Odak Gazetesi sahibi ve köşe yazarı, eski ülkücü ve Alparlan Türkeş'in sağ kolu Gazeteci Mehmet Emin Güzbey, son yazısında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye sahip çıktı.

GÜZBEY, Odak'taki başyazısında "Hareketin lideri Devlet Bahçeli'dir" diyerek muhalif adayları uyardı.

İŞTE O YAZI:

"Dün gün boyu MHP’nin mahkeme kararlı kongresiyle ilgili gelişmeleri takip ettim. Bir yandan televizyondaki haberleri izlerken, geçmiş aklıma geldi.

Olaylı ve stresli geçen 24 yıl öncesine gittim.

27 Aralık 1992 – 15 Mayıs 2016...

24 yıl öncesi ve dün.

12 Eylül 1980 darbesiyle kapatılmış olan Ülkücülerin Milliyetçi Hareket Partisini 27 Aralık 1992 günü tekrar açmak için harekete geçen o günkü bazı aktörlerin amaçları tüm Ülkücüler tarafından gayet iyi biliniyordu.

Türkeş’i ve yanındaki ekibi tasfiye etmek, İktidar Partisinin canını sıkmaya başlayan Ülkücülerin Milliyetçi Çalışma Partisinin gücünü bölmek, yani Ülkücüleri bir kez daha bölmek...

***

Bir kez daha bölmek diyorum, unutanlar için veya o tarihlerde henüz doğmamış olanlar için tekrarlayayım.

Türkeş MÇP Ankara İl Kongresinde usulsüz seçim yapıldığını belirterek yönetimi görevden almak ve yerine yine o yönetimdeki bazı isimlerin bulunduğu yeni yönetime yetki vermek istemişti.

O tarihte MÇP’de bulunan Muhsin Yazıcıoğlu Genel Başkan Türkeş’e, ‘Efendim bu arkadaşları görevden almayalım, istifa etsinler’ der ama, Türkeş diğer İllere’de örnek olması açısından Ankara Yönetimini görevden alır.

Bu olay aslında Yazıcıoğlu ve arkadaşları için uzunca bir zamandır gündemlerinde olan MÇP’den ayrılmalarıyla ilgili, dolan bardağı taşırma noktası olur.

***

Meclisteki 19 Milletvekiline Anavatan Partisinden gelecek olan Ülkücü kökenli bir iki Milletvekilini de katarak Mecliste gurup kurma niyetinde olan Türkeş’in bu hedefini sekteye uğratan Turgut Özal, bir yandan da Anavatan içerisindeki Ülkücülerin Anavatan Partisinden kopmalarını engellemek istemekteydi.

Türkeş’in liderliğindeki Milliyetçi Çalışma Partisi gurup kurarsa ve oylarındaki istikrarlı artış devam ederse bu Anavatan Partisi için çok önemli bir tehlike olacaktı. Her ne surette olursa olsun Ülkücüler tek çatı altında olmamalıydı. Bölük pörçük olmalıydılar çeşitli partilerde...

İşte bu hedef doğrultusunda ilerliyordu o günkü iktidar partisi.

Bir yanda Muhsin Yazıcoğlu ve arkadaşlarını MÇP’den kopartarak Türkeş’in gurup kurmasını engelleyen ve önemli bir güç kaybı yaşatan Özal, sonrasında da kapatılan MHP’nin son Milletvekillerinden bazılarıyla ve Ülkücü camia da isim yapmış olan Ülkücüleri biraraya getirerek MHP’nin yeniden açılması için düğmeye basmıştı.

***

1992 sonunda kapatılan partilerin yeniden açılmasının gündeme gelmesiyle, CHP’nin açılmasıyla SHP CHP’ye katılmıştı. Süleyman Demirel’in önderliğindeki DYP ise AP nin açılması yerine amblemi olan Kıratı alarak yoluna devam kararı almıştı.

İşte bu ortamda Turgut Özal, 1980 darbesinden sonra MÇP’ye katılmayan eski MHP’li yöneticileri biraraya getirdi. Amaç MHP’nin açılması ve MÇP’nin büyümesinin engellenmesiydi.

Türkeş ise  MÇP’nin tüm olumsuz koşullara rağmen ciddi mesafeler aldığını, Türkiye’nin her yerinde teşkilatlanmasını tamamladığını ve Mecliste olduklarını, dolayısıyla tüm Ülkücülerin MÇP çatısı altında toplanmaları gerektiğini, MHP’nin açılması yerine, MHP’nin adının ve ambleminin alınarak MÇP’nin adının MHP olarak değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu.

Karşı cephede yer alan isimler ise, bunların başında MHP Niğde eski Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Sadi Somuncuoğlu, Nevzat Kösoğlu, İhsan Kabadayı, Necati Gültekin, Cengiz Gökçek ve Yılma Durak gibi isimler yer almaktaydılar.



Sadi Somuncuoğlu ve ekibi tüm karşı çabalara rağmen kongre kararı aldırmışlardı. Ve Somuncuoğlu resmi olarak bu kongre ile ilgili görevlendirilmişti ilgili Mahkeme tarafından.

Çok küçük bir salonda yapmak istiyorlardı Genel Kurulu.

Türkeş taraftarlarının kongre salonunda hakimiyet kurmalarını engellemek istiyorlardı.

Ve aldırılan bir kararla da sadece ve sadece Genel Kurul salonuna delegeler katılabilecekti. Bir tek seyirci ve davetli bile alınmayacaktı.

***

Kongreden bir gece önce 26 Aralık 1992 günü Ankara’da Strasburg Caddesindeki MÇP Genel Merkezindeydik.

Genel Sekreter Devlet Bahçeli’ye salona nasıl girebileceğimizi sorduk, Ali Kocaşaban ve Eray Aksu ile birlikte. Devlet bey bize hiç unutamadığım bir üzgün ifadeyle, ‘ne sizlerin girişine izin var, ne de MÇP Genel Sekreteri olarak benim girişime izin var. MÇP Milletvekilleri bile salona giremeyecek. Sadece kapatılan MHP’deki son delegeler girebilecekler’ dedi.

Yani Alparslan Türkeş tek başına olacaktı salonda...

O gece Afyondan götürdüğümüz kapatılan MHP’nin son delegelerini MÇP Genel Merkezinin tuttuğu otele götürdük, yerleştirdik. Muhalif gurupta daha lüks bir otele yerleştirmişti kendi delegelerini.

Bizim delegelerden hiçbirinin karşı otele gitmemeleri için elimizden gelen her çabayı gösteriyorduk.

Başbuğ Türkeş kongreden bir gece önce Bulvar Palas Otelinde delegelerle akşam yemeğinde biraraya gelmek ve onlara kongreden önce hitap etmek, derdini anlatmak istiyordu.

Bizim delegeleri Bulvar Palas Otelindeki salonda masalarına oturttuktan sonra Ali Kocaşaban’ı onların yanında bırakıp Eray Aksu ile birlikte Devlet Beyin talimatı doğrultusunda ORAN’a, Türkeş’in evine gittik.

***

Türkeş’e salondaki durumu ve katılımlarla ilgili son bilgileri verdikten sonra birlikte Bulvar Palas Oteline geldik. Türkeş Salona girdiğinde oluşan atmosfer iki taraf arasında kalmış, tam kararını verememiş olan bazı delegeleri olumlu yönde etkilemişti.

Türkeş o gece tüm delegelerle birlikte oldu. Hepsiyle teker teker tokalaştı. Kimi ağladı, kimi boynuna sarıldı Türkeş’in.

Türkeş o gece birde güzel konuşma yaptı ki, tarihi bir konuşmaydı o hitap.

Gece sona erip Türkeş Beyi evine bırakıp dönerken yarına ilişkin umutlarımız artmıştı.

Ve ertesi sabah erken saatte uyanıp kongrenin yapılacağı Yükseliş Kolejine doğru yola çıktık.

***

Yükseliş Kolejinin yakınına geldiğimizde gözlerimize inanamadık.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen binlerce Ülkücü salonun yakınına bile yaklaştırılmıyorlardı.

İki çember vardı.

Dış çemberde farlı bir güvenlik barikatı, iç çemberde ise Toplum Polislerinden oluşan bir set.

Delege olmayan Ülkücüler dış çemberden içeri alınmıyorlardı.

Toplum Polisinin önüne gelen delegeler ise yapılan aramadan sonra Yükseliş Kolejinin bahçesine girebiliyorlardı.

Binlerce ülkücü vardı dış çemberin olduğu yerde. Afyon Ülkü Ocakları da Başkanları Mehmet Bodur ve Mehmet Karagöz ile birlikte tam kadro oradaydılar. Türkeş’in aracı göründüğünde binlerce ülkücü ‘Başbuğ Türkeş’  ve ‘Ülkücü hareket engellenemez’ sloğanları ile hiç görülmemiş bir tezahürat yaptılar.

Çin seddi gibiydi iki barikatta.

Türkeş’in aracı tam önümüze geldiğinde aracın yanında koşar adım ilerleyen Koruma Polislerinin arasına daldık Koray Aydın ile birlikte.

Dış çemberi o şekilde atlattıktan sonra iç çembere geldiğimizde ufak bir sıkıntıya rağmen o engeli de aştık.

Türkeş otomobilinden indi, yanındaki koltukta oturan Devlet Bahçeli ile birlikte.

Kapıdaki görevliler yukarıya, Genel Kurulun yapılacağı yere sadece Alparslan Türkeş’in çıkabileceğini söylediler. Koruma Müdürünün bile O’nunla çıkmasına izin vermediler.

Eline çantasını aldı Türkeş ve başladı merdivenleri çıkmaya.

Kolejin en üst katıydı salon.

Bir okulun bazı sosyal etkinliklerinin yapılabileceği büyüklükteydi. Aynı okulun yan taraftaki kapalı spor salonunu bile çok görmüşlerdi MHP için o günkü Genel Kurulun hazırlayıcı ekibi.

Ne kadar küçük olursa o kadar iyi olur mantığındalardı.

Türkeş yukarıya çıktıktan kısa bir süre sonra bir polis memuru geldi Bahçeli, Aydın ve benim yanıma.

‘Başbuğ haber gönderdi. Yukarıda kendisinin posterinin olmadığını söyledi. Bir çare bulsunlar, buraya posterin asılması gerekli’ dedi.

İşe bakın.

Kapatılan MHP’nin son Genel Başkanı olarak Alparslan Türkeş’in posterinin orada asılı olması gerekirken, posterden bile çekiniyor Somuncuoğlu ve ekibi...

Hızlı bir şekilde büyükçe bir bez poster getirtildi Genel Merkezden.

5-10 kişi posteri asıp inelim tekrar aşağıya dedik görevlilere izin vermediler.

Sadece Koray Aydın ile benim yukarıya posteri asıp inmeme izin verdiler, başımıza da iki polis memur dikerek.

Çıktık yukarıya Türkeş’in posteriyle.

Alparslan Türkeş’in bizi gördüğündeki yüzündeki tebessümü hiç bir zaman unutmadım.

Koray bey ile birlikte astık Başbuğ’un posterini Atatürk’ün posterinin yanına.

Bir Allahın kulu dahi yardım etmedi.

Sadece seyrettiler.

Sonra Koray Bey ile birlikte Alparslan Türkeş’in yanına gittik ve elini öptük sırayla.

Türkeş’i destekleyen bazı delegeler de bu sırada gelip Türkeş’in elini öpmeye başlayınca salondaki hava yavaş yavaş değişmeye başlamıştı.

***

Salonun arkasında bulunan ve kilitli olan kapının camlarını kırarak ve aşağıdaki kapının aynı şekilde açılmasıyla birlikte birer ikişer Ülkücü Gençlerin yukarıya çıkmasından sonra salonda ‘Başbuğ Türkeş’ sloganları Somuncuoğlu ve ekibini epey rahatsız etse de, polisler devreye sokulmak istense de sloganlar artarak devam etmişti.

Kongrede yaşananları daha önceki bir yazımda ayrıntılarıyla anlatmıştım.

Sonunda Genel Kurul Türkeş’in zaferiyle sonuçlanmıştı.

Türkeş’in istediği gibi o Genel Kurulda MHP’nin MÇP’ye katılması kararı alınmıştı. MHP’nin açılmasını isteyenler 132, MÇP’ye katılmasını isteyenler ise ezici bir çoğunlukla 404 oy almıştı.

Meydanlarda, Genel Kurullarda Türkeş’i yenemeyeceğini iyi bilen Somuncuoğlu ve O’nun gibi düşünenler hukukun bazı boşluklarına sığınarak, İktidar Partisinin desteğini de arkalarına alarak MHP’yi ele geçirmeye çalışsalarda başarılı olamamışlardı.

O gün Türkeş’in yanında Genel Sekreteri olarak Devlet Bahçeli ve Koray Aydın dimdik durmuşlardı. Onlara da iktidar tarafından sunulan çok önemli teklifler elbette olmuştu.

Ama O’nlar asla itibar etmediler bu tekliflere.

Satmadılar davalarını ve Liderlerini.

Daha sonra Türkeş söz verdiğini yaptı.

MÇP Genel Kurulunu 24 Ocak 1993’te topladı.

MHP’nin son Genel Kurulundaki delegeleri de davet etti bu Genel Kurula.

Yine hepsiyle yine tek tek ilgilendi.

Ve o Genel Kurulda MÇP’nin ismi MHP oldu, amblemi de üç hilal.

***

Bu ve bunun gibi çok çetin yollardan geçti Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkücüler.

Meclise girilen seçimlerde oldu, baraj altında kalınan da.

İktidar ortağı olunan zamanlarda oldu, küçük bir muhalefet partisi olarak Mecliste olunan zamanlarda.

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinden itibaren düne kadar geçen süreçte ismi unutulan binlerce, onbinlerce Ülkücü bu davaya hizmet etmiştir.

Hiç bir siyasi oluşum bu kadar Şehit vermemiştir.

Ve hiç bir siyasi oluşum bu kadar dirençli ve sabırlı olmamıştır.

İşte yılların Doğruyol Partisi.

Bir seçimde baraj altında kaldı, sonrasında silinip gitti.

Anavatan Partisi, iktidar dan ayrıldığından itibaren yok olma süreci başladı ve tabelası bile kalmadı.

Genel Merkezini en büyük rakibine vererek sahadan ayrıldı.

Adalet Partisinin devamı olan ve yıllarca Türkiye’de iktidar olan DYP’de Süleyman Demirel’den sonraki süreci hatırlayın. Demirel’in bıraktığı miras ile bir süre gidebildiler. Sonrası malum.

Çünkü onlara Süleyman Demirel’den sonra bir Lider gelmemişti. Gelenler sadece Genel Başkan olarak kaldılar, Lider olamadılar.

Anap içinde aynı şeyi söyleyebiliriz.

Turgut Özal’dan sonra bir Lider gelmedi Anap’ın başına. Gelenler sadece Genel Başkan olarak o koltuklarda oturdular ve sonrasında partileri tükendi.

Ama bakın MHP’ye.

Baraj altında kaldığı seçimden sonra daha büyüyerek tekrar Meclise girdi.

Devlet Bahçeli, Türkeş’ten sonraki dönemde önce Genel Başkan seçildi.

Ama şimdi bence bir Lider.

Genel Başkan ile Lider arasında bir fark vardır.

Bahçeli o farkı gayet iyi ortaya koymuştur.

Bahçeli artık bu davanın Lideri’dir.

***

Bahçeli’nin yönetiminde 19 yıldır çok çetin yollardan geçmiştir Milliyetçi Hareket Partisi.

Ama O Bahçeli bir tek Ülkücünün burnunun kanamaması için hep insiyatifi elinde tutmuştur.

Çok zor süreçlerde bir tek Ülkücüyü bile sokaklara dökmemiştir.

Ve geçmişte de Türkeş’in en zor zamanlarında hep O’nun yanında olmuştur.

1993’te Genel Merkez Yöneticilerinin tamamının delege tarafından çizildiği dönemde partiyi ve Başbuğ’unu terkedip gitmemiştir.

Başbuğ da O’nu bırakmamıştır.

Genel Merkez’de bir katı Bahçeli ve eski Başkanlık Divanı Üyelerine tahsis etmiştir ve yine O’nlarla birlikte omuz omuza çalışmışlardır.

Türkeş’ten sonra 19 yıl ve 6 Kurultay geçiren Bahçeli bence oturduğu koltuğun hakkını layıkıyla vermiştir.

Hiç bir kimse Devlet Bahçeli’nin Liderliğini ve Davaya olan sadakatini sorgulayamaz.

***

Şimdi MHP’yi bir şekilde ele geçirmek isteyen bazı güçlerin varlığından bahsediliyor.

Bazı emarelerde bu iddiayı destekliyor.

Bakıyoruz Meral Akşener’e, bir anda pek çok basın tarafından yıldızı parlatıldı.

Öylesine mitingler, karşılamalar yapıldı ki, hepsi profesyonelce ve çok masraflı.

Nasıl oldu bir anda bunlar diye sorduğunuz zaman, alınan tek cevap var.

Bu cevaptan yola çıkınca da ulaşılan tek adres.

Peki bu muhalif gurup içerisinde yer alan Koray Aydın gibi Ülkücülüğünden asla ve asla şüphe edilmeyecek kişilere baktığınız zaman onlarda mı aynı kefe de yer alacaklar?

Bence hayır.

Onlar için o adres söylenilemez.

Onlar bu davanın daha ileriye gitmesi için çaba sarfetmekteler.

Keşke olağan Genel Kurulu bekleselerdi.

Puslu havadan istifade etmek isteyenlerin ekmeklerine keşke bir yağda onlar sürmeselerdi.

***

Evet MHP’de son seçimde alınan oy miktarı ve yaşanan ‘Hayır’ sürecinde yönetimin hataları olabilir. Ama bizler sadece madalyonun sadece bir tarafını görüyoruz. Belki de Devlet Bahçeli’nin gördüğü tarafta Devleti-Milleti ilgilendiren çok önemli hususlar mevcuttur ve o nedenle öyle karar vermiştir.

Devlet Bahçeli’de, Koray Aydın’da bu dava, Türkiye ve Türk Milleti’nin menfaatinin aksine  hiç bir zaman koltuk hesabı içerisinde olmazlar. Türkiye’nin, Türk Milletinin geleceği için her zaman gerekeni yapmışlardır.

Keşke bu iki önemli dava adamı birlikte tekrar omuz omuza olsalar.

***

Vefat edene kadar Ülkücülerin Lideri Alparslan Türkeş idi. O’nun vefatından sonraki yıllarda Devlet Bahçeli önce Genel Başkan seçildi ama yıllar içerisinde Liderlik mevkisine erişti.

Şimdiki Lider Devlet Bahçeli olduğuna göre, kimsenin O’nun karşısında olmaması gerekir.

Lider-Teşkilat-Doktrin ilkesini çiğneyenlerin başarılı olabileceklerini hiç düşünmüyorum.

Çünkü bu dava yıllarca bu ilkeler çercevesinde bugünlere gelebilmiştir.

Belki bir şekilde Genel Başkanlık koltuğuna oturulabilir ama, bu ilkeye aykırı davranılarak asla Lider olunamayacağını düşünüyorum.

Hareketin tek Lideri de Devlet Bahçeli’dir.