BAŞKANLIK SİSTEMİ GEREKLİ Mİ ?

 

Bu gün formel olarak Türkiye'nin içinde bulunduğu sistem, ne başkanlık sistemi nede parlamenter sistemdir. Sistemin ana gövdesi 12 Eylül anayasasına göre, parlamenter sistem. Sayın Erdoğan'ın, ilk defa halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçilmesi ve karizmatik liderliği, sistemin çelişkisini erteledi ama sonrasında olabilecekler Siyaset bilimcileri endişelendirdi.

 

2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizi olarak bilinen hengamede Ak Parti, vesayet odaklarına karşı hodri meydan dedi ve Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini referandumla sağladı. Ancak bunun altyapısı hazırlanmadı. Seçim süreci nasıl gerçekleşecek, halk oyuyla seçilmiş, gücünü halktan alan güçlü bir cumhurbaşkanının hükümetle ilişkileri nasıl olacak gibi pek çok konu hesaba katılmadan bir tepki olarak bu Anayasa değişikliği ortaya çıktı. Vesayet odaklarına karşı bu günkü sorunu halledelim de "istim arkadan gelsin" diye düşünüldü. 12 Eylül Anayasası üzerinde zaman içerisinde ufak tefek tepkisel değişiklikler yapıldıysa da köklü bir anayasa ihtiyacı kendini hissettirdi. 90'lı yıllardan beri hemen her seçimde dile getirildi ise de Partiler arasında mutabakat sağlanamadığından bu değişiklikler gerçekleştirilemedi. Herkesin karşı olduğunu beyan etmesine rağmen, kurumları ve ana yapısı ile 12 Eylül hala ayakta. Şimdi yapılan çalışmayla da mevcut anayasamızı Hacı Murat kabul edersek, üzerine Mercedes kaportası koymaya çalışıyoruz...

 

Bu anayasa değişikliğinin mutlaka yapılması da gerekiyor. Evet bu gün sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın güçlü ve dirayetli karizması pek çok sorunu çözüyor, Ak Parti Meclis çoğunluğuna sahip, Başbakan Cumhurbaşkanına tam biat etmiş ve uyum içerisinde çalışıyorlar. Ama her dönem bu böyle olmayabilir. Mecliste tek parti çoğunluk sağlayamayabilir, koalisyon olur, Başbakanla Cumhurbaşkanı anlaşamazsa ortaya bir kaos ve yönetilemeyen bir Türkiye çıkar. İçeride ve dışarıda mevcut pek çok sorunu ve tetikte bekleyen düşmanların hücumlarını Allah korusun karşılayamayabiliriz.

 

Amerika'daki yönetim değişikliğinden sonra vekalet savaşlarının yerini asalet savaşlarının alacağını tahmin ediyorum. ABD ve Rusya arasındaki ağız dalaşı, ittirip kaktırmaya dönüştü. Yumrukların konuşmasına ramak kaldı. Trump'un Afganistan ve Irak işgalinde yer almış, "bazı insanlara ateş etmek

 

eğlenceli" diye düşünen ve beyan eden eski Generalleri, hatta CIA eski başkanını, kabinesine alacak olmasını bunun ilk işareti olarak görüyorum. Hatta asker sayısını ve askeri harcamaları artıracağını açıkça beyan etti. Belki de Rusya'yla, Ukrayna'dan, Suriye'den kalan hesaplarını görmeye kalkabilirler. Suikastlar, katliamlar, kaza süsü verilmiş sabotajlar arttı. Beyanatlarda diplomatik nezaket ve ihtiyat azaldı. Filler tepişirken biz arada kalabilir, Ülkemizi vahim bir savaş ortasında bulabiliriz. Sayın Bahçeli'nin de bu tabloyu doğru okuyarak Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükümetin yanında yer almasını, takdire şayan bir vatanperverlik olarak değerlendirmek gerekir. Bahçeliyi eleştirenler, bence olayın bu yönünü de görmeliler. Allah korusun büyük bir savaş ve kriz ortamında bir de yönetim krizi çıkması, zirveye hızla tırmanan Ülkemizi, tepetaklak geriye götürebilir, hatta Sevr şartlarına döndürebilir. Seferberlik konusunu, bu yönden değerlendirmekte yarar var.

 

Bu konuda da vatandaş arasında muhtelif görüşler var. Görüntüde Ak Parti Başkanlık sistemi istiyor. CHP. ise her zaman iktidarın bütün önerilerine karşı çıktığı gibi buna da muhalif. CHP'nin, "Erdoğan diktatörlük peşinde" gibi yüzeysel itirazları üzerinde durmaya gerek yok. Bunlara ne derseniz deyin kabullenmeyeceklerdir. Ancak Ak Partinin, tarafsız veya kararsız vatandaşların endişelerini gidermek, başkanlık sisteminin nasıl işleyeceğini anlatmak bu dönemde en önemli işi olmalıdır. Sadece talepte bulunmak ve başkanlık sistemini istemek yetmiyor. Bilinçli vatandaş sistemin vuzuha kavuşmasını istiyor. Anayasa değişikliğini sadece başkanlık sistemine odaklamak bence doğru değil. Ülkemizin 12 Eylül Anayasasından doğan pek çok sıkıntısının nasıl giderileceği, özgürlüklerden tutun, gelir dağılımına, demokratik katılıma, vesayet sisteminin kırılmasına, kılık ve şekil değiştiren emperyalist baskıların nasıl savuşturulacağına kadar neler vadedildiğinin ve tedbirlerinin açıklanması gerekir.

 

Kadınlara pozitif ayrımcılık yapmak, liyakatine bakmadan kadın kontenjanları kullanmak veya 18 yaşındaki gençlere seçilme hakkı vermek artık toplumu kesmiyor. Diğer partilere de hatırlatayım, bu gibi atraksiyonlar artık "kadın ve genç dalkavukluğu" olarak görülüyor.

 

Dünyadan örnekler vermek açıklamaya yetmiyor. Sadece vatandaşın kafasını karıştırıyor. Zaten "Türk usulü başkanlık" diyerek, diğer örneklerden ayrışıyoruz. Hatta şimdi de MHP'nin isteği üzere adına tekrar "Cumhurbaşkanı"

 

diyeceğiz. Bence adı değil içeriği önemlidir. Benim Cumhuriyet mahallesinde oturmam, cumhuriyetçi olduğumu veya olmadığımı göstermez!

 

Bu konu medyada çok tartışılıyor ama bu tartışmaların halka intikal ettiğini iddia etmek zor. Ayrıntı yok. Anayasa değişikliğinden sonra yapılması gereken Seçim Kanunu, Siyasi partiler Kanunu gibi olmazsa olmaz kanunların akıbeti ve şekli hala belli değil. Sadece sloganlarla bir kısım vatandaş ve mensubiyetine göre medya unsurları, "Reis'i Başkan yapacağız", bir kısım muhalif de "Tayyibi Başkan yaptırmayacağız" diyor. Yani görüntü siyah beyaz, durum fifti fifti. Ak Parti eksiğini ve olası fireleri tamamlamak için, MHP'yi ikna ederek yola çıktı. Şimdi Mecliste kavgalı gürültülü tartışılıyor. 30.12.2016 HAKKI SEZEN