Kara lokumcu, bu köşeyi okuduğunda kulağı kıvrılıyor. En yakın dostu Süleyman K.; “Doğrusu tüyleri diken diken olanı, kalbi sıkışanı duydum ama böyle kulağı kıvrılanı ilk kez duyuyorum” dedi.
Zaten ben de duymamıştım.
Kara lokumcu buradaki o tatsız yazıları okuyunca soluğu, kalan tek dostu Süleyman K.’nın yanında alıyor:
“Bak ne oldu?…”
“Ne?…”
“Kulağım…”
Süleyman K. hemen teşhisi koyuyor:
“Valla sen yine köşeyi okumuşsun…”
Kara lokumcu’nun yüzü değil, kulakları kızarıyor, sonra kıvrılıyor… Neden mi? Kısaca anlatalım… Kara lokumcu, işi düşecek kişileri mangala davet eder. Yanında her dediğine “evet” diyecek biri olur ki, konuştukları inandırıcı olsun. Konuya girinceye kadar, ortamı ısıtmak için zamparalıklarını bile anlatır. Son mangal partisinde “evet”ci pozisyonunda olan tefeci Hüseyin’de vardır. Lokumcu yakın tarihe kadar, komşusu Nebahat’la, trafo Nezahat’la, kara Emine’yle ve arabacının eşeğiyle olan hikayelerinden övüne övüne bahseder. Ki, ne kadar erkek adam olduğu anlaşılsın! Tıpkı tefeci Hüseyin’in, Süleyman K.’nın kendi hikayeleriyle övündüğü gibi… Gurup bunlar, rezillikleri diz boyu… Kulak meselesine dönelim… Lokumcunun hikayelerini, tefeci Hüseyin çoklu ortamlarda anlatmaya başlayınca… Lokumcunun kulağı, kızarıp kıvrılmaya başlıyor… Yakında; lokumcuyla uygun adım yürüyen Süleyman K.’nın da kulaklarının kızarıp kıvrıldığını duyarsanız, şaşmayın… Unutmayın ki; Üç kuruşluk insana, beş kuruşluk değer verirsen, aradaki iki kuruşa seni satar…