Arşiv Haber

MUHALEFET ETMEK…

Abone Ol
MUHALEFET ETMEK… Dokuz yıl öncesine şöyle bir göz atalım… Kütahya kavşağını düşünün. Dokuz yıl önceki fotoğrafla bugünkü fotoğrafı buraya koyabilseydik, keşke. Ne kadar büyük bir gelişme olduğunu hep birlikte görürdük. Kaç uğrak yeri, kaç alışveriş merkezi, kaç lokanta vardı? Bugünkü duruma gelebileceğini düşünür müydünüz hiç? Dokuz yıl önce bu bölgede kaç otel, kaç yatak kapasitesi vardı? Bugün en az yedi katına çıktı. Dokuz önce bu bölgede kaç kişi istihdam ediliyordu? Şimdi kaç kişiye ekmek kapısı açıldı? Keza, Antalya kavşağı… Bu büyük gelişmelerin nesine muhalefet edebilirsiniz? Ancak, tahsis konusunda bir kayırma, haksız kazanca sebep olma gibi durumlar sabitse, durum değişir… Öte yandan; ülkedeki en modern hastanelerden biri Afyon’a yapıldı. Eksiklikler varmış… Olabilir. Tespit edilen eksiklikler giderilmeden teslim alınmış mı? Hayır. Kısa süre sonra Afyon bu hastaneye sahip olacak mı? Evet.. Gecikmeyi abartarak muhalefet etmek, kime ne kazandıracak? Diğer taraftan; il genel meclisi toplantıları kısa süreli oluyormuş. Olabilir, toplantı uzun sürdüğü zaman “neden uzun sürdüğü” gündeme getirilmiyorsa, kısa sürdüğünde de, tartışılması yanlıştır. Vali Bey’e jeep alınmış. Alınırken tartışılmamış, şimdi muhalefet edenler olmuş. Ağalar, beyler; Jeep Vali Bey’in şahsına alınmadı, valiliğe alındı. Vali Bey, jeeple pikniğe mi gidecek de, muhalefet ettiniz? Afyon’a hizmet etmek için kullanılacak. Muhalefet ederken, yıkıcı değil yapıcı olalım. ARTIK VAR… Damat Paşa kan revan içinde, ama atının üstünde… Dattara dattara daa diye bağıran borazanların eşliğinde, bi alkış bi kıyamet, girmiş saraya, çıkmış huzura… Bektaş Paşa “Hayırdır?” demiş: “Nerden, n’oldu böyle?” Damat Paşa, kasım kasım kasılarak, “Sırlarımızı deşifre edenleri tarumar ettim, yaktım, yıktım, geldim” demiş. Bektaş Paşa şaşırmış. “İyi de” demiş… “Bizim sırlarımızı deşifre eden yok ki!” Divan buz kesilmiş… Kaş yapayım derken göz çıkardığını fark eden Damat Paşa, dank eden kafasını şöyle bir bükmüş… “Artık var” demiş. ************** İBRAHİM EFENDİ… Allah, akıl nimetiyle donattığı insanı, ergenlik çağından ölünceye kadar tüm yaptıklarından ve yapması gerektiği halde “ihmalkárlık edip” yapmadıklarından “sorumlu” tutmuştur. İşte bu noktada, insana düşen görev, düşünmektir: Ne idim? Ne oldum? Sonum ne olacak? Değerli müminler… Kendi kendimizi hesaba çekmeliyiz. Şu an ruhumuzu teslim edecek olsak, yüce yaratanın huzuruna varmaya yüzümüz var mı? Zira, Hazreti Ömer, “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz” uyarısında bulunmuştur. Aziz müminler… Bu güne kadar, “toplum için” ne yaptık? Yahut, topluma, “insanlara” ne gibi “zararlarımız” dokundu? Günah işlediysek, tövbe etmeliyiz. Kusurlarımız varsa, telafi etmeliyiz. Şüphesiz ki, Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Cuma günü İbrahim Efendi’nin gittiği camide, işte bu “cuma hutbesi” okundu! Biz yaza yaza anlatamadık… İmam anlatmış demek ki.