BİRAZ SOLUKLANSIN… Dün şehrimizde çok vahim bir olay yaşandı. Dolmuş şoförlerinden utanmazın biri, görev başındaki bayan polis memuruna yumruk attı. Batılı bir devlet adamı; “Şahsıma hakaret edeni affedebilirim, hatta el kaldıranı bile. Fakat polise karşı geleni ona el kaldıranı asla affedemem. Çünkü ona kalkan el devlete kalkmıştır. Millete, vatana, bayrağa kalkmıştır. Polis bu değerlerin temsilcisidir” diyor. Vatandaşımız, vatanını-bayrağını yani yüce değerlerini severek ölebiliyor. Fakat asker ve polisimiz bu değerleri korumak uğruna canını veriyor, şehit oluyor. Uzun zamandır, otobüsçülerle dolmuşçuların geçimsizliği biliniyor,  dolmuşçu esnafın agresif davranışları şikayet konusu oluyordu. Şoförlere her ne kadar eğitim verilse de, toplu taşımadaki pasta payının düşmesi dolmuş şoförlerini hırçın yapıyor. Polis, mesaisinin çoğunu toplu taşımacıları takip ve kontrol etmeye harcıyor. Rızklarına razı olmayan toplu taşımacılar ayıp ediyor. Bir taraftan vatandaşı huzursuz ediyor, diğer taraftan asayiş güçlerini meşgul ediyor. Afyon’dan başka hiçbir şehirde böyle geçimsizlik yok… Dolmuşçu esnafı, başını iki elinin arasına alıp düşünmelidir… Unutulmamalı ki; Böyle devam ederse, ilgililer mutlaka bir kalıcı çözüm bulacaktır. ************* Sandıklı Belediye Başkanı Elibol’la ilgili, bugün yazı yok… Biraz soluklansın ki… Devam edelim… ************** Yedi bela bi şah varmış. Azıcık öfkelensin… Kelle alırmış. Sultan, bu şaha elçi göndermek istemiş… İstemiş de, kimi gönderecekler? Maça ister… Aranmış, taranmış, şöyle gözünü budaktan sakınmayan, kodu mu oturtan, delikanlının hasosunu bulmuşlar… “Gider misin?” demişler. “Giderim” demiş. “Hadi uğurlar ola” demişler… Yola çıkmış… Ama, yola çıkmadan önce gitmiş, “pembe incili kaftan” almış… Dere tepe, varmış şahın sarayına, çıkmış huzura… Bi de bakmış ki, oturacak ne divan var, ne koltuk… Tabure bile yok… “Vay bre densizler, belli ki, beni ayakta durmaya mecbur etmek istemişler” diye geçirmiş içinden… Şak diye çıkarmış sırtından pembe incili kaftanı, yere sermiş, üstüne oturmuş… Şah morarmış tabii… Babayiğit delikanlı vermiş sultanının mektubunu, sonra da kalkmış, müsaade bile istemeden, kapıya yürümüş… Salon buz kesmiş… Şahın vezirleri yerden almışlar pembe incili kaftanı arkasından yetiştirmişler… Bizim aslan yürekli, “Bunu unuttun” şöyle bir gülmüş yandan yandan, başı dik, “Biz yere serdiğimizi bi daha sırtımıza komayız” demiş, çıkmış gitmiş… Şah gene morarmış. Kendini, bu tür osuruktan hikáyelerin kahramanı sanan Damat Paşa’nın, Emsal Sultan’a anlattığı son hikayedir bu… Karşısındakileri kandırdığını zannederek zenginleşen kişilerde, olur böyle vakalar… Peki sonra ne olur?