Bu süreçte paylaştığım bir yazıda seçimle ilgili tahminlerde bulunmuş, ama buranın Türkiye olduğu, her an yeni bir manipülasyonla karşı karşıya kalabileceğimizi, Ahmet Hakan’a saldırı ile de sürecin başlatıldığından söz etmiştim. Ve işte olan oldu. Ortalama seçmenin de bundan etkilenmemesi söz konusu değildir. Kimi zaman ters tepse de nihai olarak zarar gören bu ülke ve bu ülkenin misyonu oluyor. Daha da kötüsü, toplumsal barış dinamitleniyor. Oyun kurucuların ölen insanlarla bir işi yok zaten… İlk duyduğumda “eyvah” dediğim yeni psikolojik harekâtın, ilerleyen saatlerde Cumhuriyet tarihinin en kanlı eylemi olduğunu öğrenince, Türkiye’yi yine uçurumun kenarına getirdikleri hissini yaşadım. Geçmişte de oldu bu… Aşmasını bildik ama kendi derdimizden etrafımızda olan-bitene bir süre bigâne kaldık. İşin en kahpe yanı da, böylesine organize, ve dış bağlantısı olduğunda şüphe olmayan bir saldırıda, işbirlikçilerin duruma paralel bir şekilde harekete geçmesi idi. Sorumlu bir insan güdüsüyle işimi gücümü bırakıp kanal kanal dolaşarak gelişmeleri takip ettiğimde o, sıradan halkın çok itibar ettiği kanalların konuyu nasıl manipüle ettiği, olayları nasıl abarttığı, yaraları nasıl kaşıdığı, görüntüleri zumlayarak nasıl seyircinin beyni ile oynadığını, insanların panik içerisindeki koşuşturma ve tepkileri üzerinden nasıl bir siyasi sonuç çıkarma gayreti içerisinde olduklarını görünce şaşırdım dersem aslında tam da doğru söylemiş olmam. Bu yüzden kahpe dedim onlara… Çünkü bilen kişi için durumda şaşılacak bir şey yok. Zira, “tam bağımsız olmayan” ülkelerin kaderi bu… Eğer siz bağımsızlık savaşı veriyorsanız; işbirlikçilerin organize ve birlikte, aynı anda ve topyekûn saldırmalarına şaşırmamak gerek… Elbet onun da hesabı sorulur bir gün… (Yazının bundan sonraki kısmı alıntıdır.) Güç, artık orduları kontrol edebilmekte değil, insanların zihin dünyalarını idare edebilmekte ve duyularını etkileyebilmektedir. Dünyayı ayağa kaldıran yalan haberlerle toplumları etkileyen aynı güç Suriye’deki vahşeti görmezden gelip, Almanya’daki gösterileri basit bir yürüyüş olarak sunduğu gibi… Öylesine organize çalışırlar ki; ülkelerin sosyolojik yapısından insanların psikolojilerine, kültürel yapılarından ailevi değerlerine, dini ve mezhebi farklılıklarından, ırki yapılarına kadar insanı ilgilendiren her sahada ciddi çalışmalar yaparlar, master ve doktora çalışmalarını da hedef ülkenin kendi evlatlarına yaptırarak daha sağlıklı bilgiye ulaşırlar, kontrol altına almak istedikleri ülke için hazırladıkları en az 50 yıllık projelerini o ülkenin genç enerjisinden istifade ederek uygulamaları başarılarının en önemli etkenlerindendir. Bizi bizden daha iyi tanır hale gelen emperyalist ülkeler psikolojik savaşın zeminini hazırlayabilmek için eksiklerimizi ve zaaflarımızı öncelikli olarak tespit ettikten sonra aramızdan kandırılmaya müsait zayıf karakterli, ihanet etmeye meyilli şahsiyet yoksunu olanlardan seçtikleri ortakları ile projelerini uygulama sahasına sürer, direnen olursa da her an devreye sokmaya müsait silahları vardır ellerinde… Hiçbir ahlaki ya da insani değerin onlar için önemi olmadığından “hedefe varmak için her yol mubahtır” anlayışı ile hareket ederler. En önemli araçlarından olan medya ile emperyal arzularına hizmet etmeyen ya da engel olmaya çalışan kişilere de gözden düşürücü metodlar uygulanır, sahte belgeler hazırlanır, atılacak iftira için zemin oluşturacak para, kadın, makam vs. metodlarının hiçbirinin işe yaramadığı, sadık erleri haline getiremedikleri kişiler için en son çare olarak suikast dahil devreye sokmayacakları yöntem yoktur. Medya’nın bilgi bombardımanına karşı sağlıklı bilgi akışını sağlayacak algınız yok ise tuzağa düşürülmekten kaçamayız. Şimdilerde oynanmakta olan oyunların gerçek nedeninin hızla gelişmekte olan ”Yeni Türkiye’nin” düşmanın silahı ile silahlanma anlayışına sahip olmaya başlamasından kaynaklanmaktadır. Güçlü bir Türkiye istenmiyor. İslam Dünyası’na örnek ve önder olabilecek emperyalizme dur diyebilecek bir Türkiye’nin varlığı istenmiyor. Özgüvenini sağlamış, varlık şuurunu yeşertmiş bir Türkiye emperyalizmin korkulu rüyası ve kaçınılmaz sonu olacağı için istenmiyor. Düşman kendi silahının elimize geçmesini istemediği için türlü oyunları devreye sokuyor. İnsani değerleri yüksek bir medeniyetin mücadelesini verenlerin tarihi tecrübesi göstermektedir ki, bu mücadele gece ile gündüzün varlık mücadelesi gibidir. Gece gelmek için gündüzü karartmak, gündüz gelmek için geceyi aydınlatmak zorundadır. Türkiye’yi ise emperyalizmin oyunlarına engel olamayacak şekilde kanatlarını kırpıp, etkisizleştirerek İslam Dünyası’na ve tüm ezilmiş halklara önderlik edebilecek potansiyel güç olmasını engellemek istemektedirler. Son günlerdeki gelişmeler vatanını ve milletini seven herkesin aklını başına getirmeye yeter de artar bile. Aklımızı kullanmaya ihtiyacımız var. Yoksa tarih boyunca bu oyuna alet olan herkes vatan haini ve milletin iradesini çalmaya çalışan hırsızlar olarak hatırlanacaktır. Gelin bu oyunun bir parçası olmaktan kendimizi kurtaralım. CIA ile MOSSAD’ın hademesi olmaya ayarlanmış güruh olmaktan kendimizi kurtaralım. Sırtımızdaki kamburu doğrultalım, üzerimizde ağırlık oluşturan ajanları silkeleyelim, elli yıllığına planlanmış olan gizli planın parçası olmaktan kendimizi kurtaralım. Çok geç olmadan…