Afyonkarahisar Dumlupınar Bilim Sanat Merkezi öğrencileri, Büyük Taarruz ve Büyük Zafer’in 100’üncü yılı etkinlikleri kapsamında önemli bir çalışmaya imza attı...

“Zafere ses veren gençler” isimli proje kapsamında BİLSEM öğrencilerinin Büyük Zafer ile ilgili olarak yazdıkları yazıları Afyonkarahisar’ın yerel gazetelerinde yer bulacak.

Afyonkarahisar Valililği, Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Afyon Gazeteciler Cemiyeti ve Dumlupınar Bilim Sanat Merkezi tarafından Zafer’in 100’üncü yılı etkinlikleri kapsamında hazırlanan projeye dahil olan öğrencilerin yazılarını Afyonhaber'de yayınlıyoruz..


 ****


Zeynep Gül Koca
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi


Sakatların İsmail’in Hikayesi

 

Merhaba, ben Zeynep Gül Koca.

Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, Kütahya’da yaşayan “Sakatların İsmail”inhikayesini anlatacağım.

 
***

Yunanlar 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmişlerdi. Bu işgal zamanla iç kesimlere doğru yayılmıştı. Manisa, Uşak, Kütahya, Afyonkarahisar…

Tarih 17 Temmuz 1921... Kütahya işgal altında.

Yunan Kralı Konstantin 28 Temmuz 1921 de Kütahya’ya ayak basmıştı. Hedeflerinde Ankara vardı. Bu işgal sırasında Kütahya çevresinde yaşayan halk da zulümden kaçmak için dağlara sığınmıştı.

Daha sonra 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşı yapılmış ve Yunan ordusu mağlup edilmişti. Sakarya’dan kaçan Yunanlılar, Afyon ve çevresine çekilmişti.

Bir yıl sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz ile Yunanlar korkutulmuş ve yurttan atılması için ilk adım atılmıştı.

30 Ağustos 1922’deyapılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi Yunanlılar için kaybetme zamanıydı.Yunanlar artık kaçmaya başlamıştı. Hedeflerinde İzmir vardı. Bazıları da gizli bir şekilde Bursa’ya kaçmaya çalışıyordu.

Bu dönemlerde, Kütahya Saraycık köyünde 14 yaşında, cesur, vatansever ve zeki bir çocuk dağlara sığınmıştı.Onun adı İsmail idi. Herkes onu Sakatların İsmail diye bilirdi. Kızıltaş Vadisi Belovaköyünün yakınlarında Yunanlı askerleri görmüştü. Sayıları yedi bin civarında olan Yunan askerleri ona doğru geliyorlardı.

“Hey! ... Çocuk! Bursa yolu hangi yöndedir?” diye sordular.

İsmail çevreyi avcunun içi gibi biliyordu. Fakat Yunanlara bu yolu gösteremezdi. Onların kaçmasına izin veremezdi.Yunan askerlerini oyalayıp arkadan gelecek olan Türk askerlerine zaman kazandırmalıydı.

“Buradan gideceksiniz.” dedi. Onlara farklı bir yol gösterdi. Böylece Yunan askerleri oraya yönelecek ve Bursa yolu diye Oysu-Yüğsük köy yolu diye bilinen yere gideceklerdi. Türk askeri zaman kazanacaktı. Öylede oldu.Ama Yunan komutan, İsmail’i de yanına aldı. Çünkü ileride yolu yeniden kaybedebilirlerdi. Yunan askerleri Bursa yolu diye bildikleri yolu yürümeye başladılar. Gece yürüyüş devam etti. Fakat yürüdükleri yol Bursa yolu değildi. Sabah olmuş, gün ışımaya başlamıştı.Ertesi sabah kandırıldıklarını anlayan Yunan askerler o temiz kalbi kurşun yağmuru tutmuşlardı.O, çocuk bir kahramandı:İsmail 14 yaşındaydı…

***
Şimdi yıl 2022… Büyük Zafer’in 100.yılındayız.On dört yaşında şehit olan Sakatların İsmail’in adını bilme, adını yaşatma zamanı. Büyük Zafer kutlu olsun.
15.Yazı

 Levent Başkaya
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi



 
Yüzbaşı Şekip Efendi ve Kızı Maide Öğretmen
 
Merhaba, ben Levent Başkaya.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, Çalköy’de hayatını kaybeden Yüzbaşı Şekip Efendi’den ve yıllar sonra onun mezarını bulan kızı Maide Öğretmen’den bahsedeceğim.

***

Kütahya’nın Çalköybeldesi ülkemiz için büyük rol oynayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin geçtiği önemli bir bölgedir. Bu bölgede bir savaş kahramanı olan Yüzbaşı Şekip Efendi’nin şehitliği vardır.

Şekip Efendi 29 Ağustos 1922 günü şehit olmuştur. O, 14. Süvari Tümeninin 3. Alayı 2. Bölük Komutanıdır. Bölüğünün başında âdeta bir aslan cesaretiyle savaşmış, askerleriyle yaklaşık iki bin Yunan askerini esir almıştır.

Ardından düşman toplarını ele geçirmek için girdiği çatışmada birkaç askerle birlikte şehit olmuştur. Savaşta kullandığı atı,tek başınaÇalköy’e gelmiştir. Köyde yaşayan Ahmet Ağa atı tanımış ve de şaşırmıştır. Bu at, Yüzbaşı Şekip Efendi’nin atıdır…Yüzbaşı’nın başına bir şey geldiğini anlayan Ahmet Ağa, köylülere haber vermiştir. Bunun üzerine köylüler savaş alanına gitmiş, geri koca yürekli askerlerimizin naaşlarını getirip defnetmişlerdir.

***

Daha sonra zafer kazanılmış, ülke kurtarılmıştır. Aradan yıllar yıllar geçmiştir.

Yüzbaşı Şekip Efendi’nin kızı Maide Öğretmen’dir; tarih öğretmenidir. İstanbul Erenköy Kız Lisesinde öğretmen olan Maide Öğretmen, zaferin kazanıldığı topraklarda Atatürk’ü anmak amacıyla bir gezi düzenlemiştir.

Gezi sırasında, okul flamasındaki harflerden biri düşmüştür ve okul gezi kafilesi karton almak için yollarının üzerindeki Çalköy’e gelmişlerdir. Maide Öğretmen karton harfleri keserken bir yandan da çevredeki tarihi yerler hakkında bilgi almaya çalışıyordur. Bilgi almaya çalıştığı kişilerden biri de Çalköylü Ahmet Ağa’dır. 1922 yılında şehit düşen Şekip Efendi’nin atını bulan Ahmet Ağa…

Ahmet Ağa, Maide Öğretmene Zafertepe’ye gidebileceğini söylemiştir. Maide Öğretmen de çevreyi bilemediği için soru sormaya devam etmiştir. Zafertepe’nin yakınındaki anıtları sormuştur. Gelen cevap ise acıdır:

Ahmet Ağa,köyde Yüzbaşı Şekip Efendi Şehitliği’nin olduğunu söylemiştir. Maide Öğretmen aldığı cevapla birlikte elindeki karton ve makası yere düşürmüştür:

“O benim babamdı,O benim babamdı!”

Maide Öğretmen babasının mezarının başına gidip orada gözyaşı dökmüştür, o gece Erenler Kız Lisesi öğrencileri Çalköy’de misafir olmuşlardır.Bu süre zarfında Ahmet Ağa, Maide Öğretmen’e babasının yaptığı kahramanlıkları ve nasıl şehit olduğunu anlatmıştır. Maide Öğretmen sonraki yıllarda da her yıl oraya gelerek babasını ziyaret etmiştir.

***

Şimdi, sene 2022…

Yüzbaşı Şekip Efendi’nin ve askerlerinin bu topraklar için şehit oluşunun 100.yılı…

Kütahya’nın Altıntaş ilçesindeki Çalköy’de sizleri bekliyor.

 

 Melek Taşpınar
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi



Merhaba, ben Melek Taşpınar.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 4.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında “Hiçbir Zaman” adlı yazdığım şiiri sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

 
HİÇBİR ZAMAN

 

            Şuhut ‘ta yandı ilk Büyük Taarruz ateşi,

            Çoluk, çocuk yürüdü herkes on yedi kilometre,

            Verdi Başkomutan Kocatepe’de emri,

Öyle ki vatan uğruna kanla sulandı “Afyon Şehri”,

Geçtiler ordular Dumlupınar’a 30 Ağustos’ta,

Dedi ki Başkomutan;

‘’Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!’’

Püskürttü Mehmetçik düşmanı, zalimi,

9 Eylül’de İzmir’e coşkuyla girdi ordunun atlı birliği,

Bağımsızlık mücadelemizde bu savaşın önemi,

Milli egemenliğimize Cumhuriyet’i armağan etti.

Ve şimdi damarlarımızdaki asil kan,

Atamızdan yadigâr kalan,

Türk ordusudur, Türk ulusudur kahraman

Vermeyecek bu vatanı HİÇBİR ZAMAN.

 


Eylül Topal
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi



9 Eylül’e Doğru
 
Merhaba, ben Eylül Topal.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 5.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

Sizlere, yazımda, 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’e girmesinden bahsedeceğim.

***

26 Ağustos 1922’de Kocatepe’den başlayan Büyük Taarruz Savaşı 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu ile sona ermişti. 30 Ağustos 1922’de de Kütahya’nın Çalköy-Dumlupınar çevresinde Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanılmıştı. Yunan ordusu Uşak üzerinden İzmir’e doğru kaçıyordu. Ama bu sadece kaçmak değildi. Çekilirken her yeri yakıp kül ediyorlardı. Yunanlar kaçıyor, Türk ordusu kovalıyordu. Türk ordusu biraz daha ilerledikten sonra köylerden, şehirlerden dumanlar yükseliyordu; evler, tarlalar-her şey- yanıyordu. Yunanlar bizden kaçarken her yeri yakıyorlardı. Türk ordusu tek tek köylere, şehirlere girerken herkes sevinçliydi.

Askerlerden biri girdikleri bir köyde halka seslendi:

“Şimdi sevinmenin zamanı değil, köy yanıyor.” Fakat bu Türk ordusunu sevinçle karşılayan köylülerin umurunda değildi.

Bir kadın “Bırakın yansın, biz gavurdan kurulduk ya, o bize yeter. Allah sizden razı olsun”diye cevap vermişti. Herkesin beklediği an bu andı. Artık zafer zamanıydı, artık bağımsızlık zamanıydı. İşgal bitiyordu. Yanan evler kimsenin umurunda değildi.

***

Ben bu cümleleri ilk duyduğumda çok gururlu hissetim, çok da duygulandım. Bunu okuyan herkes de bana kalırsa öyle hissedecek.Her yer yansa bile vatanı düşünmek, vatanı sevmeyi anlatır. Bundan ben şunu çıkarıyorum; vatanımız iyi ve sevgi dolu ellerde hiçbir şeyde bunu elinden alamaz. Vatanımı seviyorum…

***

Şimdi sizleri Büyük Taarruz’un sonuna götüreyim. Afyonkarahisar’dan başlayan ordumuzun ilerleyişi 9 Eylül 1922’de İzmir’de bitmişti.  O gün halk olayı kutlamak için her yere Türk bayrağı astı. Ama şehir içinde hala bazı çatışmalar vardı.  

Mustafa Kemal, İzmir’in hemen girişindeki Belkahve Tepesi’nden şehri izliyordu. Şehirden gelen haberleri değerlendiriyordu. Şehrin tamamen kontrol altına alınmasını bekleyemedi. 10 Eylül’de İzmir’e girdi. Halk onu selamlıyordu. Meydan çok kalabalıktı. Hükümet Konağı’na gidecekti. Çevrede askerlerimiz vardı. Mustafa Kemal Atatürk, yıllar sonra İzmir’ e ilk girdiği günü şöyle anlatmıştır:

“Az kalsın, Yunanlar bizi İzmir’de sıkıştıracaktı. Yenilmiş düşman kıyıcı olur. Belki canımızı da yitirirdik ama zafer kazanılmıştı. Vatan kurtulduktan sonra ölmüşüz ne gam!”

***

9 Eylül 1922’de İzmir’e Türk bayrağı yeniden asılmıştı. Zafer kazanılmıştı.

Şimdi yıl 2022… İzmir’in kurtuluşunun 100.yılı… Vatanın kurtuluşunun 100.yılı… Büyük Zafer’in kurtuluşunun 100.yılı... Kutlu olsun…



Deniz Çakıltaş

Zaferimiz 100 Yaşında

Merhaba, ben Deniz Çakıltaş.Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 11.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.  Bu yıl Zafer’in 100.yılı.
**

Bildiğiniz üzere bu yıl birçok başlık atıldı: Zaferin 100. Yılı, Büyük Taarruzun 100. Yılı, Büyük Zafer’in 100.yılı gibi.

26 Ağustos 1922, Başkomutan Mustafa Kemal PaşaKocatepe’de yerini aldı. Topçu ateşleriyle şafak vakti başlayan harekatın devamında Türk askeri, sabahın ilk ışıklarıyla hücuma geçti. 27 Ağustos günü Afyonkarahisardüşman işgalinden kurtarıldı. Ardından da 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar-Çalköy çevresinde Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanıldı. 9 Eylül 1922’de de Türk ordusu İzmir’e girdi. Bunun adı ZAFER idi. Bu tarihi zafer, günümüze kadar Zafer Haftası etkinlikleri ile kutlandı.

***

Elbette tüm Türkiye’de Zafer Haftası ile ilgili büyük etkinlikler oluyor. Fakat Afyonkarahisar bu savaşın başladığı topraklar olması sebebiyle yıllardır Zafer Haftası etkinliklerine şehrimizde ayrı bir önem önem veriliyor. Ne yapıldı o zaman 100 yıl boyunca bu şehirde? Ya da yapılan etkinlikler nasıl değişikliklere uğradı şimdiye kadar? Bu yıl Tarih öğretmenim Muhammet Öztürk sayesinde dahil olma şansı yakaladığım Tübitak projesinde bu 100 boyunca Zafer Haftası etkinliklerinde neler yapılmış olduğunu ayrıntılı bir şekilde öğrendim. Afyonkarahisar yerel basınında 100.yıllık Zafer Haftası etkinliklerini inceledik. Benim için gerçekten verimli geçen bir süreçti. Elbette şu an size bunların hepsinden bahsedemem. Fakat daha çok bilgi sahibi olduğum 1960-1980 yılları arasında yapılan etkinliklerin birkaçını anlatabilirim.

***

1960’lı yıllara giriş yaparken benim en çok dikkatimi çeken 1960’lı yıllarda bulunan Türkeli Gazetesi’nin kurucusu olan ve gazetede yazarlık yapan Saadettin Aygen’in yazdığı yazıyla 4 yıl boyunca etkinliklerin zirveye ulaşması oldu. Dr. Saadettin Aygen 1961 yılında gazetede bir yazı paylaşıyor. “Zafer Festivali” başlıklı bir yazı. Bu yazıda etkinlilerin daha turistik bir yapıya kavuşturulması gerektiğini belirtmiş, bunun için Kahramanlık Gecesi yapılmalı, folklor gecesi düzenlenmeli, devlet tiyatroları gösteriler yapmalı, Cumhurbaşkanlığı yurttan sesler ekibi ve askeri bandolar konser vermeli, büyük bir mehter takımı getirilmeli, savaş alanlarına geziler yapılmalı gibi birçok öneriler sıralamış. Ve sonraki üç yıl etkinlikler bu yazı sayesinde zirveye ulaşmış. Hatta 1964 yılında birçoğumuzun tanıdığı Türk şair Behçet Kemal Çağlar’ın bu etkinlikler için “Bu kadar hareketli, bu kadar değişik bir hafta şimdiye kadar yapılmamıştır” cümlesi beni gerçekten şaşırtmıştı.

Yine 1966 yılında Giresunlular Şehitliğinde bir tören yapılması fikri Sadettin Aygen tarafından ortaya atılmıştır. 29 Ağustos’ta Giresunlular Şehitliğinde tören yapalım” yazısı bir başlangıç oluyor.Yine 1969 yılında Saadettin Aygen 30 Ağustos’ta neden Afyonkarahisar’da etkinlik yapılmadığı ile ilgili gazetede bir yazı paylaşmış ve sonrasında 30 Ağustos Afyonkarahisar’da da kutlanmaya başlamış. Böylece o yıllarda şehrimizde sadece 26-27 Ağustos’ta etkinlikler yapıldığını da öğrenmiş olmuştum. O tarihe kadar 30 Ağustos törenleri için Afyonkarahisarlılar Dumlupınar’daki törenlere katılmakta idi.

1970 yılında gazetelerde bir yazı dikkatimi çekti. Başlığı “30 Ağustos Zafer Bayramı- Atina”. Bu yazıda Yunanistan’ın 30 Ağustos’u bizim gibi Zafer Bayramı olarak kutladığı bahsediliyor ve bunun nedeni olarak ise Yunanistan’ın yıllar öncesinde II.Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı aldığı galibiyet gösterilmiş. Haberde de “Yunanlılar 15 gün hazırlık yapmışlar ve amaçları Anadolu’da aldıkları yenilgiyi unutturmaktır.” şeklinde bir cümle yer almış. Bunca yıl sonra sırf bize karşı yenilgilerini unutturmak için II.Dünya Savaşı’ndaki bir galibiyeti kutlamaları nedense beni güldürmüştü bunu okurken.

1970 yılında “Bayrak Şairi” Arif Nihat Asya geliyor Afyon’a; Zafer Haftası etkinliklerine katılıyor. 1972 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay kutlamalara katılıyor. 100 yıllık süreçte Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde çok fazla bir katılım yok. Bu nedenle bu onun katılımı tarihi anlamda önemli.  1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası yapılan törenler daha coşkulu geçiyor. “26 Ağustos Silahlı kuvvetler günü oldu”başlıklı haberler görüyoruz.Ve bir maç oynanıyor İzmir’de… Zafer Kupasının finalini bu akşam Fenerbahçe ve Beşiktaş oynuyor.  Yıl 1975… Afyon’un misafiri var; Afganistan Büyükelçisi Muhammed Said… Onun katılımı çok önemli bir şekilde yerel basına yansıyor.  1976 yılında Zafer Fuarı ilk kez açılıyor.

Son olarak ise 1978 yılında yapılan bir habere değineceğim. Bu haberin önemli olmasının nedeni etkinliklere büyük ölçüde yön veren Osman Atilla’nın o yıl vefat etmesi ve yine gazetelerde de “Zafer Haftası bu sene geçen senelerden daha sönük geçeceğe benziyor” ve “Osman Atilla’sız ilk Zafer Haftası” gibi başlıklar verilmesi. Osman Atilla’dan kısaca bahsedecek olursam kendisi şair, yazar ve aynı zamanda kutlamalarda okuduğu şiirlerle şehrimize Arif Nihat Asya gibi ünlü şairlerin gelmesini sağlayan birisi. Ve bunlarla beraber 1965 yılında Afyon Milletvekili olmuş, 1969 yılında da Kültür Bakanı olmuştur. Zafer Haftası etkinliklerinin Afyon’da renkli ve etkinliklerle dolu geçmesi için çok çalışmış. Hemşerileri için, bizler için, söylediği dize ile bitirmek isterim “Herkes beni Ankara’larda sanır, Afyon’da bir dam çökse yüreğim parçalanır!”

***

1960-1980 arasındaki Zafer Haftası etkinliklerinden bahsettim kısaca… Hem öncesinde hem sonrasında Zafer Haftası kutlamaları devam etti.

Şimdi yıl 2022. Büyük Zafer’in 100.yılını kutluyoruz. Bir genç olarak diyorum ki. “Bu coşku hiç bitmeyecek.”

Zafer’in 100.yılı kutlu olsun.



 

Emin Kağan Hancıoğlu
Dumlpınar BİLSEM Öğrencisi

 

Hedef On Beş Günde İzmir’e Varmaktı

Merhaba, ben Emin Kağan Hancıoğlu.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

Sizlere, yazımda, Mustafa Kemal’in Büyük Taarruz Savaşı için koyduğu hedefi anlatacağım.

***
Yıl 1922’ydi. Temmuz ayının sonuna gelinmişti.

Ege Bölgesi hala işgal altındaydı. Mustafa Kemal taarruz planlarını çoktan yapmıştı. Ama bunun bir sır olarak kalmasını istiyordu. Mustafa Kemal ve arkadaşları Konya’dan Akşehir’e gidileceği gün Ankara’da toplanmıştı.

 İçlerinden biri:

“Paşa’m taarruzla ilgili söylentiler var. Meclis’te eleştiriler var.” dedi.

“Olsun.” diye kısa bir cevap verdi Mustafa Kemal.

“Yakında bir taarruz planınız var mı?” diye sordu arkadaşı.

Mustafa Kemal’in cevabı şu oldu:

“Yok, ordumuz daha hazır değildir. Önce orduyu denetleyelim.”

Atatürk, taarruzun başlayacağını bir kişinin bile duymasını istemiyordu. O gün toplantı yaptığı arkadaşlarına yalnızca söyle demişti:

“Ben size taarruz haberini verdikten sonra 15 gün ilerisini hesap ediniz. İşte o gün İzmir’de olacağız.”

***

26 Ağustos 1922’de Afyon, Kocatepe’de Büyük Taarruz başlamıştı. Savaş, kahraman Türk ordusunun galibiyetiyle sonuçlanmıştı. 30 Ağustos 1922’de Kütahya’nın Zafertepe Çalköy-Dumlupınar çevresinde yapılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanıldı. Yunanlılar Uşak üzerinden İzmir’e doğru kaçıyordu.

Büyük Taarruz’un başlamasından on dörtgün sonra 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e varılmıştır. Mustafa Kemal hesap ettiğinden bir gün önce İzmir’e varılmıştı. Mustafa Kemal dışında kimse bu zorlu şartlar altında on beş günde İzmir’e varılacağına inanmıyordu. Ama Mustafa Kemal yine ileri görüşlülüğünü gösterip on dört günde orduyu İzmir’e getirmişti

26 Ağustos 1922’den 9 Eylül 1922’ye kadar. Tam 14 gün sonra… Olağanüstü bir zekaya sahip Mustafa Kemal’in ve her türlü zorluğa direnen bir milletin zafere ulaşması on dört günde gerçekleşti.

***

Şimdi yıl 2022… Büyük Taarruz’un, Büyük Zafer’in 100.yılını kutluyoruz. Bu tarihi olayın 100.yılını yaşadığım için mutluyum, gururluyum.

*******


Alperen Yiğit Can

Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi

Çetmili Kara Ali Çavuş ve Sancaktar Mehmet

Merhaba, ben Alperen Yiğit Can.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 7.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, “Şehit Baba Oğul Hikayesi”ni anlatacağım.

***

Çetmili Kara Ali Çavuş, Konya’ya bağlı Beyşehir ilçesinin Çetmi köyündendir. İlk olarak 1912’de Balkan Savaşları’nda yer almıştır. O cepheden cepheye koşmaya başladığında 8 yaşında, Mehmet adındaki oğlunu geride bırakmak zorunda kalmıştır. Daha sonrasında cepheden cepheye koşmuş; Galiçya, Hicaz, Yemen ve Kafkasya’da düşmanla cenk etmiştir. Sonrasında Mustafa Kemal, Millî Mücadele’yi başlatınca vakit kaybetmeden orduya katılmış ve Afyonkarahisar’a, şehrimize gelmiştir. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz Savaşı’na ve sonrasında 30 Ağustos 1922 tarihindeki Başkomutan Meydan Muharebesi’ne katılmıştır.

***

Kara Ali Çavuş, cephede büyük bir sürpriz ile karşı karşıya kalır. Burada bir Sancaktar ile tanışır. Sancaktar, Konya’nın Beyşehir ilçesindeki Çetmi köyünden olduğunu belirtir. Bunu öğrenen Ali Çavuş, sancaktara kimlerden olduğunu sorar.

Sancaktar “Ben Kara Ali Çavuş’un oğluyum”deyince Ali Çavuş gözyaşlarına hâkim olamaz. Baba ve oğul yıllar sonra aynı savaşta, aynı cephede tekrar buluşur. Birbirlerine sarıldıktan sonra baba oğul omuz omuza düşman ile savaşmayı beklemeye başlarlar.

İşte, o gün, diğer kahraman askerler gibi cephede şehit düşmeyi, yaralanmayı, esir düşmeyi, her şeyi göze alarak gelecek nesillere, bizlere bağımsız, güçlü, köklü, gerektiğinde uğruna canımızı verebileceğimiz bir vatan bırakmak için düşmanın üstüne yürürler. En sonunda 30 Ağustos’ta zafer Türk ordusunun olur. 31 Ağustos’ta düşmanı kovalarken Çetmili Kara Ali Çavuş, oğlu Sancaktar Mehmet’in kollarında can verir. Ama babasının ölümü Mehmet’i durdurmaya yetmez. Düşmanı İzmir’e kadar kovalarlar ve sonunda Türk ordusu 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e girer. Savaş bitmiştir. Vatan kurtulmuştur. Sancaktar Mehmet’e ise şehit olmak İzmir’de nasip olmuştur.

***

Daha sonra Şehit Baba Oğul Anıtı, bu iki kahraman anısına yapılmıştır. İsterseniz bu anıtı görmeye Kütahya’daki Dumlupınar Şehitliğine gidebilirsiniz. Şimdi yıl 2022… Çetmili Kara Ali Çavuş ve oğlu Sancaktar Mehmet’in şehit olmasının 100.yılı… Büyük Zafer’in 100.yılı…

Bizim de böyle şahısları örnek almamız gerekir. Onların hikayelerini bilmeli ve herkese anlatmalıyız. Gerektiğinde vatanımız için her şeyi göze almalı, her şeyimizi verebilmeliyiz.

Zafer’in 100.yılı kutlu olsun.


*****

Batu Keskin
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi


Er Kahvaltısı

Merhaba, ben Batu Keskin…

Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

Sizlere, yazımda, 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz Savaşı sırasında “Er Kahvaltısı”ndan bahsedeceğim. Okuduğum bir kitaptaki bu yazı beni çok etkilemişti.

***

26 Ağustos 1922 tarihinden saat 5.30 civarı başlayan Büyük Taarruz Savaşı ile düşman hatları Türk topçularının ateşi altına alınmıştı. Askerlerimiz hızlıca Yunanlıların mevzilerine tek tek girmeye başlamıştı.  Türk milletinin bağımsızlık aşamasının sonu verilen bir emirle Afyonkarahisar’ın Kocatepe çevresinde başlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Kocatepe’nin zirvesinden dürbünü ile Yunan mevzilerini gözetliyordu. Birkaç dakika sonra kayaların üzerine oturdu, yüzünden bir tebessüm seziliyordu. Ordunun hücumundan ve yaşanan ilerlemelerden memnun idi. Her şey onun planladığı gibi gidiyordu.

Bir asker ona kahvaltı getirdi. Güneş doğarken Kocatepe’de kahvaltısını yaptı.

İki dilim ekmek                                                                                                                                                                                                       
Biraz zeytin                                                                                                                                                                              
Bir dilim beyaz peynir
Bu sadece iki dilim ekmek, biraz zeytin ve bir dilim beyaz peynir değildi. 26 Ağustos 1922 sabahı taarruz başlamadan önce askerlerin çantasında da bunlar vardı. Zor zamanlardı.

Bunlar, bir er kahvaltısıydı

Zafer gününün kahvaltısıydı.

***

Şimdi yıl 2022… Bugün yaptığımız kahvaltılarda, yediğimiz yemeklerde bu hikâyeyi arada da olsa hatırlamak iyi olur.

Zaferin 100.yılındayız. Ben, bir genç olarak, bu yılın anlamını biliyorum. Kutlu olsun.

 

Hasan Çavdar
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi
 
Kurtkaya Kahramanı Yüzbaşı Agâh Efendi
 
Merhaba, ben Hasan Çavdar.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 7.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, Yüzbaşı Agah Efendi’nin hikayesini anlatacağım.

***
Yıl 1922…
26 Ağustos sabahı Büyük Taarruz Savaşı Kocatepe’den başlamıştır. Bütün gün Türk ordusu Yunanlarla savaşmıştı. Akşam olduğunda askeri birlikler istirahate çekilmişti. Biri hariç… Yüzbaşı Agah Efendi... 26 Ağustos günü yapılan saldırılarda Kurtkaya denilen yeri Yunanlardan alamamış olmayı gururuna yedirememişti. Gece yarısı Komutan Osman Nuri Paşa'nın odasının yolunu tutmuş ve ona taarruza geçmek istediğini söylemiştir. Aralarında şu konuşma geçmiştir:
 
“Komutanım!”
“Gel Agâh…”
“Komutanım, askerlerin istirahati sonlansın. Kurtkaya'yı almak istiyorum, Afyon’a ancak Kurtkaya'dan gidebiliriz. Bugün almalıydık, alamadık.”

“Alacağız Agâh, alacağız, ama önce askerler dinlesin. Sen de git dinlen.”
“Emredersiniz.”

***

Gün artık 27 Ağustos idi.

Askerler hazırdı. Yüzbaşı Agah en önde, arkasında askerleri vardı. 150 kahraman askerimiz 2500 kişilik Yunan ordusuna saldırdı. 150 kişiden 101 tanesi oracıkta şehit düştü, bunların arasında Yüzbaşı Agah Efendi ve Üsteğmen Feyzullah da vardı. Savaşırken ayağından ve karaciğerinden yaralansa da Yunan hattına elindeki el bombalarını atmayı başarmıştı Yüzbaşı Agah Efendi… Bakın onun şehit oluşu nasıl?

 

“Komutanım yaralandınız, geri çekilelim!”

“Geri çekilmek yok! Yaralarımı sarın, savaşmaya devam edeceğim.”

Şehadet yeminini yaparken yanında Başçavuş Ali vardı. Ona olan son sözleri şunlardı:

“Geri çekilmeyin, bölüğe selam… Taarruza devam edin! Eşhedü en la ilahe illallah…”

 

Sonrasında Kurtkaya alındı ve Yunan askeri Afyon'a kadar kovalandı… 27 Ağustos’ta Afyon kurtuldu. Arkasından da sırasıyla Uşak, Manisa, İzmir... Bütün vatan…

Şimdi yıl 2022… Yüzbaşı Agah Efendi ve askerlerinin şehit oluşunun 100.yılı… Kazanılan Büyük Zafer’in 100.yılı…

Günümüzde ise Afyonkarahisar'a gelerek Büyükkalecik’te (Kocatepe’de) Yüzbaşı Agâh Efendi Şehitliği'ni görebilirsiniz.
Zafer’in 100.yılı kutlu olsun…



... 8.YAZI ...


Dilay Serin
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi


Büyük Taarruz Öncesi Keşif: Şuhutlu Hasan ve Ümmet

Merhaba, Ben Dilay Serin… Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum. Sizlere yazımda 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz öncesindeki bazı keşiflerden ve kişilerden bahsedeceğim.

***

Tarih,16 Ağustos 1922 idi.

Kocatepe’de ve çevresinde yakında başlayacak olan Büyük Taarruz öncesi, çok önemli keşif çalışmaları yapılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa gelip incelemelere katılıyordu. Ne de olsa önemli bir savaşın eşiğindelerdi. Buraları iyi bilen ve onlara yol gösteren kişi ise ŞuhutEfeköylü Raşit oğlu Hasan’dı. Hasan, Paşalara olabildiğince yardım ediyor, destek olmaya çalışıyordu.

Yarış Ovası’nda ilerlerken Hasan onlara Şuhut’u gösterdi. Şuhut o sıralarda düşman ayağı değmemiş az bulunan yerlerden biriydi. Hasan, Şuhut çevresindeki bütün geçiş noktalarını tek tek gösterdi ve ayrıntıları ile anlattı. Araştırmalar tüm hızı ile sürerken İsmet Paşa:

“Burada Sarıçiçek Yaylası varmış. Orayı da görebilir miyiz?” dedi.

 Raşit oğlu Hasan da: “Buraya yakın. Tabii ki görebilirsiniz ama ben oraları çok iyi bilmem.” dedi.

“Peki ya kim bilir? Buralarda yok mu Sarıçiçek Yaylasını bilen biri?” diye sordu İsmet Paşa.

Hasan biraz düşündükten sonra cevap verdi:

“Karacaören köyünde Ümmet (Himmet) diye biri var. O, oraları daha iyi bilir” dedi.

“Tamam, onu çağırtalım” dedi İsmet Paşa.

***

O sırada Efeköy Muhtarı Mehmet Efendi’nin evine gitmişlerdir. Muhtarın onlara şu ana kadar birçok kez yardımı dokunmuştur. Bu yüzden Mustafa Kemal Paşa ona bir at hediye etmek istediğini söylemiştir.

Muhtarın cevabı söyle olmuştur:

“Cephede savaşan kan ter içinde kalan, vatanı için canından olan ve olmaya hazır yiğit askerlerimizin bu ata daha çok ihtiyacı var Paşa’m. Hatta benim ahırımda olan bir at ve bir katırı da size, orduya, götürmeniz için veriyorum. Ben vatanım için canımı bile vermeye hazırım. Hem ne zaman isterseniz size de yardımcı olurum.”

Mustafa Kemal de bu davranışı çok takdir edip duygulanmıştır.

“Bu vatanda böyle mert insanlar varken kimse vatanımıza el koyamaz, onu bizden alamaz” dedi.

Bu arada Ali oğlu Ümmet de gelmiştir. Paşalara Sarıçiçek Yaylası’nda Kocatepe’ye kadar olan kısmı gezdirmiştir. Bu yerler hakkında bilgiler vermiştir. Ve çok önemli bilgiler elde etmişlerdir. Azim, vatan sevgisi ve cesaret ile ZAFERE GİDEN YOLDA EMİN ADIMLAR İLE YÜRÜYORLARDI…

Zafer’in 100.yılı kutlu olsun.




... 7.YAZI ...

Mehmet Rauf Kahraman
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi


Fevzi Paşa’nın Haykırışı
 
Merhaba, ben Mehmet Rauf Kahraman.

Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, Büyük Taarruz öncesinde Fevzi Paşa’nın konuşmalarından ve onun zafere olan inancından bahsedeceğim.


***

Evet, bir gün düşünün, bir dönüm noktası…Cesaret, zekâ ve inancın bir bütün olduğu bir gün ve bugünün bir hikâyesini sizlere anlatmayı çok isterim. Hikâyenin başlığı Fevzi Paşa’nın Haykırışı. Büyük Taarruz için 14 Ağustos 1922’de ordu Akşehir’den yürüyüşe başlayacaktı. Hedef Şuhut’tu. Bu önemli yürüyüş ve taarruz gizli tutulacağı için TBMM’de büyük taarruz planı konuşulmayacaktı. İlk önce bakanlar kurulu ve milletvekilleri bilgilendirilip konuşulacak en sonunda TBMM’ye sunulacaktı. Herkes büyük bir sır tutuyordu. Hatta ve hatta 28 Temmuz ‘dan 25 Ağustos’a kadar TBMM’de hararetli tartışmalar oluyordu. Bazı milletvekilleri

“Neden taarruz etmiyoruz?” sorusunu soruyor vetartışıyorlardı. Bazı milletvekilleri ise böyle bir taarruz yapılmasını desteklemiyordu.Nedenlerini “Ordu çok zayıf, ordu bir savaş daha kaldıramaz”gibicümlelerde açıklıyorlardı. TBMM’de tartışmalar sürüyordu.
 
En sonunda Fevzi Paşa bu cümlelere çok hiddetlenip“Zaferi kazanmak için böyle sebepler söylemeyin.Bizim devemiz, katırımız yok ama ben Mehmetçiğin mücadele gücünü, dünyanın hiçbir canlısı ile karşılaştırmam”demiştir.

Fevzi Paşa sözlerine şöyle devam etmiştir:

“O Mehmetçik ki kavgaya girdiği zaman deveden fazla yol yürüyerek ve aç kalarak savaşır. Unutmayın ki Sakarya Savaşı’na mermilerimizin çoğunu askerimizin karısı, anası, kızı taşımıştır.”
Meclisteki tartışma hararetli bir şekilde devam etmiştir:“Düşmanın çok büyük yığınak yaptığı söyleniyor. Yunan generaller bu mevzilerin aşılamayacağını iddia ediyor.”
Fevzi Paşa’nın bu cümleye verdiği cevap çok anlamlı idi:

“Düşmanın tel örgüleri varmış… Bunu söyleyenlere hatırlatırım ki Mehmetçik hırsa gelince yumruklarıyla telleri değil demirleri parçalar.Şimdi köylünün her şeyi vardır. Bu kavga başka orduların başka şartlar altında yaptıkları kavgalara benzemez. Bunun içindir ki bu kavgada bizim yiyecek menzilimiz tarihin klasik harplerinde görülen ordularınki gibi gerimizde değil ilerimizde olacaktır.

Fevzi Paşa’nın bu cümleleri TBMM’de alkışlarla karşılanmıştır. Ve elinde sonunda FevziPaşa’nın dedikleri tek tek gerçekleşmiştir.

***

Şimdi, yıl 2022… Fevzi Paşa’nın zafer için haykırışının 100.yılı. Evet, böyle insanlar vatanını sever ve koruyup kollarlar, sizde böyle insanlar olmayı unutmayın.




...6. YAZI...

Bilge Nur Kocaerkek
Dumlupıner BİLSEM Öğrencisi


Akşehir’de Bir Futbol Maçı ve Taarruz Planı

Merhaba, ben Bilge Nur Kocaerkek.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

Sizlere, yazımda, Büyük Taarruz öncesi yapılan bir futbol maçından bahsedeceğim. Evet, yanlış okumadınız; bir futbol maçından…

***
Tarih 23 Ağustos 1922…
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa düşmanı yurttan atmanın zamanı geldiğini düşünüyor ve taarruz planı yapılıyordu. Bu planın ayrıntıları konuşulmalı ve harekete geçilmeliydi. Ayrıca bu plan gizli tutulmalı, bütün bu ayrıntıları konuşma işinden kimseye bahsedilmemeliydi. Yunan casusları taarruzdan haberdar olmamalıydı.

Sonra akıllarına bir fikir geldi Akşehir de futbol maçı yapılacaktı. Bütün basın mensuplarına haber verildi.Gazeteler şöyle yazdı: “Akşehir de Futbol Müsabakası.”

***

Gerçekten de maç yapıldı ama asıl amaç futbol maçı yapmak, eğlenmek değildi. Asıl amaç düşmana fark ettirmeden futbolmaçından sonra bir araya gelmekti.Maç 2-2 bitti ve sonra akşam oldu. Komutanlar karargâha geçti ve ayrıntılar konuşuldu. Taarruz planı tartışıldı.Komutanların arasından bir kişi planın bazı noktalarından endişe duyuyordu.Bu kişi Yakup Şevki Paşa idi.Görüşlerini şu cümlelerle anlattı:

“Yüz bine yakın insanı Afyon’un kuzeyinden güneyine, düşmana fark ettirmeden indirmek çok zor. Düşman bunu fark ederse baskın yapmamızın bir anlamı kalamaz.”

İsmet Paşa da şöyle cevap veriyor:

“Düşmanın bizim hareketimizi anlamaması için her şeyi yapacağız.”

Bunun üzerine Yakup Şevki Paşa, “Böyle bir ortamda ordumuza cephane ulaştırmak mümkün değil” demiştir.

“Ordumuza arkadan cephane yetiştiremezsek bizde ihtiyacımızı düşmandan sağlarız.Kaçan düşmanın silahını ve cephanesini kullanırız.” Bu cümle Mustafa Kemal’den gelmişti.

Yakup Şevki Paşa’nın itirazları sürüyor, taarruz planı tartışması devam ediyordu:

“Askerimiz iki günde istenilen yere gelemez. Gelemezse de düşman destek alır ve ordumuzu geriye iter.”dedi ve kendi fikrini şu cümlelerle anlattı:

“Uygun bir yerden taarruz ederiz. Düşmanla eşit olarak savaşırız ordunun tamamını tehlikeye atmamış oluruz böylece”

 Ve söze İsmet Paşa girdi.
“Bir yılda ancak düşmanla aynı seviyeye geldik taarruzu yapmaktan başka çare yok” dedi.

Diğer komutanlar ve paşalar da İsmet Pala ile aynı fikirdeydiler ve o gece yapılan uzun tartışmanın sonunda taarruz için karar alındı. Artık düşmanı yurttan atma zamanı gelmişti.

***

Sonrasında 26 Ağustos 1922 tarihinde Afyonkarahisar ilinin Kocatepe mevkiinden Büyük Taarruz başladı.Bu taarruz planı Türk milletinin kaderini değiştirecek bir plandı.

İşte, zaferi, Akşehir’deki bir futbol maçının sonrasında yapılan toplantıda alınan kararlarla kazandık...

Şimdi, yıl 2022… Büyük Zafer’in 100.yılı… Ben de zaferin 100.yılını yaşayan bir genç olarak mutlu ve gururluyum.

Kutlu olsun.

 

5.Yazı
Rabia Sevde Yorulmaz
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi


Küçük Ali’nin Başından Geçenler

Merhaba, ben Rabia Sevde Yorulmaz.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, Afyonkarahisar şehrimizde işgali yaşamış Küçük Ali’nin hikayesinden bahsedeceğim.

***
 
Ali 15-16 yaşlarında bir çocuk.
İşgal zamanı Afyon’daki İzmir İstasyonu’nda Ayvalık’tan Akşehir’e giden trenler geçiyordu. Bu trenler Ege’den gelen, Mustafa Kemal’in ordusuna katılmak isteyen askerleri taşıyordu. Bu askerler içinde Ali’nin abisi Ahmet de vardı. Ali abisini görmek, ona annesinin pişirdiği yiyecekleri vermek için istasyonda bekliyordu. Fakat Ali fark etti ki, bu trenlerin hiçbirinde abisi yoktu.

İstasyon oldukça kalabalıktı. Ali, istasyonda bir tanıdığı olan Bekir Amca’yı gördü.  Bekir Amca’ya abisinin buralardan gelip geçmediği hakkında soru sordu. Bekir Amca da Ahmet’i bir gün önce gördüğünü, yani çoktan geçtiğini söyledi. Ali boşuna beklediğini anladı. Biraz mutsuzdu.

Peki, Ali ne yaptı sizce?

Ali, Akşehir’e gitmek için gördüğü ilk trene bindi. Elbette annesi babası merak edecekti ama abisini görme isteği çok daha fazla ağır basmıştı, Ali abisini çok özlemişti.

Ali, trenle önce Çobanlar’a, sonra da Çay ve Bolvadin arasındaki bir istasyona geldi. Türkler buraya çadırlar kurmuştu. Bazı kişiler Ali’yi fark etti. Fark eden kişiler Ali’yi bir subayın yanına götürdü. Subay da Ali’ye “Bizimle kal, bize yardım et.” dedi.

Ali orada kaldığı sürece getir götür işlerini yaptı, temizlik yaptı, çay demledi. 7 ay boyunca orada çalıştı, fakat ailesini özlemişti ve geri dönmek, onlara kavuşup tekrar evinde kalmak istiyordu.

Ali, Afyon’un merkezine dönmeye karar verdi. Önce yaya şekilde Işıklar’a geldi. Ancak Yunan askerleri onu gördü ve sorgulamak amacıyla götürdü. Yunanlar her gün Ali‘yi Işıklar’a yakın bir yerde siper kazmaya götürüyorlardı. Ali’nin buradan kurtulması lazımdı.

Ali’nin babasının Işıklar’da ortakçıları vardı. Ortakçılar, bir gün gelip Ali’ye kadın kıyafeti giydirdi. Yunan askerleri de geldiğinde Ali’yi kız zannettiler ve yanlarına almadılar.

Ali şehre dönmek için tekrar yola koyuldu. Çoban Kuyuları denen bir yere geldi. Ancak şehre giriş çıkışlar Yunanlar tarafından yasaklanmıştı. Giriş için izin belgesi istiyorlardı.

Ali’nin izin belgesi yoktu fakat girmenin bir yolunu bulmuştu. Yaşlı bir nine ile konuştu ve sanki onun torunuymuş gibi kalabalığa katıldı. Kimse onların gerçek nine-torun olmadığını anlamadı. Böylece şehre girdi.

Yorgun olan Ali, sabah da evine gitti. Anne ve babasına kavuştu, onlara yaşadıklarını anlattı. Hikâyesi de böyle bitti.

***

Küçük Ali, bu topraklarda işgali görmüş bir kişi… Şimdi biz bu topraklarda özgür bir şekilde yaşıyoruz.

Şimdi yıl 2022… Büyük Zafer’in 100.yılı… Bu topraklarda yaşananları bilerek daha güçlü ve gururlu bir şekilde zafer coşkusunu yaşamalıyız. Kutlu olsun.





4.Yazı

Merve Küçüksağrıcıoğlu

Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi
 

Çelikalaylı Şükrü
 
Merhaba, ben Merve Küçüksağrıcıoğlu.
Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım.

Sizlere, yazımda, Afyonkarahisar şehrimizin önemli kişilerinden biri olan Çelikalaylı Şükrü’den bahsedeceğim.

***
30 Ekim 1918… Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra halk berbat bir durumda bırakılmış ama halk bu durumdayken bile Mustafa Kemal’in önderliğinde düşmana karşı canla başla, varını yoğunu vererek mücadele ediyor. Kimi annesini kaybediyor, kimi babasını, kimi kardeşini…   Lakin kimse bunu önemsemiyor. Çünkü herkes vatan olmayınca annesinin, babasının bir önemi kalmayacağını biliyor.  İşte bu dönemlerde düşmanlarla savaşabilmek için Kuvay-i Millliye’ler oluşturuluyor.

Bu zamanlarda ise Afyonkarahisar’da daKuvay-i Milliye kurulmuş. Bunlardan bir tanesinin de kurucusu da –adını duymuşsunuzdur- din adamı İsmail Şükrü Efendi’dir.

İsmail Şükrü Efendi’nin başında bulunduğu Kuvay-i Milliye yani Çelikalay  Afyonkarahisar’ın kurtulmasında önemli bir rol oynamıştır.  Afyonkarahisar’ın şehir merkezinde bulunan Gazlıgöl Caddesi’ndeki belki de sizin bir yakınınızın okuduğu Kasımpaşa İlkokulu’nun depolarında saklanan silahları kaçırmıştır.  O zamanlar için bu silahlara ulaşmak çok önemliydi ve İsmail Şükrü Efendi’nin başında bulunduğu Çelikalay bunu başarmıştı. Böylece orduya silah anlamında destek sağlanmıştı. Çelikalay tabii ki sadece bunları yapmamıştı.  Yunanlılara karşı direnişte yer alırken, milli bilincin oluşmasına da katkı sağlıyorlardı.

Yaptığı çalışmalardan ötürü İsmail Şükrü Efendi Afyonkarahisar’ın ilk milletvekili olmuştu ve Mustafa Kemal Paşa ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:

“Paşa’m... Selamünaleyküm.”

“Aleykümselam Şükrü Efendi. Gel bakalım.”
“Nasılsınız Paşa’m? İyi misiniz?”
“Sağ olasın Şükrü Efendi. Çok şükür iyiyim. Sen nasılsın?”
“Sağlığına duacıyız Paşa’m.”
“Asıl siz var olun Şükrü Efendi. Sizin gibi din alimlerinin millete ön ayak olması, memleketimizin ve dinimizin korunması elzemdir.”

“Sağ olun Paşa’m.”
“Afyonkarahisar’da nasıl çalıştığınızı, evlerde, camilerde, köylerde halkı düşmanlara karşı direnişe nasıl hazırladığınızı işittim. Memleket ve din uğrundaki bu mücadeleniz takdire şayandır. Aramızda olmanızdan mutluluk duyarım.”
***
 Mustafa Kemal ile İsmail Şükrü Efendi arasındaki konuşma böyle devam etmiştir.
 İsmail Şükrü Efendi ise Afyonkarahisar’da Kuvay-i Milliye’nin kurucusu ve milletvekili olarak önemli görevler yapmıştır.  Soyadı Kanunundan sonra da Çelikalay soyadını almıştır.
Bu sene Zafer’in 100.yılı…Kutlu olsun.



3. YAZI

Adil Cihangir Çetinkaya 
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi

 

Emirdağlı Deli Battal ve Vatan sevgisi


Merhaba, ben Adil Cihangir Çetinkaya

Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

Sizlere, yazımda, Emirdağlı bir kahramandan bahsedeceğim. Büyük Taarruz öncesindeki dönemde herkes onu Deli Battal olarak biliyor… Onun hikayesinin hepimize örnek olması gerekiyor.

***

Bir zamanlar Afyonkarahisar’da Deli Battal adında biri yaşardı; Kurtuluş Savaşı yıllarında. Bundan 100 yıl önce… Bu adam Afyonkarahisar’ın Aziziye ilçesindendi. Aziziye, Afyon’un Emirdağ ilçesinin eski ismiydi.

      O yıllarda -1921- ülke zor durumdaydı, Batı Anadolu’da Yunan işgali vardı. Askerlerin ihtiyaçları çoktu. Bunun için Mustafa Kemal 7-8 Ağustos tarihleri arasında Tekalif-i Milliye Emirleri’ni yayımladı ve halktan yardım istedi. Bunun üzerine halk, varlıklarının yaklaşık %40’ını orduya bağışladı.

       Bu emirler -Tekalif-i Milliye Emirleri- Emirdağ’da da yayımlanmıştı. Bunun üzerine kaymakamlık bağışları toplamaya başladı.

       Sonra bir gün kaymakamlığa biri girdi; halk ona Deli Battal derdi, alay ederdi. Kaymakam onu gördü ama yapılacak çok iş vardı.

“Seninle uğraşamayız şu an! İşimiz gücümüz var bizim” diye tersledi Deli Battal’ı.

        Deli Battal da heyecanla:

“Size bir şey diyeceğim. Mustafa Kemal bizden yardım istemiş, askerlerin ihtiyaçlarını karşılamaya geldim. Çarıklarımı alın, askerler giysin. Ben yalınayak da dolaşırım.” dedi.

         Sonra cebinden bir çift çorap çıkararak ekledi:

“Alın çorapları, yeni yıkayıp kuruttum. Askerlerin ayakları üşümesin. Ben diyeceğimi dedim, şimdi işinize bakabilirsiniz” dedi.

        Deli Battal; dalga geçildiğinde üzülmüştü belki ama, herkesin onun gibi olması gerekiyor.

        Yine bir gün düşman askerlerinin saklandıkları yerleri gösterirken şehit olmuştu. Çok acıklı bir hikâye ama biz bu durumu ağlama sebebi saymak yerine vatansevgisinin örneği olan bir hikâye olarak ders almalıyız.Emirdağlı Deli Battal gibi kahramanlarımızın adını yaşatmalıyız.

***

Şimdi 2022 yılındayız… Büyük Taarruz Savaşı’nın ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin 100.yılındayız. Yani Zafer’in 100.yılındayız. Kutlu olsun…




2. YAZI

Ahmet Özkahveci
Dumlupınar BİLSEM Öğrencisi
 

Şuhut’tan Çekilen Telgraf 

 

Merhaba, ben Ahmet Özkahveci.

Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi 6.sınıf öğrencisiyim. 2022 yılının Zafer’in 100.yılı olması dolayısıyla “Zafere Ses Veren Gençler” isimli proje çalışması kapsamında yazdığım yazıyı sizlere sunacağım. Öncelikle Zafer’in 100.yılını yaşayan bir genç olduğum için çok mutluyum.

Sizlere, yazımda, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgalinden sonra Afyonkarahisar’ın Şuhut ilçesinden tepki olarak çekilen telgraftan bahsedeceğim. Bu telgraf Anadolu’dan çekilen ilk telgraflardan biriydi.

***

15 Mayıs 1919’ da İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edilmesinden sonra işgal zamanla iç bölgelere doğru yayılmıştı. O zamanlar halk gerçekten yorgundu. Tüm ülke İzmir’ in Yunanlara verilmesinden şikayetçiydi. Bu tepkilerin ilki ise protesto telgrafları çekmek olmuştu. Protesto telgraflarının adresi ise belliydi; İstanbul Hükümeti ve İtilaf Devletleri.

İzmir’in işgal edildiği tarihte İstanbul’da Damat Ferit Hükümeti vardı ve işgallere karşı tepkisiz kalıyordu.

İşte İzmir’in işgaline tepki olarak acilen protesto amaçlı telgraflar gönderildi. Afyonkarahisar ilinin Şuhut ilçesindeki önde gelenler de bir telgraf çekmiştir. O dönemdeki Şuhut Belediye Başkanı Hocazade Mustafa Efendi ve Şuhut’ un önde gelen kişileri belediyeye gelmişti.

Hocazade Mustafa Efendi ile tüccarlar ve hocalar arasında şöyle bir diyalog geçmiştir.

“Acilen İzmir’ in işgalini protesto etmemiz lazım.”

“Ne yapacağız peki?”

“Önce telgraf çekeceğiz.”

“Kime?”

“Tabi ki de hükümete.”

Cevap gelmemişti. Tereddüt olmuşlardı.

“Arkadaşlar, ülkenin dört bir yanı işgal altında. İzmir’i de bilerek Yunanlara verdiler.”

“Peki telgrafımız neyi değiştirecek ki?”

“Belki bizimki bir şey değiştiremeyecek fakat herkesin telgrafı emin ol çoğu şeyi değiştirecektir.”

Şuhut’ta hazırlanan ve İzmir’in işgalini protesto eden bu telgraf İstanbul’ a yollandı. 

“Yüksek Sadarete… Yüzyıllardan beri İslam ve Türk olan İzmir’ in işgali işitildi. Bu hal mazlum ve masum insanların kanını akıtmaktan başka bir şey olamayacağından özbeöz Türk memleketimiz olan İzmir’ in Osmanlı yönetimine bırakılması suretiyle adaletin tecelli ettirilmesine aracı olmanızı kanlı gözyaşları ile istirham eyleriz.”

İşte bu telgraf işgali protesto eden ilk telgraflardan biri oldu. Anadolu’da milli bilinç uyandı. Yunanlar bu işgalle yetinmeyip iç bölgelere doğru ilerlemişti ama bilmiyorlardı ki Türklerin yurdu Anadolu’yu almanın imkânsız olduğunu…

İlk protesto telgrafından üç sene sonra Yunanların ülkeden atılmasının en büyük adımı olan Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 tarihinde başladı.

Bu sene Büyük Taarruz’un, Zafer’in 100.yılı… Kutlu olsun…



1. YAZI:

Muhammet Öztürk
Dumlupınar Bilsem Tarih Öğretmeni


Zafere Ses Veren Gençler Kim?

1938 yılında Osman Attila’nın ilk yazısı yerel bir gazete olan “Haber”de yayımlandı; o 16 yaşındaydı… Gençti… Zafer Haftası’nda yazdığı yazısının başlığı “Kocatepe’ye Çıkarken” idi…

Şimdi ondan yıllar sonra Zafer’in 100.yılında Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi’nden bir grup genç, zaferi yazmaya devam ediyor. Kendilerine Zafere Ses Veren Gençler dediler.

Peki, Zafere Ses Veren Gençler kimlerden oluşmaktadır? Bu sorunun cevabını vermeden önce aslında şu sorunun cevabını vermek lazım: “Genç kimdir?”

***

Bildiğiniz üzere Mustafa Kemal Atatürk ‘en büyük eserim’ dediği Cumhuriyet’i gençliğe emanet etmiştir. Büyük Zafer’den iki sene sonra, 1924 yılında, Dumlupınar’a geldiğindeEy, yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” sözünü söylemiştir ki bu söz daha sonraki yıllarda felsefi bir anlayış olarak benimsenmiştir.  “Milletin bağrından temiz bir kuşak yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak!” diyerek genç kuşağa olan inancını da dile getirmiştir.

***

Peki, genç nedir? Genç kimdir?

Mustafa Kemal gençlik kavramı olarak neyi ifade etmiştir?

Bunu bizim size sorduğumuz gibi çevresindekiler de Mustafa Kemal Atatürk’e sormuşlardır: “Paşa’m Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini gençlere emanet ettiğinizi söylüyorsunuz. Kimdir bu gençlik?”

Mustafa Kemal bu soruya şöyle cevap vermiştir:

“Gençlik ile kastettiğim sadece yaş gençliği değildir, aynı zamanda fikir gençliğidir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir kişi fikirleri genç değilse, ihtiyardır. Yetmiş yaşında bir idealist ise zinde bir gençtir."

***

İşte bu satırları okuyan kişiler; sizler… Yaşınız hiç önemli değil… Fikirleriniz genç ise işte o genç sizsiniz…

***

2022 yılı itibarıyla Dumlupınar Bilim ve Sanat Merkezi’nde Zafer’e Ses Veren Gençler adıyla oluşturduğumuz grupla Zafer’in 100.yılı ile ilgili çalışmalar yapıyoruz. Bu çerçevede Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti’nin de desteği ile öğrencilerimizin yazdığı “Zafer’in 100.yılı” ile ilgili yazıları paylaşmaya başlıyoruz. 

Bu proje çalışması aynı zamanda Afyonkarahisar Valiliği’nin organize ettiği “100.YILDA 100 ETKİNLİK” kapsamında yer almaktadır. Bu açıdan da öğrencilerimiz ile bu resmi organizasyonun bir parçası olduğumuz için ayrıca mutluyuz.

***

1924 yılında hayatını kaybetmiş olan Ziya GÖKALP gazetelerle ilgili olarak “Yirminci yüzyılın en önemli kuruluşu gazetedir.” tespitinde bulunmuştur. Bu tespitin doğruluğu yüzyılın sonuna doğru da gittikçe artmıştır.  Tarih araştırmacısı Mübahat KÜTÜKOĞLU da gazetelerle ilgili “günümüzde tarih yazma görevi gazeteler tarafından yürütülüyor.” demiştir.

***

Afyonkarahisar’da geçmişten günümüzü çok güçlü bir yerel gazete kültürü var. Ben; şahsım ve öğrencilerim adına kurum olarak oluşturduğumuz proje çalışmasına destek olan Afyonkarahisar Gazeteciler Cemiyeti’ne, cemiyetin başkanı Sayın Sezer Küçükkurt’a, tarihi bilgileri gelecek nesillere taşıyan şehrin değerli gazete sahiplerine, yöneticilerine ve gazete emekçilerine teşekkür ediyorum.
Zafer’in 100.yılında böyle bir ortak proje çalışması ile gelecek nesillere birlikte bir kültürel miras bırakmamıza imkân sağladığınız için mutluyum. Bizim için yerel gazeteler aracılığı ile Zafer’in 100.yılında tarihe not düşmek çok önemli bir gurur vesilesi.

***

100.yılda ve sonrasında zafere ses vermeye devam edeceğiz.