Devletin uzak görüşlü yöneticileri, “Müdebbirân-ı devlet”, müdebbirâne bir davranışla Süleyman Şah türbesini emniyetli bir mevkie taşıyarak, muhtemel hadiselerin, hatta vahim sonuçlar doğuracak provokasyonların önünü almış, askerimizi, ülkemizi ve istikbalimizi büyük bir badireye sokacak tehlikelerden kurtarmıştır. Muhalefetin, medyanın, sosyal medyanın aşırı bir tenkitle hatta maksadını aşarak tezyifle yaklaştığı bir günde; yukarıdaki ifadede aşırı bir taltif olduğu tenkidi yapanlar olabilir. Ama büyük bir yangını küçücük bir çakmak taşından doğan zerre miktarı ateşin çıkarabileceğini unutmayalım. Adeta bir barut fıçısına dönen Suriye’nin içerisinde ve etrafında karanlık katillerin, kelle avcılarının kol gezdiği bir ortamda, türbemizi ve burasını mukaddes bir vatan toprağı şuuru ile bekleyen asker evlatlarımızı büyük bir risk altında tutmak elbette akıl karı değildi. Medya dediğimiz her türlü mecrada, Hükümeti ve Devlet erkânını tezyif eden, sözüm ona hamaset nutukları ile hakaretler eden, vatan sevgisini slogan atmaya indirgeyen bir kısım şuursuz insanlar, işin sonunu herhalde hesap edemiyorlar. Kimseyi doğrudan methetmek gibi huyum ve karakterim olmadığı halde, büyük bir ferasetle ve muarızlarının çıkaracağını tahmin ettiği gürültü ve hamaset edebiyatına karşı metanet göstererek bu müdebbir hareketi icra eden Devlet erkânımızı, kadirşinas bir mesuliyet anlayışıyla övmek, alkışlamak ve bu ferasetli davranışları teşvik etmek üzerimize farz oldu. Hükümet bu ihtiyatlı davranışı ile, 1.Askerimizin güvenliğini sağlamış ve muhtemel belalar savuşturmuştur. 2.Gene Suriye sınırları içerisinde bir mevki tutularak toprak kaybedildi, geri çekildi gibi propagandaları boşa çıkarmıştır. 3.Sınırımıza yakın bir mevki naspedilerek takip ve güvenlik işleri kolaylaştırılmıştır. 4.Suriye’deki hadiseler durulduğunda ve ülke istikrarlı hale geldiğinde tekrar eski yerine taşınacağı deklârasyonu ile ileride yapılması muhtemel operasyonun hukuki zemini muhafaza edilmiştir. Yani böylece Türkiye Cumhuriyeti fevkalade ihtiyatlı ve ölçülü bir harekâtta bulunmuştur. Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Başbakanımız Davutoğlu ile devlet erkânımıza ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu “nakli kubur” hareketi ile nelerin önüne geçtiğimizi düşünün. Ani bir Işid saldırısı ile hafazanallah buradaki 40 askerimiz şehit edilebilirdi. Allah korusun böyle bir hadise vukuunda elbette güçlü Türk ordusu yapanların yanına kar bırakmaz, müstahak oldukları cezayı verirdi ama ya ondan sonra neler olabilirdi? İşte muhtemel böyle bir kışkırtma sonunda Türkiye kendini Suriye bataklığında bulabilir, sonu belirsiz bir belanın ve serencamın içerisine girebilirdi. Bu arada bir ekonomik kriz patlatılır, içeride ve dışarıdaki düşmanlar, başta PKK, Ermeniler, Emperyal güçler ve pusuda bekleyen ne kadar çakal varsa tepemize binebilirdi. Sonrasını tahayyül etmek bile istemiyorum. İşte bütün bunları düşünerek 29.10.2014 tarihinde “Erdoğan İnönü’nün başarısını gösterebilecek mi?” yazımda Işid’e karşı bizi kara harekâtına zorlayan sözde dostlarımıza karşı asla tedbiri elden bırakmadan ülkemizi ve ülkülerimizi riske atmadan, onurlu bir politika güdülmesi gerektiğini anlatmıştım. İkinci Dünya harbinde İsmet İnönü’nün siyasi manevralarını bilhassa aynı partinin mensubu CHP’ yöneticilerinin tekrar tekrar okumasında ve olayları analiz etmesinde büyük yarar vardır. Devlet adamları hamasetle değil maslahata göre davranıp tedbir almak durumundadırlar. Yakın tarihimizde hamaset duyguları ile hareket eden, koskoca Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasına ve perişan olmasına sebep olan Enver Paşa örneği unutulmamalıdır. Devlet idaresinde hesapsız bir iyimserliğin ve hamasetin yeri yoktur. Siyaset, ülkenin hak ve hukukunu, refahını, emniyet ve huzurunu şanla şerefle onurla korumaktır. Siyaset bu yolda üretilmelidir. Ayak oyunları ile ülkenin çıkarlarını ve selametini hiçe sayarak iktidar kavgası yapmak bence hayırlı bir siyaset değildir. İktidarı zora sokmak, aşağılamak ve düşürmek niyetiyle Ülkeyi uçuruma sürüklemek vatanseverlik değildir. İzmir’de şehit edilen bir öğrenci kardeşimiz, evladımız nedeniyle bütün Türkiye ayağa kalktı. Çok müessif hadiselerin önünü güvenlik güçlerimizin gayreti sayesinde önleyebildik. İnşallah devam etmez ve daha acı olaylar yaşamayız. Daha dün denebilecek bir süre önce 6-8 Ekim olaylarında pek çok can ve mal kaybına uğradık, ülkemizin istikbalinden endişe eder olduk. Devlet adamlarımızın basireti sayesinde Kobani olaylarından büyük belaların içine girmeden teğet geçmesini başardık. Maalesef provokasyonlara açık bir ülkeyiz ve çabuk gaza gelen bir milletiz. Bizim bu özelliğimizi bilen sinsi düşmanların hassas noktalarımızı kaşımaktan vazgeçeceğini zannetmiyorum. Acılarımızı içimize gömmemiz pahasına olsa bile, Milletçe teyakkuzda bulunmamız ve teenni ile hareket etmemiz gerekir. Şimdi düşünün; Suriye bataklığına girip her gün şehit haberleriyle sarsılan Türkiye manzarasında, Ak Parti’yi iktidardan düşüreceğini zanneden, gözü kararmış iktidar muhterisleri, ne kadar yanlış hareket ediyorlar. Bunlar ya İki adım sonrasının hesabını bilmiyorlar, ya da iktidar hırsından gözleri kararmış. Ama Milletimiz her şeyi görüyor ve en güzel şekilde değerlendiriyor. Ak Parti karşısında tutunamayan diğer partiler, siyaseti “siyaset etmek*” zannediyorlar. Halbuki, Devletin ve Milletin selametini öne alan politikalar üretseler, her şeye muhalefet etmek, arıza ve maraza çıkarmak yerine, Devletin ve Milletin hayırlı işlerinde yardımcı olsalar; inanıyorum ki daha çok takdir edilirler ve daha çok oy ve puan toplarlar.. “İçimizdeki akılsızlar yüzünden bizi helak etme Allah’ım” 26.02.2015 *siyaset etmek: Cezalandırmak, idam etmek. [email protected]