülü şık giyinen bir delikanlı idi.  Herkes onu efendi, evine bağlı, temiz kalpli iyi birisi olarak tanıyordu. Fadime’ de, evlendikten sonra kocasını seven, evine bağlı bir kadın, kendini çocuklarına adayan anne rolünü benimsemiş, bu rolü kendine kabul ettirmişti. Eşinin derdine çare arayışları içindeydi.

Zamanla Kemal, her gece geç gelmeye başladı. Fadime geç gelmelerinden huzursuz olduğu için. ‘’ Zaten hastasın bu saatlere kadar neden dışarılardasın? ’’diyerek tavır yapıyor kocasına kızıyordu.  Yine böyle kızdığı gün ilk dayağını yedi eşinden. Kocası neden böyle davranıyordu, anlayamamıştı?

Daha sonraları öğrenecekti ki Kemal’in alkol kullandığını. Alkol nedir? Hiç görmemişti. Çevresinde içen biri yoktu. Bütün bildiği, okuldan öğrendiği alkolün zararlı olduğu, yuvaları yıktığı idi. Kendisinin başına gelebileceğini hiç tahmin etmiyordu Fadime.  İlk kez alkol kullanan biri ile karşı karşıya idi. Sarhoşa nasıl davranılır? Ne yapılır?Bilemiyordu.

Keyifli zamanında ‘’Neden içiyorsun? ’diye sorduğunda ‘’Can sıkıntısından’’ diyordu önceleri ‘’Arkadaşları kıramıyorum, ya öyle çok içmiyorum’’ dese de bir şeyleri unutmak için, içindeki yarayı hafifletmek için, geçmişte ki yarasını iyileştiremediği, aradığını bulamamanın üzüntüsünü yaşadığı için içiyordu. Zayıf kişiliği yüzünden alkole sığınıyordu.

 Ta askerde başlamıştı içmeye, nişanlısından haber alamadığı zamanlarda, zamanla arttırarak her gece içmeye devam etti. Zaman zaman kurdurduğu çilingir sofrasına Fadime’yi de çağırıyor onunda kendisine eşlik etmesi için zorluyordu. İçmek istemiyordu Fadime, sarhoşluğundan yararlanarak içiyormuş gibi yapıp döküyordu kendisine doldurduğu rakıları. ‘’Şişedeki gibi durmaz‘’ derler ya durmuyordu. Neşe içinde içerken; sebepsiz yere hırçınlaşıyor, bağıra çağıra etrafına çatıyor, eline ne geçtiyse kırıp döküyordu.

 Bulunduğu kasaba artık ona dar gelmeye başlamıştı. Ayakları onu sık sık eski mahallesine götürüyordu. Gezdiği, gördüğü her şeyde eski nişanlısının hatıralarını buluyordu. Daha doğrusu neden terk edildiğinin cevabını bulmaya çalışıyordu.

Bir gün eski mahallesini gezerken hayal gördüğünü sandı. Eski nişanlısı elinden tuttuğu erkek çocuğu ile karşısından geliyordu. Gözlerine inanamadı. Görmemezlikten gelerek yanından geçip gitmek istedi. Eski nişanlısı selam verdi, halini hatırını sordu ayaküstü. Kendisini aldattığı için eşinden boşanmış, yanlış evlilik yaptığı için pişman olduğunu söylemişti. İki çocuğundan büyük kızının velayetini babaya, küçük oğlunu da anneye vermişlerdi boşanırken.

Geçen zaman içinde birkaç kere daha görüştüler, eski nişanlısı sık sık ‘’ Sevgi engeltanımaz’’ diyerek Fadime’den boşanıp yeniden yuva kurmalarını dile getiriyordu. Aklı ile gönlü arasında kalan Kemal ne yapacağını şaşırdı. Bu yüzden içip içip Fadime’yi dövüyordu. Sanki bütün suçlu karısıymış gibi. Bütün bunlara rağmen Fadime ‘’Kaderim böyleymiş’’ diyerek sabrediyordu. Fadime kocasının bu zulmünün eski bir gönül macerası olduğunu anlamakta gecikmedi. Kocasını çekip alacaktı o kadının elinden. Bulundukları kasabadan gitmek için ikna etti Kemal’i çocuklarını şehirde okutalım diye.

Kemal ani kararla bulunduğu kasabadan üç kız çocuğu ve eşi ile şehre gitti. Sermayesini babasından aldığı para ile bir dükkân açtı. İki de yardımcı çırak alarak şehre yerleşti. Fadime dördüncü kızını da şehirde doğurdu. Kemal kendisi gibi arkadaşlar bulmakta gecikmedi şehirde.

Fadime dört kızı ile koskoca şehirde yapayalnız ve çaresiz kalakalmıştı. Kemal şehre geldiğinden beri aşırı kıskançlık içinde Fadime’yi dışarı çıkartmıyor, pencerelerinin perdesini bile açtırmıyordu. Kıskançlık, öfke, kurt gibi kemiriyordu içini. Evine ani zamansız gelişleri, sanki birini bulacakmış gibi her tarafı arayışı Fadime’yi kahrediyordu. Bütün bunların nedeni eski nişanlısı ile gayri meşru ilişki yaşaması, bütün kadınların erkekleri aldatabileceği düşüncesi idi.  İyice alkolün esiri olmuştu Kemal, olur olmaz sebeplerle Fadime’yi dövüyor, daha sonra da pişman olup seviyordu.

Yine çocuklarının gözü önünde, bir hayvan dürtüsüyle yerdeki Fadime’yi tekmeliyordu. Karnındaki yeni bebeği ile. Anneleri yerde kanlar içinde yatarken çocukları ufacık elleri ile kulaklarını tıkıyor, gözlerini sımsıkı kapatarak, duymamaya görmemeye çalışıyorlardı. Kemal şiddetini arttırdıkça, Fadime’nin yalvarışlarına, çocukların feryatları karışıyordu. Bu kez Kemal gözü dönmüş bir şekilde çocuklarına yöneliyor, tekme tokat önüne hangisi gelirse vuruyor vuruyordu. Fadime bin bir güçlükle kalkıp çocuklarına koşuyor, ‘’Vurma yavrularıma!’’ diyerek önlerine siper oluyor, güçsüz, dermansız haliyle düşük yaptığı halde onları koruyor analık içgüdüsüyle.

Fadime, kendini suçluyordu, bir oğlan veremedim diye. On, sekiz, altı ve dört yaşlarında ki kızlarının gözünde babaları bir canavar gibi görünüyordu.Özellikle büyük kızı annesine ‘’Bu adamın kahrını neden çekiyorsun? Boşan, yazık senin gençliğine, bize de yazık ediyorsun’’ dediğinde Fadime; ‘’Ne yapabilirim? Nereye gidebilirim? Dört çocukla kime sığınabilirim? Ne baba ocağım kabul eder, ne toplum boşanmış kadını hoş görür? Elimde bir sanatım mı var?  Beni okutmadılar, ben sizi okutacağım, ayaklarınızın üzerinde durmayı bileceksiniz. Bana bakma, benim yazgım buymuş ama sizler aklınızı başınıza alın okuyun. Kimsenin eline muhtaç olmadan geleceğinizi sağlayın.’’ Diye öğütler veriyor ne olursa olsun okumalarını istiyordu. 

Okumalarını istiyordu istemesine de okula giden iki kızının dersleri hiç iyi değildi. Dikkat dağınıklığı, kendilerine güvenleri, derslerine ilgileri azdı. Babalarının geceleri yaşattığı kâbuslar, kızlarını içine kapanık, insanlardan kaçan, yorgunluktan ve uykusuzluktan uyuşmuş beyinleri ile babalarının alkolik olduğunu saklamaya çalışan, evde ödev yapamayan, çalışamayan çocuklar olup çıkmışlardı.

Kâbusları akşamdan sonra başlıyor, Kemal, çocuklarını ve karısını dövmeyi alışkanlık haline getiriyor. Eline ne geçerse, bıçak, keser, bir odun parçası karşılarına gözü dönmüş katil gibi çıkıp etrafına saldırıyordu. İçip içip geceleri döverek çocuklarını uykudan kaldırıyor. Engel olmak isteyen karısını saçlarından tutup gecenin bir yarısı çocukları ile beraber sokağa atıyordu. Ne Fadime’nin gücü yetiyordu, ne de çocukların gücü babalarına engel olmaya.

İçtikçe yetmiyor şişeler, yenisi ekleniyor, eklendikçe şiddeti artıyordu. Biten içkisini Fadime ya da çocukları sakladı sanarak, içki bulup gelmelerini istiyor. Çaresizlik içinde Fadime ne yapacağını bilemiyor. Gündüz kapının önüne çıkmasına izin vermeyen Kemal, gece yarısı çocuklarını, karısını sokağa atmaktan çekinmiyor. ‘’Gidin bana şarap alın gelin’’diye bağırarak kovalıyor evden. Evdeki kolonyaları içiyor Kemal. Sonrada sızıp yatıyor. Fadime çocuklarını alıp müstakil evlerinin kömürlüğünde uyuyuncaya kadar titreşerek saklanıyorlar, onra sessizce evlerine giriyorlardı.  Kimseye derdini anlatamıyor Fadime, komşularının duymasını istemiyor kocasının yaptıklarını. Hoş kime anlatsa inanmaz, o kadar melek yüzlü ki dışarıdan herkes onu çok iyi bir insan olarak görüyor. ‘’Kol kırılır,  yen içinde kalır’’  hesabı sessiz, sabırla kocasının iyileşeceği günü bekliyor umutla.

Sabahları hiçbir şey hatırlamadan, gece yaşattıklarından habersiz Kemal, çocuklarını öpe koklaya, karısına tatlı diller dökerek çıkıyor evinden…Gitgide kötüleşen işine gidiyor.

O gün akşam eve gelmedi Kemal, sabaha kadar bekledi Fadime, içinde garip sıkıntı ile. Fadime, gelecek diye beklerken; kocasının ölüm haberini sabaha karşı alıyor.  Alkollü kullandığı otomobili ile şehir dışında aşırı hızdan takla atıyor. Yanında eski nişanlısı ağır yaralı kurtuluyor.

Dört çocuğu ile yirmi beş yaşında dul kalıyor Fadime, korkak, çekingen, içine kapanık ve beş parasız. Asıl zorluk şimdi başlıyordu. Dört çocuğunu okutacak, onlara gelecek sağlayacak…