Nevzat Laleli
HAY-DER Gen. Başk.
Gençlik inceleme yazısı
Adil düzende hakların korunmasına büyük önem vermiştir ve güçlü olsun zayıf olsun, zengin olsun fakir olsun, mümin olsun münkir (inanmayan) olsun herkesin bir hakkı olduğu ilan edilmiş ve onların haklarının korunması istemiştir.
Haklar, kişiler arasında, kişi ile toplum arasında veya iki ayrı toplum arasında olabilmekte ve bu hakların korunmasına yönelik hükümler de ayrı ayrı zikredilmektedir.
Allah’ın (c.c) kendine karşı işlenen bütün suçları affederek bağışlayacağını bildirdiği halde, insanların birbirinin haklarını çiğnemesini kesinlikle af etmemekte, bu konuda ancak hakkı çiğnenen insanın af yetkisine sahip olduğu bildirilmektedir.
İnsan haklarının korunabilmesi önce o hakların iyi bilinmesiyle mümkündür. İnsanın, insan olmaktan doğan 5 temel hakkı bulunmaktadır.
İfade etmeliyim ki insan hakları, insanların karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına hürmet etmeleri şeklinde düşünülürse de insan haklarını devlet çıkardığı yasalarla korur.
TEMEL İNSAN HAKLARI
Tabii (doğal) insan hakları;
- İnsan olmaktan doğan hak,
ne olursa olsun bu hakkını rahatça kullanabilir. Bu hakların başında;
- Yaşama (can güvenliği) hakkı gelir.
içerisine ana karnındaki ceninler de dâhildir. Zira o da canlıdır ve korunmaya muhtaçtır, yaşama hakkına sahiptir.
- İnanma hakkı da her insanın doğuştan elde ettiği bir haktır.
bu hakkını elinden alarak zorla başka bir dine veya inanca girmeye zorlanamaz. Her kes dilediği inanca sahip olmakta hürdür.
İnanç hakkının birbirinden ayrılmaz dört umdesi (şartı) bulunmaktadır. Bunlardan biri eksik olduğu zaman orada inanç hakkından söz edilemez. O zaman orada insanlara zulüm yapılıyor demektir. Bu haklar;
- İnandığını ifade edebilme hakkı.
hakkıdır. Bu istediğini, dili ile konuşarak söyleyebildiği gibi yazma yoluyla da söyleyebilir. Bu uğurda gazete, dergi çıkarabilir, radyo veya televizyon kurabilir.
- İnancının eğitimini alabilme hakkı.
velayetleri babanın ve annenin üzerinde oldukları için bunların kendi dinlerinin eğitim ve öğretimleri alabilme haklarına sahiptirler. Buradan çıkan diğer bir hak da bu eğitimi ve öğretimi verebilecek okullar kurmak, dershaneler açmak, öğretmenler yetiştirmek olarak karşımıza çıkmaktadır.
- İnancına ait teşkilatlanabilme hakkı.
haklarını kullanabilmeleridir. Hiç kimse ve hiç bir yönetim bu hakkın kullanılmasında onları engellemeye kalkışamaz.
- İnandığı gibi yaşayabilme hakkı.
inancının öngördüğü şekilde yaşama hakkına sahiptir. İnancını gereği istediği kılık kıyafeti giymesinde ve inancının öngördüğü hayatı yaşamasında onun önüne her hangi bir engelleme konamaması demektir.
- Aklın korunması hakkı.
geriye, yiyen içen bir de şehvetini tatmin eden hayvandan başka bir şey kalmaz. O halde aklı gideren, aklın görevini yapamaz duruma getiren ne veya neler varsa hepsi ortadan kaldırılmalı ve mutlaka akıl korunmalıdır.
- Malın korunabilmesi hakkı.
mallarında ki artış ile diğerinin sefilliğidir. Bir insan çalışmış helalinden ve hak ederek kazanmış bir malı veya parası varsa bu onun hakkıdır ve korunmak durumundadır. Hırsızlık, soygun, kap-kaç, hortumlamadan vb. eylemlerle bu hakkın kaybedilmemesi sağlanacağı gibi devlet de haksız vergi ve zamlarla bu hakkı kimsenin elinden almaya yetkili değildir. Onun için vergilerde hak gözetilir ve ancak zengin olanlardan vergi alınabilir.
- Neslin korunabilmesi hakkı.
korunması demektir.
Nesli bozacak en önemli olay nikâhsız birleşmelerden doğmaktadır. Takdir-i İlahi ana karnına düşen bir çocuğun babası belli olmalı, ailenin ve evlatlarının yetişmesinde üzerine düşen görevi yapmalıdır. Bu gün Avrupa da olduğu gibi gençler, yana yakıla gerçek babalarını aramamalıdırlar.
Bu hak, zinanın önlenmesi isteyen bir haktır. Zinanın önlenmesi, ona gidebilecek yolların da kapatılmasını gerektirir. İslam, bu konuda “zina etmeyiniz” değil “zinaya yaklaşmayınız” buyurmaktadır.
Adalet gereği hak. (aynı işi yapanlara aynı ücret, her kese aynı fırsat ve imkân)
Emek karşılığı doğan hak (çalışanın hakkının alnın teri kurumadan verilmesi)
Karşılıklı rıza ile (mukaveleden) doğan haklar.
İki insan bir iş yapımında birlikte anlaşarak bir takım şartlar belirlemiş ve hele de
bunları da yazılı hale getirmişlerse her iki tarafında bu sözleşmede hak ve vecibeleri (sorumlulukları) doğmaktadır. Her iki taraf da bunlara uymak zorundadır.
Görüldüğü gibi yukarıda ki haklar, fert ve toplumun haklarının korunması gayesiyle İslam’ın vazettiği, insanların etrafını çepeçevre kuşatan, aralarında oluşacak haksızlıkları gideren kurallardır.