Ağustos ayına girer girmez, sıcaklıklar nispeten mevsim normallerine döner gibi oldu. Yağmur az da olsa yüreklerimize su serpti. Neydi o bunaltan sıcaklıklar. Bu yaz, can kayıplarının yaşandığı orman yangınlarının üzücü haberleri ile sarsıldık. Sıcaklıklar arttıkça arttı. Küresel ısınmanın etkileri, iklim değişiklikleri etkilerinin kutuplarda ve dağlarda buzulların erimesi, karların erken eriyerek nehirlerin akış düzenini değiştirmesi, aşırı sıcak ve soğuk dalgaların artması, mevsimlerin dünya genelinde ısınması, kurak dönemlerin uzaması, sel, fırtına gibi afetlerin şiddeti ve sıklığının artması, deniz seviyelerinin yükselmesi olarak karşımıza çıkıyor. Kuraklık endişesi içimi kemiriyor.
Daha birkaç ay önce baharın sonlarında kardeşlerim ve yeğenlerimin “haydi pikniğe gidelim” önerisine “bu sefer hiç görmediğim bir yer olsun” diye karşılık verdim. “Tamam” dediler. “Çok güzel bir yer var, mangal da yapılabiliyor. Göl de var” Gölü duyunca heyecanlandım, heveslendim.
Tarif etmeye çalıştıkları yeri şimdiye kadar hiç görmemiştim, bilemedim. “Gidince görürsün “ dediler. Hazırlandık Afyonkarahisar’a 16-17 km uzaklıktaki bu 26 Ağustos Tabiat Parkı, Sinanpaşa ilçesine bağlı, toplam alanı yaklaşık 65 hektar olan, flora ve faunası ile zengin doğal bir ortam bizi bekliyordu. Afyonkarahisar’dan Antalya’ya dönünce hemen sağda kalan parkın gözlem kulesi, yürüyüş ve bisiklet yolları, piknik alanları, tenis kortu ve spor sahaları ile çocuk oyun parkları bulunuyor. Burayı daha önce nasıl görmediğime şaşıyorum. Çünkü büyük Taarruz Şehitliği ve başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün anıtını biliyordum.
Giriş ücretli, “26 Ağustos Tabiat Parkı “ yazan büyük tak şeklindeki kapısından girdiğimizde büyük ağaçların gölgelendirdiği piknik alanı sakin huzur bulunacak yer. “Gölet’in kenarına gidelim” Dedik. Arabalarımızla göletin olduğu yere kadar geldik. Ben suyun rengini arıyorum mavi, yeşil, berrak bir su birikintisi göremedim. Kendimi suyu görüp huzur bulmaya hazırlamıştım.
Daha önce suyun olduğu yer olan alanın etrafı tel örgülerle çevrilmiş ve uyarı tabelaları asılmış. “Suya Girmek Tehlikeli ve Yasaktır. “ Ama su yok… Burası 3 Nisan 2008’de tabiat parkı ilan edilmiş, o zamandan beri piknik alanlarından birisi olan, göçmen kuşların konaklama yeri olarak bilinen Akören Köyü yakınlarındaki göleti daha önce görmüş olan erkek kardeşim, şaşkınlık ve üzüntüsünü gizleyemiyor. Afyonkarahisarlılar hafta sonlarında buraya akın ediyorlardı. Güzelim gölet, yaşanan kuraklığın yanı sıra göleti besleyen derelere yapılan barajlar nedeniyle kurumuş. Çatlamış topraklarına bakarak bir zamanlar çok değil on, on beş yıl öncesine kadar gölet olan bu yer şimdi kupkuru.
Bir başka zaman İhsaniye ilçesine bağlı Kayıhan beldesine yolum düştü. Çok küçükken geldiğim yeri hayal meyal hatırladım. Çok değişse de değişmeyen havası ve suyuydu sanırım. Bir çeşmesi var, iki borusundan durmadan akıyor gece gündüz, yaz kış. Akan suyundan etkileniyorum.
Son zamanlarda gördüğüm en doğal su… Yere yakın, çukurda. Uzayıp giden yalağına dolmuş akan sular öyle berrak, öyle şeffaf, duru ve temiz ki bakmaya doyamıyorum. Ne çeşmenin yapısına ne, ne tarihine şimdilik bakmıyorum. “Su boşuna akıp gidiyor” diyorum. “Bahçeler sulanıyor” diyorlar. Bu su nerden geliyor, nereye gidiyor? İnşallah hep böyle akar durur. Umutsuzca aklıma Yunus Emre’nin şiiri geldi. “Sular hep aktı geçti/ Kurudu vakti geçti/ Nice han, nice sultan/tahtı bıraktı geçti/Dünya bir penceredir /Her gelen baktı geçti.”
Suyu bitmiş gölet ve çeşmeden büngüyen su düşüncelerimi alt üst etmeye yetti. Zaten iklim değişiklikleri etkilerini kutuplarda ve dağlarda buzulların erimesi, karların eriyerek nehirlerin akış düzenini değiştirmesi, aşırı sıcak soğuk dalgaların artması, mevsimlerin dünya genelinde ısınması, kurak dönemlerin uzaması, sel, fırtına gibi afetlerin şiddeti ve sıklığının artması, deniz seviyelerinin yükselmesi şeklinde olacağı senaryoları ile bilim dünyası kuraklığı, sıcaklığı haber veriyor, oralı bile olmasak...
Günlük yaşantımızda aniden sular kesilse, elektrikler gitse benim için o gün hayat durur. Öylesine bağımlı hale gelmişiz k; ne yapacağımızı şaşırırız birkaç saat ya da birkaç gün yokluğunda. Gider gelir elektrik düğmesini yoklarız, çeşmenin musluğundan akacak bir damla suyun sesine hasret kalıveririz.
Düşünsenize elektrikler hiç gelmese, sular hiç akmayacak olursa halimiz ne olur. Hadi bir iki gün elektrik olmasa çamaşır, bulaşık makinada yıkanmasa, televizyon, internet, şarjı bitmiş telefonu kullanmasak, buzdolabı çalışmasa, dondurucuya koyduklarımız erise, evler süpürülmese, her yer toz içinde kalsa, gecelerin karanlığına alışsak. “Eskiden elektrik mi vardı?” deriz. Birkaç gün idare etmeye çalışırız. Hiç gelmeyecek olsa başımızın bir şekilde çaresine bakma yolları ararız. Evdeki elektrikle çalışan bazı aletler, klima, ısıtıcı, mikrodalga, fırın, ocak, tost makinası çay makinası, kahve makinası, elektrik süpürgesi, kurutma makinası, vs. elektrik olmayınca hiçbir işe yaramayan süs makinaları olduğu gibi çöplük olur.
Hayat sadece evde geçmiyor. Ya fabrikalar, iş yerleri, hastaneler hepsi de elektriğe muhtaç. İlkel yaşam bizi bekler elektrik olmadan. Biliyorum çok kötü bir senaryo düşündüklerim.
Peki, su olmadan ne yaparız? “Eskiden su mu vardı?” diyemeyiz. O bir damla sudan hâsıl insan. Yaşam kaynağının başındadır su. Su ile olan ilişkilerimizin kökleri insanlık tarihi kadar eskidir. Tarih öncesinden günümüze kadar süregelen bir arayışın ve sürekli gelişimin ürünüdür. Hayatta kalmak, sağlıklı yaşam sürebilmek için temiz suya oluşabilme yollarını aramış, bu arayış uygarlıkların yükselmesi ve düşüşüyle toplumsal yapılarımızın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Gelecek yılların genel beklentisini 2100 yılında ortalama sıcaklıkların 2 ila 4 derece artması yönünde. İklim değişikliği sadece sıcaklıkların artması anlamına gelmiyor. Kuraklık, seller, şiddetli fırtınalar, gibi hava olaylarının sıklığı ve şiddetinde artış bekleniyor. Gerekli önlemleri alamazsak bizi bekleyen günler pek iç açısı değil.
Su kaynakları sadece bizde azalmıyor dünyada da su kaynakları tükenmekte. Bunun için çeşitli önlemlerin alınması gerekiyor tabi. Dünyanın % 70’inin sularla kaplı olması, birçok kişi tarafından su kıtlığı konusunun hafife alınmasına neden oluyor. Ancak insanların ve hayvanların yararlanabileceği tatlı suyun oranı %2,5 ‘ine tekabül ediyor.
Dünyanın yaratılışı ile ilgili hikâyelerin çoğunda dünyanın başlangıçta bir okyanustan ibaret olduğuna inanılmaktadır. Zamanla sular çekilerek azalmıştır. Atalarımız kuraklık yüzünden Orta Asya’dan göç etmediler mi? Yeni yerler aramak uğruna insanlık tarihinin en büyük göç hareketlerinden biri olan Kavimler Göçü, yüzlerce yıl boyunca sürmüş, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyayı yeniden şekillendirmiştir. Türklerin başlattığı ve daha pek çok ülkenin katıldığı Kavimler Göçünün bir nedeni de kuraklıktı.
Bu günde dünyamızı bekleyen bir kuraklık söz konusu…Suların azalmasının başlıca nedenleri, iklim değişikliği ve kuraklık. Nüfus artışı, sanayileşme, tarımsal faaliyetler ki tarımda aşırı su kullanımı ve sulama yöntemlerinin yeterince verimli kullanılmaması, çevre kirliliği, alt yapı eksiklikleri diye sıralayabiliriz.
Yaşamımızın en önemli kaynağı olan su, son günlerde Türkiye için söylenen barajların doluluk oranlarının azalması ile tekrar gündeme geldi. Azalan su kaynaklarından dolayı evlerinde her insan su israfını önleyen bazı uygulamalar yapmalı. Su kaynakları sadece bizde azalmıyor dünyada da su kaynakları tükenmekte. Bunun için çeşitli önlemlerin alınması gerekiyor tabi. Öyle çeşmelerimizden akan suların bir gün kesilivermesi, kuruyan göl, dere yataklarının bitivermesi, yağmurların, karın yağmaması mutlaka canlılar için dünyanın sonunu oluşturur. Su sıkıntısına karşı alınacak önlemler konusunda devletlerin ve bireylerin iş birliği yapması çok önemlidir. Bunun için; su kaynaklarının verimli kullanılması bilincinin yerleşmesi gerekli.
Peki, bizler ne yapabiliriz evlerimizde. Mesela bulaşık ve çamaşır makinelerinin tam dolmasını beklemek, bulaşıkları makinaya yerleştirirken, suyun en az seviyesinde açarak sudan geçirmek veya bir kâğıt peçete ile sıyırabiliriz. Banyo sırasında suyun boş yere akıtılmamasını sağlayabiliriz. Sebze meyveleri musluk açık olarak yıkamak yerine suyu bir leğen içerisine doldurarak yıkayabiliriz, ellerimizi sabunlarken, diş fırçalarken çeşmeyi açık bırakmadan az miktarda su kullanabiliriz. Bunun için musluk ve duşlara su tasarruf cihazları takılabilir. Damlayan muslukları, sızan boruları tamir ettirmekte su tasarrufu sağlar. Artık damlaya damlaya göl olmuyor, çöl oluyor. Duyarlı insanlar bunlara mutlaka dikkat ediyorlardır.
Su ayak izinin küçültülmesi; tek kullanımlık plastik şişelerin azaltılması ve su matarası gibi doğa dostu ürünlerin tercih edilmesi öneriliyor. Yağmur suyu toplamak, bahçe sulamaları için bir öneri olarak sunuluyor.
Atık suyun arıtılması; doğru ve teknolojik arıtma sistemleri ile atık suların değerlendirilmesi. Gri suyun geri kazanılması, endüstriyel atık suların arıtılması ile temiz su kaynaklarının korunması sağlanmalı. Alternatif enerji ve su kaynaklarına yönelme ile su tüketiminin azaltılabileceğini söylüyor uzmanlar. Rezervuarlara yatırım yapılması, deniz suyunun arıtılması, bölgeler arasında su aktarımı yapılması, su kaynaklarını kirletmemek, sanayi artıklarını, yağları, bunun gibi çöp atıklarını suya karıştırmamak.
Sürdürülebilir tarım için tarım sektöründe su verimli tarım teknikleri ve akıllı sulama sistemleri kullanarak su israfını önlemek. Toplumsal farkındalık ve eğitim ile su tasarrufu sürdürülebilir su kullanımı konusunda bilinçlendirme kampanyaları düzenlemek, Yerel ve Ulusal Politikalar ile su kaynaklarının korunması ve su kullanımının denetlenmesi konusunda faaliyetler yapmak.
Kısacası yolun sonuna gelmeden önlemlerimizi alıp susuz kalmamak için çaba göstermeliyiz. Suyumuzu israf etmeden kullanma alışkanlığı kazanmalıyız. “Sudan bahane “ diyerek küçümsemeden suyumuzu korumalıyız. Dualarım, dileklerim, aksın gürül gürül nehirlerden, pınarlardan, çeşmelerimizden, bereketli geleceklerimize eriştirsin Allah inşallah. Su gibi çağlasın sularımız…