ÇOCUK GELİNLER YAZI DİZİSİ -1-

Hazırlayan: Mürşide AYHAN / AFYONHABER



ESKİLERDEN



Ebe getirsin Hoca götürsün!



             O yıllar, Osmanlı Devletinin son dönemleri... 1900 yılının başlarında hali vakti yerinde olan genç Süleyman, yaşadığı şehirdeki karışıklıklar yüzünden malını mülkünü satarak ailesi ile birlikte merkeze epey uzak olan bir köye yerleşiyor. Köyden toprak satın alarak tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlıyor.



            Şehirden gelen bu aileyi köylüler çok seviyor. Daha önce hiç yetiştirmedikleri pek çok sebzeyi Süleyman’dan görüyorlar, onlarda yetiştirmeye başlıyorlar. Süleyman ve ailesi, kısa zamanda alışıyorlar köy hayatına. Köyde sevilen, sayılan Süleyman Efendi;  çevresine Allah yolunda dini bilgiler vermeye başlıyor. Köylü gençlere dinin kurallarını, namazın, orucun önemini anlatıyor.



            Bir gün köye, eşeğine yüklediği öteberiyi satmak için çerçici geliyor. Bu yeni yetme delikanlı, birkaç gün köy odasında misafir oluyor.  Köy imamının olmadığı bir sabah, ezan sesine uyanıyor Süleyman Efendi. Yanık sesle huşu içinde okunan ezandan çok etkileniyor. Merakla camiye gittiğinde görüyor ki ezanı okuyan çerçici Hakkı.  Öğreniyor, soruyor soruşturuyor, dini konularda ki engin bilgisi çok hoşuna gidiyor. Kimi kimsesi olmayan bu gence henüz 13 yaşına girmiş kızını verip yanında kalmayı teklif ediyor.



             Evlendiriyor kızı ile çerçici Hakkı’yı. Çerçici genç artık köyde kalıyor. Kendisine Hoca Hakkı diyorlar. Dürüst ve çalışkanlığı ile kendisini hemen sevdiriyor. Düğünlerinin üzerinden bir ay geçmeden, Hakkı Hocayı savaşa çağırıyorlar. Gözü arkada, Yemen cephesine gidiyor. Yeni gelin Emine, daha evliliğin ne olduğunu anlamadan savaşa giden kocasının ardından baka kalıyor.  Artık asker karısıdır.



             Ailesinin yanında olmasına rağmen Emine, günden güne sararıp solmakta, gittikçe zayıflamaktaydı. Hakkı Hocadan hiçbir haber yok. Öldü mü? Kaldı mı bilen yok? Bu arada Emine’nin annesi bir çocuk daha doğurdu. Kardeşi Havva’yı kendi çocuğu gibi sevdi, baktı. Kardeşi üç yaşına girmeden annesi bir kız daha doğurdu adı Huriye.  Hasretlik,  merak Emine’yi iğne ipliğe çevirdi. Neden günden güne eridiğini kimse anlamadı? Bir gün Emine kan kusmaya başladı ince hastalık denen verem olmuştu.  Hiçbir tedavi fayda etmedi. Kocasını bir daha göremeden bu dünyadan göçtü gitti.



            Osmanlı Devletinin kutsal topraklarını koruma adına yapılan Yemen savaşı, İngilizlerin Araplarla işbirliği yapması üzerine yenilgi ile sonuçlanıyor. Büyük kayıplar verilen bu savaşta Hoca Hakkı aylarca,  yıllarca Yemen çöllerinde kayboluyor.  Hakkı hoca, gittiğinden tam on bir yıl sonra, aç susuz perişan bir halde köye, yuvasına çıka geldi. Eşinin öldüğünden habersiz, Emine’sini sordu. Süleyman Efendi acısını içine gömerek ‘’ Bak oğlum, Emine’miz Allaha kavuştu. Sen bizin hâlâ oğlumuzsun, iste Havva’yı vereyim. O da ölürse, Huriye’yi de veririm.’’



             Havva henüz 8 yaşını bitirmişti. Sokakta oynuyor, çocuklarla koşuyor, üstü başı toz toprak içinde kalan küçük çocuk. Hakkı hoca düşünmek üzere, şehre dönüyor. Şehirde, uzaktan akraba bildiği üvey halalarıyla köye dünür geliyor. Havva’yı istemeye…



            At arabasıyla, şehirden gelen dünürleri sokakta oynayan Havva karşılıyor. Arabanın arkasına yapışarak, ‘’Bana dünür geliyor!’’ sevinç çığlıkları ile gelin olmanın ne olduğunu bilmeden oyununu sürdürüyor. Sokaktan yakalayıp getiriyorlar Havva’yı. Oyunundan geri kaldığı için ağlıyor. Nişanlayacaklar. Altın bilezik, yüzük, küpe getirmişler gelenler… Minik parmağına yüzük bol geliyor. . Kulakları delik değil ki küpesi takılsın.  Başına örtü örtülüyor, başı bağlanıyor. Küpeleri de başörtüsünün kenarlarına takılıyor. Böylece Havva nişanlanıyor.



            Çocukluktan çıkması bekleniyor bir yıl! Havva gelin oluyor. Bu arada Süleyman Efendi, yürüyerek Hacca gidip geliyor.   Artık parmakla gösterilen Hacı Süleyman’dır.



            O yıllar savaş yılları, halk sadece düşmanla savaşmıyor, düşmanla iş birliği yapan eşkıyalarla da uğraşıyor. Köye baskın yapan eşkıyalar, evde oğullarının olmadığı bir sırada Hacı Süleyman’ı çocuklarının, gelinlerinin, torunlarının gözü önünde göğsüne kılıç sokarak, havada çevire çevire katlediyorlar. Evde değerli ne varsa alıp götürüyorlar. Bu vahşetin acısını yıllarca unutamıyorlar…



            Havva, çocuk gelin olarak girdiği dünya evine 12 çocuk doğuruyor. Her hamile kalışında duası ‘’Ebe getirsin, Hoca götürsün!’’ Bakmakta zorlandığı çocukları ile beraber büyümeye çalışıyor. Doktor yok, ilaç yok, cahillik çok. Ölümün kol gezdiği yıllarda doğan çocuklarının altısı daha bir yaşına gelmeden ölüyor.



            Hakkı Hoca, dünyadan göçtüğünde altı çocukla genç yaşta dul kalıyor Havva. Üzüntülerle, sıkıntılarla ablasının yerini doldurduğunu hiçbir zaman anlamıyor. Çocukluğunu hiç yaşayamadığı gibi nasıl yaşadığının da farkına varamıyor… Beş erkek bir kız çocukları büyüdüğünde annelerine vefasızlık örneği gösteriyorlar. Hiç biri bakmaya yanaşmıyor dul annelerine. Herkes öteki kardeşine ‘’ O baksın ‘’ diye kenara çekiliyor. Kızı bakmak istiyor onunda eşi razı olmuyor. Ortada kalıyor Havva; hiçbir geliri yok, hiçbir tutanı yok.



            Havva ikinci evliliğini yapıyor.  Hava’nın çocukları evlendiğini de bahane ederek büsbütün bağlarını koparıyor annelerinden. Havva ne kocasından ne de çocuklarından gün yüzü görmeden bu dünyadan göçüp gidiyor…