Başkan Demirel düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirerek şunları söyledi:
Bayram münasebetiyle diğer partiler gibi bizlerde tüm ilçelerimizi dolaştık. Gittiğimiz her beldede sayın bakanımızın çorap dağıtır gibi sık sık dile getirdiği müjdelerini görmeye çalıştık. Hemşerilerimize vaad edilen müjdeleri sorduk, çokta enteresan cevaplarlar aldık. Sayın Bakanımız kimi yerlerde düşüncelerini müjde gibi anlatmış, kimi yerlerde de daha önce yapılmış olan küçük tesisleri müjde verir gibi tekrar anlatmış. 18 ilçemizin içerisinde Şuhut ilçemiz hariç diğer ilçelerimizin hiç birinde anlatıldığı gibi müjdeli bir yatırım olmadığını tespit ettik. 14 yıl içerisinde AKP’den en çok yatırımı bakanımızın da memleketi olan Şuhut ilçemizin aldığına şahit olduk. Bakanımıza, Şuhut İlçemize kazandırdığı yatırımlardan dolayı teşekkür ederken diğer ilçelerimizin talebi olan bir şeyi de hatırlatmaktan geçemeyeceğiz. Sayın Bakanım, Afyonun merkez ilçe dahil 18 ilçesi bulunmaktadır.
Son günlerde en çok konuşulan ve ülkemizin gündemini de meşgul eden Suriyelilerden bahsetmek istiyorum. Ülkemizde 3 milyonu aşkın Suriyeli bulunmaktadır. AKP; her zaman başarılı olarak yürüttüğü algı metodunu, Türk insanının Ramazan ayı sonrası kutlayacağı bayram telaşı rehavetine denk getirerek uygulamaya koymuş, 3 milyondan fazla Suriyeliye vatandaşlık hakkı vermeyi planlamıştır. İlk olarak konuyu sayın cumhurbaşkanı dile getirmiş arkasından da AKP’li bakanlar, Ramazan bayramı dolayısıyle gittikleri memleketlerinde bu konuya değinirken, sayın bakanımız Veysel Eroğlu’da konuyu Afyonda dillendirmiştir. Sayın bakan Suriyelilerden bahsederken, ‘Türkiye, onların duası ve bereketiyle yüzde 5 büyüyerek dünyada ilk dörde giren bir büyüme oranına sahip. Cenab-ı Allah da onların bereketini veriyor’ demiş, arkasından da, ‘Suriyeli mültecilere Türkiye vatandaşlığı verilmesi konusunda kriterler mutlaka olacak. Özellikle onlar incelenecek. Uygun olmayanlar vatandaş olamayacak. Bunun belli bir kriterleri var. Avrupa erken davrandı. Suriye’de yetişmiş çok insan vardı. Benim de orada çok dostlarım vardı. Su ve çevre konusunda uzman insanlar vardı. Avrupa maalesef bunları hemen kaptı yani Avrupa çok uyanık. Hiçbir konuya destek vermiyor. Seçilmiş akademisyen olsun, uzman olsun insanları kabul etti. Netice itibariyle bu da Avrupa’nın uyanıklığıdır. Şimdi 3 milyon Suriyeli kardeşlerimize biz bakıyoruz.’ İfadesini kullanmıştır. Sayın bakanın ifadesinden şunu anlıyoruz ki, Avrupa seçeceğini seçmiş gerisi bize kalmış. Sayın bakan keyifli bir şekilde nitelikli Suriyelilerden bahsederken, ülkemizde kağıt toplayan, inşaatlarda çalışan, kendi branşında atanamadığı için polislik mesleğini seçen bir sürü üniversite mezunu nitelikli gencimiz hakkında ne düşündüğünü de söylemesini beklerdik. Sayın bakanım. Üniversite mezunu çocuklarımız Türkiye’den Suriye’ye geçseler, oradan tekrar ülkemize giriş yapsalar nasıl olur? Bu çocuklar o zaman niteliklerine daha çok nitelik kazandırmış olmazlar mı? Suriyelilere vatandaşlık hakkı verildiğinde askere alınacaklar mı? Alınacaklar sa, Kendi ülkelerinde savaştan kaçtıkları için askeri mahkemede yargılanacaklar mı? Bizim evlatlarımız gibi Doğu ve Güneydoğuda terörle mücadele edecekler mi? Eğer bunlar olacaksa AKP hükümetine bir teklifim olacak. Bunları Doğu ve Güneydoğuda değil, Suriye’de bulunan Türkmen dağındaki Türkmen kardeşlerimizin yanına gönderelim. Orada onlarla birlikte savaşsınlar. Sağ salim geri dönenler bizim olsun. Dönmezlerse, zaten hiçbir zaman bizim olmayacaklardır. Savaştan kaçmış bir milletin mensubu, tarihini savaşarak kanla yazan bir milletin vatandaşlığına geçerken uygulanacak kriter, ancak ve ancak böyle bir ölçekte olmalıdır. Daha yenilerde 200 Uygur Türkünü idama terk eden AKP hükümeti, 3 milyondan fazla Suriyeli mülteciyi vatandaşlığa alması millet olarak hepimizin kanına dokunmaktadır. Unutulmasın ki, Körfez savaşından sonra 1,5 milyon kürt, tıpkı Suriyeliler gibi savaştan kaçarak Ülkemize mülteci olarak sığınmışlardı. Din kardeşimiz diyerek hepsini ülkeye aldık ve vatandaşlık payesiyle onurlandırdık. Bunlar ne yaptılar? PKK’yı canlandırdırdılar. 2 yıl geçmeden parti kurup o günden bu yana 10.000 den fazla Türk askerini şehit ettiler. Bugün 3 milyondan fazla Suriyeli aldığımızda sonuçları yaşananlardan çok daha ağır olacak.
Türk vatandaşlığına alınacak olan Suriyelilere TOKİ’den ev verilmesi planlanmaktadır. Doğu ve Güneydoğuda şehit düşen askerlerin gece kondu gibi evlerde barındıkları bir ülkede, savaş kaçkınlarına, mültecilere böyle bir armağan verilmesini asla kabul edemeyiz. Eğer TOKİ’den illaki ev verilecekse öncelikle şehit ailelerine, yazın parklarda, kışın kapalı alanlarda vaktini geçiren kimsesizlere, fakire, fukaraya, dul ve yetimlere, işçi ve emeklilere verilmelidir. Geçenlerde Afyonda yapımına başlanan 1073 daireli TOKİ evlerinden 300 tanesinin emeklilere tahsis edileceği duyurulmuştu. Parasıyla almak için müracaat eden emekli sayısı 7000 civarındaydı. Çekilen kurada 300 kişi sevinirken, 6700 kişi sükutu hayale uğramıştır. Benim ülkemin insanları hak ettikleri hayat standartlarının altında hüküm sürerken onların haklarını başka bir milletin insanlarına ağalık yaparak peş keş çekmek çokta mantıklı bir davranış olmamaktadır. Buna kutsal dinimiz bile cevaz vermemektedir. Her Cuma hutbede dinlediğimiz Nahl suresi 90. Ayette ”şüphesiz ki Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. o, düşünüp tutasınız diye size öğütler verir” diyor. Demek ki neymiş? İlk önce yakınlarına yani, kendi insanına bakacaksın.
Bayram öncesi Cumhurbaşkanı tarafından açılıp bayram süresince bedava geçiş yaptırılarak propagandası yapılan Osman Gazi köprüsünün maliyetini maalesef yine halk ödeyecek. Bedava olduğu için bayram süresince pek anlaşılamayan geçiş ücreti bayram sonrası köprüden geçenler tarafından çok astronomik bulunmuş ve ufak ufak itirazlar başlamıştır. İzmir körfezinin gerdanlığı diye adlandırılan Osman Gazi köprüsünden 5 günde 435 bin araç geçmiştir. En yoğun olduğu bayram tatili süresince 87 bin araç geçmesi AKP hükümetinin ne kadar hesapsız iş yaptığının bir göstergesi olmuştur. Yüklenici firmaya günde 135 bin aracın geçeceği taahhüt edilmiş ama bu rakama bedava olduğu halde bayram süresince bile ulaşılamamıştır. Hükümet, 135 binin altında geçen her araç için yüklenici firmaya 3 dolar ödeyecek. 14 yıllığına yap-işlet-devret modeliyle yapılıp köprüden geçecek olan 135 binin altındaki her araç için hazine garantisi bulunmaktadır. Bazı AKP’li dostlarımız sanal ortamda köprüyü gördünüz mü? Biz yaparsak böyle yaparız. Beğenmezseniz geçmezsiniz gibi laflar ediyor. Aman ha böyle söylemeyin. Dua edin ki parası olan herkes geçsin. Değilse, Allah korusun ödemeler yine vatandaşın cebinden çıkacak demedi, demeyin.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra rekor artışlar yapılan Cumhurbaşkanlığı bütçesinin bu yıl da yetmediğine şahit oluyoruz. Yıl başlarken 434 milyon lira olan Cumhurbaşkanlığı ödeneği, daha yılın ilk yarısı sona ermeden 278 milyon liralık artışla, 712 milyon 844 bin liraya çıkartılmıştır. Bu artışla Cumhurbaşkanlığı, 2017 bütçe hedefi olan 464 milyon 255 bin liranın şimdiden üzerine çıktığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı ak saray için o zamanlar ne demişti hatırlayalım “Bu bina ülkemiz için bir ihtiyaçtı. O nedenle yapıldı. Yabancı konukları karşılama törenlerini, caddeyi trafiğe kapatmak suretiyle sokakta yapmak durumunda kalıyorduk. Hem kapalı alanda tören yapma şansımız olacak, hemde açık alanda. Türkiye’ye yaraşan, tüm ihtiyaçlara cevap veren bir bina yapıldı” İsraf, toplum olarak üzerinde durmamız gereken en önemli bir mesele. Ayet-i kerimeler icabı israf haram, israf etmemek ise farzdır. Hadis-i şerifte buyuruyor ki: (İktisat eden zenginleşir, israf eden fakirleşir)