Öncelikle belirteyim ki bu siyasi bir yazı değildir. Daha ziyade kavramın terminoloji, etik, ahlaki, dini ve vicdani boyutu üzerinde durmaya çalışacağım.
Yolsuzluğun tarifi; Dünya Bankası tarafından da kullanılan en basit tanımıyla “kamu gücünün özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılmasıdır.”
Yolsuzluğun bir başka tanımı ise “yakın ilişkiler kurarak kendisi ve yakınları için davranıştan bazı avantajlar sağlamaya yönelik kasıtlı ve uygunsuz olaylardır.” Yolsuzluğun şekli kamu kesimi faaliyetinin şekline göre değişir. Sözü edilen kamu gücünün kullanımının bir kişinin çıkarı için olması gerekli değildir, bu çıkar bir oluşumun, bir sınıfın, bir aşiretin, bir zümrenin .. çıkarları için de olabilir. Özellikle demokrasinin tam gelişmediği ülkelerde yolsuzluk olayları; aile, akraba, aşiret veya bir sınıfın çıkarları için yapılmaktadır.
Her yolsuzlukta rüşvet ödenmesi gerekmez, örneğin hasta olduğunu iddia ettiği için rapor veya izin alan bir kamu görevlisinin tatile çıkması da görevi kötüye kullanması olarak görülebilir. Bir hediyenin rüşvet olarak algılanması ise hediyenin miktarına bağlıdır. Ülkelerin kültürel ve ekonomik yapısı hediyenin büyüklüğünü farklı tanımlayabilir. Genel geçer ölçülerden farklı olarak, kamu görevlisine çok pahalı hediye vermek de etik değildir, diğer ifadeyle rüşvettir, o kişinin bu aldığı pahalı hediyeye binaen menfaat sağladığı kişinin işini öncelikli yapması da görevi kötüye kullanmaktır.
Rüşvete karşı ABD nin öncülüğünde 1990 yılından itibaren çeşitli önlemler alınmıştır. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 60 ülke 1993 yılında Berlin’de kurulan Uluslararası Şeffaflık Kurumunun üyesidir. Bu örgütün amacı evrensel ahlak kurallarının uygulanmasını teşvik ederek yolsuzluğu azaltmaktır. Bu örgüt yolsuzluğu algılama endeksi yayınlayarak ülkeleri sıralamaktadır. Yolsuzluk konusunda temiz olduğu düşünülen ülkelere 10 üzerinden puan verilmekte, ülkelerin kirlilik düzeyi arttıkça bu puan aşağı doğru çekilmektedir..
Yolsuzluk tek bir nedenle açıklanamayacak kadar karışık bir durumdur. Yolsuzlukla mücadele bazen yıllarca sürebilir. Sorunun köklerine inip, teşhisi doğru koymak ve süreci doğru yönetmektir. Yolsuzluğa yol açan faktörleri ortadan kaldırmak, bu suçları işleyenlere karşı ciddi yaptırım uygulanması konunun çözümünde etkili olacaktır.
Yolsuzlukla mücadele de önce tarafların çok iyi tanımlanması gerekir. Yani kamu sektörünün hizmetleri içinde yolsuzluğa yol açacak işlere talepte bulunan insanlar vardır ve bu işleri yapmak için bir fiyat isteyen kamu görevlileri vardır. Yolsuzluk için bir arz ve talep söz konusudur. Rüşvet veren kimse bir kamu görevlisinden bir şey ister (fayda artırma veya maliyet azaltma). Kamu görevlisi de bu ürünü satacak bir güce sahiptir. Rüşveti veren ile alan arasındaki ilişkiyi etkileyen ise menfaat birlikteliğidir.
Yolsuzluk ve rüşvet etik olarak doğru olmadığı gibi ahlaki de değildir. Etik evrensel değerleri içerirken, ahlak daha ziyade din, kültür ve örf ile alakalıdır. Dini yönden yolsuzluk ve rüşvet haramdır, Peygamber Efendimiz ‘Rüşvet alan da veren de ateştedir’ demiştir. Bir başka hadiste de "Devlet malından bir hırka bile olsa aşıran, çalan şehit olmaz" demiştir Efendimiz (s.a.v.).
Yolsuzluk ve rüşvet, hangi kalıba koyarsak koyalım reddedilmiştir, insani olarak da vicdani olarak da yanlıştır. Bile bile haram paraya, mala, hediye altındaki rüşvete göz dikmek, evli ve çocuklu ise çoluk çocuğunun rızkına haram karıştırmaktır. Bu konuların affedilebilir bir tarafı yoktur. Yolsuzluk ve rüşvet, tüyü bitmedik yetimin hakkına göz dikmektir. Milyonlarca insanın hakkını üzerine almaktır. Uhrevi cezası da çok çetindir, tek tek insanlarla helalleşilemeyeceği gibi diğer yandan, kamu hakkını üzerine aldığından dolayı genel bir hak hukuk kapsamına girmiş olur.
Rüşvet alan ve verenler, genelde gizli kapılar ardında yapıyorlar. Rüşvetin belgesi olmaz diyerek, yaptıkları illegal olayı akılları sıra normalleştirmeye çalışıyorlar. Ahlaki ve etik olarak zaafı bulunan, yetkili yerlerde bulunan insanlar; benden öncekiler aldı biraz da ben alayım, kesemi doldurayım diyerek akıl dışı yansıtma olaylarına başvuruyorlar. Öncekilerin aldığı legal ve helal olmadığı gibi takip eden ve edecek olanların aldığı da legal ve helal değildir. Bu insanları vicdanları hiç mahkum etmiyor mu merak ediyorum, ya da vicdan denilen olguyu tamamen yitirmişlerdir diye düşünüyorum. Vicdansız bir yaratık olmuş çıkmışlardır sonuçta.
Sonuç olarak; bizler ve toplumun ekser kesimi helal kazancımıza haram bir lira karışmasın diye kılı kırk yararken, yolsuzluk ve rüşvet işi içinde olanların ahlaken ve vicdanen tefessüh ettiğini (çürüdüğünü) ifade etmek doğru bir teşhis olur diye düşünüyorum.
Pusulası doğru olan helalden şaşmaz, eğri olan da haramla iştigal eder ve er geç bunun hesabını hem bu dünyada hem de ahirette öder..
Lokman ÖZKUL
Eğitimci-Yazar