"Cesaret, aşktan daha büyük bir erdemdir. En iyi ihtimalle, sevmek cesaret ister"  Paul Tillich

 

Dolmuştan ineceğimde “köprüde inecek var” diye çok utanarak hafiften bağırırdım. Dolmuş durağının adı köprüydü.  Enteresandır  beynimiz nöronlar arası bağlantıyı- sinir ucu dalları yeşerterek- sanki köprüler kurarak örüyor.  Beynimizde sinirler arası ağ ve köprüler gibi insanlarla aramızda da köprüler kurarak mutlu olabiliyoruz. Bağ kurmak yaşamın harcı. Bu harçtan yoksun olduğumuzda anlamlı ve coşkulu bir ömür öremiyoruz. Bağ kurmak ile diğer insanlarla özümüzü içtenlikle yaşayabildiğimiz iletişim ve ilişki içerisinde olabilmeyi kastediyorum.  Buna  “olmak cesareti” de diyebiliriz. Kendi arkasında durabilmek, maskesiz ve “mış” gibi yapmadan yaşamak. Dünyadaki rolünü kimseye kaptırmadan, terketmeden, silikleştirmeden “varım ve tam ve bütünüm” diyebilmek . Ömür denizinde, bu tamlık ve bütünlük gemisinde,  beşikten mezara daha iyi, doğru ve güzele iten bir rüzgarla ilerliyorum, ilerlemek murad ediyorum. Dünya ahrete bağlanan köprüdür denir. Bu deniz bir köprü…Ömür bir köprü.

 

İdrak edeyim ki; köprüden düşme ve köprüde eyleşme… Yaşasın Hayat! Köprüyü Kuran’ın türlü çeşitli simgeleri, hayret vericilikleri, kavranamayan gizemleriyle ! 

Yazılarım sana rüzgar olsun!