DUANIN BÜYÜK GÜCÜ

 

 Nevzat Dede Gençlerle… yazı serisi                                                                      

 

Sevgili kardeşlerim,

 

Bu yazımda size, internetten bana gönderilen bir hikâyeyi yazmak istiyorum.

 

Hikâyeyi okurken kendinizi hikâyede anlatılan şahıslar yerine koymalısınız ki hikâye daha güzel anlaşılabilsin.

 

Bu hikâyede, dua üzerine bir mutlu olay anlatılmaktadır.

 

Dua, Allah’a açılan ellerimizle onu tanımak ve ondan bir şeyler istemektir.

 

Allah dualarımızı işitir ve dilerse istediğimizi bize verir. Ama duanın en güzel tarafı, bizim Allah’a muhtaç olduğumuzu önce kendimizin anlamasıdır.

 





 

KOMŞU KADIN VE ÇOCUKLARI

 

Vaktiyle bir ateşperest (ateşe tapan), oğlunu evlendirmektedir. 

 

Düğün günü davetlilere ikram edilebilmesi için birçok koyun ve inek kesilir.  Pişirilen etlerin kokuları bütün mahalleyi sarar. 

 

Ancak evin bitişiğinde, Müslüman ve dul bir kadın, dört yetimiyle (babası ölmüş çocuklarla) yaşamaktadır. Yoksulluktan dolayı hepsi de günlerdir açtırlar. 

 

Kadıncağız, gider düğün evinin kapısını çalar ve ev sahibinden “bana biraz ateş verir misiniz?” der.

 

Ancak maksadı başkadır. Kadın; “Bunlar ateşe taptıklarından, ben onların sevdikleri bir şeyi istersem onlar bana belki yemek verirler” diye düşünür.

 

Ev sahibi adam, kadının niyetini anlasa da, kendisine bir şey vermez.

 

Kadıncağız,  bir kere daha gider ve yine “ateş” ister. Yine vermez ve eli boş döner. Üçüncüde yine öyle olur. 

 

Ev sahibi adam, komşu kadının üç kere kendisinden ateş istemesinden şüphelenir ve “Bu işte bir iş var herhalde. Yoksa aynı şey için bu kadın niçin üç kere gelsin” diye düşünür.

 

Kadının ve komşu evde yaşayanların durumların öğrenebilmek maksadıyla kendi evinin bodrumuna iner ve kulağını duvara dayayarak yan evden gelen sesleri dinlemeye başlar.

 

Komşu evin çocuklarından birisinin şöyle konuştuğunu duyar. Yetim çocuk annesine yalvarmaktadır.

 

“Anneciğim, ne olur bir daha git.  Belki bu sefer bir şey verirler. Kadın ise çocuğuna ağlayarak;

 

“Üç defa gittim yavrum! Bir şey vermediler. Artık utanıyorum. Bir daha gidemem” demektedir.

 

Bu konuşmayı duyan ateşperest komşunun kalbi sızlar. Onlar için güzel bir sofra hazırlatıp, evlerine gönderir. Ve tekrar dehlize (bodruma) inip,  komşu evini dinlemeye başlar. Yetimlerin en küçüğü dua etmektedir.

 

“Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu imanla şereflendir” demektedir. Ardından; “Âmiiiin! (dualarımızı kabul et)” diye sesleri yükselir.

 

Bu duayı duyan ateşperest komşunun kalbi o anda döner ve “Şahadet” getirip Müslüman olur, imanla şereflenir.

 

GÖREVLERİMİZ

 

Sevgili gençlerr,

 

Şahadet getirmek, “Allahın var ve bir olduğunu, Hazreti Muhammed’in de onun kulu ve elçisi olduğunu” kabul etmektir.

 

Bu kelimeleri gönülden söyleyen kimse Müslüman olur.

 

Müslümanlık bütün kâinatı (yerleri ve gökleri) ve içindeki canlı ve cansız varlıkları yaratan Allah’ın, bizim için uygun gördüğü bir dindir.

 

Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Her zaman birbirlerine destek ve yardımcı olurlar.

 

Müslümanlık kendimize ve diğer insanlara zararlı olabilecek bütün kötülüklerin yapılmasını yasaklamış, bize ve diğer insanlara faydalı (yararlı) olabilecek bütün iyiliklerin de yapılmasını bizden istemiştir.

 

Ne mutlu Müslümanlığı kabul edip, dünya ve ahirette mutlu olanlara…

 

Ne mutlu bütün insanlığın mutluluğu için çalışanlara…